İşte tamda bu gibi durumlarda derimi yırtmak, gözlerimi oymak, dişlerimi sökmek istiyorum. Bunu yapmaya mahkumum. Ağlamaya başlasam ben zararlı çıkarım. Ben cehennemde değilim, cehennem benim yanımda ve daha önce görmediğim bir masumlukla uyuyordu.

Artık her şey yolundaymış gibi yapamıyorum.

Geçmişten söz etmek, bende kaybolma hissi uyandırıyor. Uzay boşluğunda süzülürken tüm ışığın benden çalınması gibi bir şey. Bir daha asla yolumu bulamayacak gibi bir kaybolma hissiyle boğuşuyorum. Tarihe geçecek en kanlı boğuşmalardan birisi olacak. Matruşka bebekler gibi iç içe geçmiş o kadar çok şey var ki, birisinden diğerine geçerken geriye dönmeme yol gösterecek kelimelerim kucağımdan dökülüyor, kaybediyorum onları. Yaşadığım her olay kolumdan çekiştirip gerçekte olmak istediğim yerden başka, hiç tanımadığım bilmediğim güzel görünen ama korkunç bir ruha sahip olan bir adama götürüyor. Kelimeleri zehir, bakışları çöl kuraklığı, kaşları hep çatık bir adam bu. Konuşmaktan hoşlanmıyor, huysuz ve aksi. Onu düzeltmek için burada olduğuma inansam da o benim acılarımı kabullenmemi sağlıyor. Ona ailemin ölümden bile bahsedecek kadar güvendim, buna güven diyemeyiz ama sonuçta ben öldükten bunu bilmek onu aydınlatmayacaktı.

Yavaşça yataktan kalktım ve Savaş'ı uyandırmadan evde dolaştım. Yine yapacak bir şey yoktu ve ben sıkıntıdan bunalıyorum. Savaş'ın uyanmasını fazla beklemedim, benden on dakika sonra o da ayağa dikilmişti. Aslan'ın nerede olduğunu o da bilmiyordu. Ve görünüşe bakılırsa ikimizin de yapacak işi yoktu. Sessiz bir kahvaltı oldu. Savaş'ın herhangi bir sorunu yoktu. Sorun bendeydi. Hiç keyfim yoktu bu da günü epeyce gri bir hale getirdi.

Aslan'ın uzun zaman önce verdiği fikirler bodrum katından boya kutularını aldım ve bir tane tahta sandalye alarak bahçeye çıktım. Evin önündeki gölgeliğe kurulup sandalyeyi maviye boyamaya başladım. Bu işin beni ne kadar oyalayacağını bilmesem de artık dışarıda olmaktan korkmuyorum.

Bulaşıkları yıkayan Savaş'ta yanıma oturup boyamama eşlik etti. Hiç konuşmadığımız anlar oluyordu ama benim gerçekten konuşmak istemediğim anlar nadiren olurdu. İkimiz birlikte boyayınca sandalye çabucak bitti. Kurusun diye kenarda bıraktım. Ayağa kalkan Savaş'tan bana başka bir sandalye getirmesini rica edecekken ilk konuşan o oldu.

"Temizlen, gidiyoruz."

Ona o kadar hevesli ve muhtaç bir halde bakmış olmalıyım ki bana cevap verme gereği duydu.

"Geri döneceğiz."

Dudaklarımı büzüp onun ardından içeri girdim. Nereye gideceğimizi sormadım, cevaplamazdı. Geri döneceğimizi bilmek bunun benim adıma bir gezi olacağını söylüyordu. Ne olursa olsun içimdeki kederden biraz kurtulacağım için üzerimdeki boyalardan kurtuldum. Ve salona geldim.

Savaş'ın araba anahtarlarını ve telefonunu aldığını gördüm ama bir silah yoktu. Bunun beni mutlu mu yoksa endişeli mi hissettirmesine karar veremedim. Ceketini de giyerek bana gelmemi işaret etti. Arabaya vardığımızda arka koltuk temizlenmiş olsa da ön koltuğa oturmayı tercih ettim. Sanırsam oraya bir daha oturursam kusardım. Ön koltukta rahatsızca kıpırdanırken bu yolculuğun o kadarda kötü olmayacağını kendim hatırlatıp durdum.

 Ön koltukta rahatsızca kıpırdanırken bu yolculuğun o kadarda kötü olmayacağını kendim hatırlatıp durdum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
KATİLHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin