2} Karanlıkta ki Gölge

En başından başla
                                    

Kapı kolunun üzerinde kalmış olan elimi hareket ettirerek kapıyı yavaşça açtım, odaya girerken sanki kutsal bir mabede giriyordum. İçeriye doğru usulca süzülüp etrafı incelemeye başladım, odada başlığı altın sarısı varaklı ve ayak kısmında bir sandık olan karyola, iki komodin, bir vestiyer ve bir dolaptan oluşan takım ve dolabın duvardan tarafında kalmış ikinci bir kapı görünüyordu. Kapının ardında ne olduğunu merak etsem de, ilk önce odayı incelemeye karar verdim.

Dolap ve komodinlerde kıyafetten başka bir şey yoktu, daha sonra yatağın ayakucundaki sandığı açtım, içeride hangi dilde olduğunu anlayamadığım bir yığın kitap vardı, ancak sandığın tamamının bunlarla dolu olduğunu sanmıyordum. Sandığın içindeki kitapları dışarı çıkartmaya başladım. Yığınla kitaptan birkaç sırayı çekince siyah büyük metal çantayı buldum. Kalan kitapları hızlıca boşaltıp metal çantayı çıkardım. Çantayı yere koyup bir süre heykelden bir Hindistan tanrısına bakarcasına baktım. Anın büyüsünden kurtulunca ellerim yavaşça çantanın kilitlerine gitti. Kilitleri yavaşça kaldırdığımda sessiz odaya dolan klik sesi nedense beni daha da heyecanlandırmıştı. Ne olacaksa bir an önce olsun düşüncesiyle kapağı hemen kaldırdım. İçeride gördüğüm şeyse bana hiç yabancı değildi. Dedemin çok sevdiği, sürekli temizlediği ancak pek az çaldığı gitarı. Bu gitar benim Londra'dayken gitarlarla ilgilenmeme sebep olmuştu. Ancak çalmaktansa incelemeyi, okşamayı tercih ediyordum. Gitarı elime alıp inceledim, yüzeyi çok iyi korunmuştu. Ancak dedem son yıllarda kutusundan çıkartmamıştı sanırım. Öyle ki teller kopma derecesine gelmiş, sap ile gövdenin bağlı olduğu kısımda geniş bir çatlak oluşmuştu. Gitarı alıp salona geçtim, önce tellerini söktüm. Sonra gövdeyle sap arasındaki çatlağı iyice yardım. Yarığın bir tarafına güçlü bir yapıştırıcı sürüp diğer tarafa hızlı yapışmasını sağlayacak ilacı sıktım. Daha sonra alet dolabında bulduğum ve iki ucuna gitar zarar görmesin diye mutfak süngeri taktığım işkenceyle sıkıştırıp kuruması için orada bırakıtım. Dedem ufak tefek tamirat işlerini kendi yapan insanlardandı. Kilerinde bir alet dolabı ve içinde de pek çok malzemesi bulunurdu bu sebepten.

Odaya dönüp benim için gizemini hâlâ koruyan kapıyı aralamadan önce mutfağa gidip kahve makinesini çalıştırdım. Evde bir kahve makinesinin bulunması benim gibi yalnız yaşayan bir adam için büyük bir şanstı doğrusu. Makine hazır olduktan sonra porselen bir kupayı makineye yerleştirdim ve bol köpüklü bir bardak expresso için düğmeye bastım. Bardağa kahvemin dolmasını izlerken düşüncelere daldım yine;
Kahvenin dolmasını beklemek ne kadar büyük bir zaman kaybıydı. Oysa belki de sadece on saniye sürüyordu. Ancak zaman, aşktan bile daha göreceli bir kavramdı. Üstelik sadece insandan insana değil, saniyeden saniyeye bile değişiyordu zamanın uzunluğu ya da kısalığı. Mesela bir çocuk ve arada sırada onu parka götüren babası, eğer baba o gün yorgunsa saatlin tik takları aynı ritmi tutmaya devam etse de zaman geçmek bilmez. Çocuk içinse kahve makinesinin bardağı doldurduğu süreden dahi azdır babasıyla geçirdiği zaman. Başka bir günde, baba yorgun olmasın ama çocuğun uykusu gelsin. Bu kez kavramın anlamı karakterler için tersine döner. Ya zamanın ruhu olsaydı, o ne düşünürdü?
Düşüncelerimi bölen dıt sesi bardağımın dolmasına işaretti. İşte az önceki konuya bir örnek daha, düşüncelerim olmasa bu zaman benim için çekilmez hale gelinceye dek uzayacaktı.
Kahvemi alıp dedemin gizemli odasına doğru tekrar yola çıktım. Odaya girdiğimde hâlâ kapağı açık olan gitar kutusundaki küçük metal ve Fender marka bir takım tel dikkatimi çekti. Gitarın altında kalacak şekilde koyulduğu için gitarı kaldırmadan görmek olanaksızdı. Hoş, ben bütün dikkatimi gitara verdiğimden kaldırdıktan sonra bile görmemiştim ya. Telleri elime aldım, henüz paketlerinden bile çıkarılmamışlardı. Kapının ardındaki her neyse biraz daha beklemeliydi. Bu biraz beni meraka boğduğu onca güne hürmeten, birazda benim olayları ağırdan alma isteğime binaen. Salona gitarın yanına dönüp yeni telleri taktım, ancak sıkmadım.
Gitarı bu haliyle bir an seyrettikten sonra yatak odasına, gitarın çantasının yanına geri döndüm. Eğilip orada bıraktığım metali elime aldım, garip bir anahtara benziyordu. Sezgilerimden gelen çağrışımla ardında sakladıkları benim için hâlâ sır olan kapıya yöneldim. Yakından baktığımda bunun diğer kapılar gibi ahşaptan değil, kalın bir çelikten yapıldığı düşüncesine kapıldım. Elimle kapıyı tıklattığımda çıkan ses, bu varsayımımı doğrulamıştı. Kapının üzerinde garip bir delikten başka ne bir kol, ne de bir tokmak vardı. Elimdeki anahtarın delikle uyumlu olması beni bir nebze olsun rahatlattı. Anahtarı deliğe takıp üç tam bir yarım tur dönderdikten sonra kapıyı itekledim, ancak kapı hareket etmemişti. Bir anlık şaşkınlığın ardından kapıyı çekmem gerektiğini fark ettim. Kapıyı kendime doğru çektiğimde kapının kolayca açılması hayatın beni alaya alma şekliydi.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 01, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Șehrin ȘamanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin