Atıyla birlikte yaklaşan adamın sesini duyduğunda korkudan yerinde kıpırtısızca durup bir heykel misali bekledi. Olduğu yere çivilenmişti adeta. Bu adam kimdi ve ondan ne istiyordu, zerre kadar bir fikri yoktu. Abisinin gönderdiği bir adam olabilirdi. Gerçi bunun için biraz yaşlıydı ama yine de abisine akıl sır ermezdi.
"Bayan?" diye tekrar etti adam atını tam karşısında durdurup, daha sonra da üzerinden tökezleyerek inerken. Genç kız ancak o zaman onun bir rahip olduğunu fark edebilmişti. Korkudan adamın kıyafetlerine hiç dikkat etmemişti ki.
İçinden büyük bir rahatlama hissi geçti hemen. Bir rahip şu ormanda karşılaşabileceği en zararsız insandı. Ve sanırım doğduğundan beri onunla olmayan şansı dün geceden beri ona kendisini affetirmeye çalışıyordu.
"Merhaba peder."
Sesi ormanın derinliğinde adeta bir kuşun kanat çırpışı gibi yumuşacık çıkmıştı. Gözleri derin bir rahatlamayla parlamış, başını nazikçe eğerken kısa ama etkili bir şekilde karşısında duran yaşlı adama selam vermişti. Peder bir an için hayal gördüğünü sandı. Karşısındaki kız o kadar güzeldi ki neredeyse masallara konu olacak bir yüzü vardı. İnsan istemsizce ona bakmaktan kendini alamıyordu adeta.
"Merhaba kızım." dedi içten bir şekilde cevaplayarak. Elbisesi neredeyse bütünüyle toprak olmuştu ve alt kısımlarının tamamen yırtıldığı belliydi. Peder birden bire onun için tüm kalbiyle endişelendi. "İyi misin?"
"İyiyim." diye yanıtladı melodik sesi yeniden çınlarken. Daha sonra ise üzerindeki elbiseyi ve darmadağın olmuş saçlarını hatırlayarak ani bir utanç duydu. Yanakları kızarmıştı. "Yani, şey.. Endişelenmeyin lütfen."
Peder kızın sesini en destansı balatlarda duyduğu melodilere benzetti. Yüzünde ve burnunda toprak izleri ve saçlarının arasında fark edemediği küçük yapraklar vardı. Peder kızın onu ilk gördüğünde ne kadar ürkek olduğunu hatırladı. Belli ki genç kız için kolay bir gece olmamıştı.
"Burada ne yapıyorsun?" diye sordu kızı yeniden ürkütmemek için hafifçe gülümseyerek. Şimdi kız ilk haline göre oldukça rahat görünüyordu. "Ailen nerede?"
Genç kızın gözlerinden saniyeler içinde bin bir türlü duygu geçti. Peder onun gözlerinde gördüğü çaresiz ifadeyi hemen yakalamıştı. Derin bir nefes alıp verdi ve sonrasında kocaman yutkundu.
"Ben Baron Walker'ın kız kardeşiyim." diye açıkladı genç kız sanki bu bir suçmuş gibi bir ifadeyle başını öne eğerek. Kaldırdığındaysa suçluluk ifadesi yerini gözle görülebilir bir öfkeye, daha sonra da yeniden çaresizliğe bıraktı.
"Adım Grace."
İşte peder şimdi ikna olmuştu. Bu kız kesinlikle Baron Walker'ın kız kardeşi olmalıydı. Yaşlı adam daha önce hiçbir şekilde böylesine duru bir güzelliğe şahit olmamıştı çünkü. Baron Walker'ın kız kardeşi ise güzelliğiyle tüm İngiltere'nin başını döndürüyor ve onu hiçbir zaman görememiş kişilerin bile ondan övgüyle bahsetmesini sağlıyordu. Onun namı yıllar önce pederin bile kulağına gelmişti.
"Bana neler olup bittiğini anlatmak ister misin Grace?"
"Evet efendim. İzniniz olursa, size her şeyi açıklayacağım."
)()()()()()()(
Yaklaşık yarım saat sonra Grace ve peder şehrin küçük kilisesinde karşılıklı oturmuşlardı. Peder kızın haline acıyıp ona karnını doyurması için yemek vermiş, ona komşusundan aldığı bir elbise hediye etmiş ve daha sonrasında ise olanları anlatması için sabırsız bir ifadeyle karşısına oturmuştu.