Bölüm 29/2: İzin vermem,

Start from the beginning
                                    

Burası çok karanlık.

Kurulan bu cümle kendine ait olan kalp atışını aramaya başladı ama bu boşunaydı. O kalp burada yoktu. O kalp burada ortaya çıkmazdı.

Kapının gerisinden yükselen adım sesleri tüm dikkatimi dağıttığında ilk olarak sırtımı soğuk duvardan kurtardım, sonra zihnimde oluşan görüntüleri yok saymak adına açılacak olan kapıya tüm dikkatimi verdim ve etrafımı saran kara bulutları görmezden geldim.

Kapı açılıp tanıdık olan beden içeriye girdiğinde yer yarıldı ve etrafımda olan bütün dalgalar yerin altına çekildi.

Uluç'un gözleri yüzümde takılı kaldı. Kapıyı kapatıp bana doğru gelmeye başladığında her zaman olan o ifade yine oradaydı, kaşları hafiften çatılmıştı.

"Ne bu halin ?" Yüzümün rezilliği gözümün önüne geldiğinde ellerimle yüzümü kapamamak için zor durdum.

"Terk edilmiş genç kız rolü yapıyorum." Uluç kaşlarında olan çatıklığı düzeltirken dudağının bir kenarına peydahlanan gülümsemeyi saklama gereği duymadı. Bunu görmek tuhaf bir şekilde midemin kasılmasına neden oldu.

"Yakışmış ama bir şey eksik gibi." Alt dudağını içine çekti, başını hafifçe sağ omzundan tarafa yatırdı ve gözlerini kısarak yüzümün her ayrıntısını izlemeye başladı. Gözlerinde beliren muzipliği gördüğümde bana doğru bir adım attı ve konuştu.

"Sanırım buldum. Gel buraya." Ona doğru hareket etmeden durmaya devam ederken Uluç elini cebine attı ve bana terst ters baktı.

"Gel buraya." Aramızda yalnızca iki adımlık mesafe vardı. Duvarın soğukluğunu sırtıma temas etmesede hâlâ hissedebiliyordum ama bu beni Uluç'tan gelen soğukluk kadar rahatsız etmiyordu. Onu sinirlendirmemek için ileriye doğru bir adım attım ama tam olarak onun dediği olsun istemiyordum. İçimde yine o tanıdık hislerden biri belirmişti ve o his meydan okumamı istiyordu.

Uluç bana göz devirecek olduysa da uzatmadı ve beni keşke dediğini yapsaydım dedirtecek hâle getirdi. Üzerime doğru uzunca üç adım attı ve sırtımın yeniden soğuk duvara temas etmesine izin verdi. Şimdi az önce olduğumdan daha kötü durumdaydım ve bu beni içime doğan hisler konusunda uyarıyordu. Başımı belaya sokacaklardı. Uluç elini kaldırıp başımın gerisinde olan duvara dayadı. Yakınlığını düşünmememeye çalışarak ona baktım.

"Sana sözümü dinletmeyi öğreteceğim Anka ama bu sonra. "Cebinde olan elini çıkardı ve elinin dış yüzüyle alnıma düşen saçı geriye itti. Kurduğu cümleyi düşünmemeye çalışıyordum ama sesindeki ton beni zorluyordu.

"Bir işi yapıyorsak tam yapalım." Alnımda olan elini göğüs hizasına getirdi ve avcunun içinde tuttuğu ruju ortaya çıkardı. Ruji evdeyken Nejla sürmesin diye almıştı. Bunu hatırlar hatırlamaz Uluç'un parmağını yalayan görüntüsü zihnime doldu ve beynim mideme arkçı sancılar göndermeye başladı. Bunu yeniden yapamazdı. O görüntüyü hatırlamışken ellerini yeniden dudaklarımda hissetmek istemiyordum.

Uluç tek eliyle tuttuğu rujun kapağını uzunca olan baş parmağını kullanarak tek hamlede açtı. Ona bunu yapmaması için bir şeyler söylemek istiyordum ama o her defasında, bana bu kadar yakınken beynim düşünme kabiliyetini yitiriveriyordu.

Uluç duvara yaslı olan elini çekti ve çeneme getirdi. Elinde hem duvarın hemde kendine ait olan o soğukluğu vardı. Yapacağı şeyin görüntüsü gerçekleşmeden önce içime yeni bir duygu girdi ve Uluç'un bana ruj sürerken gerçekleşecek olan görüntüsünü delice merak etti.

İçimdeki Anka değişen nefsimin kalp atışlarını hissettiğinde varlığını hissettirmek için bağırdı.

Seni geri zekalı! Kendine gel.

Gelmek istiyordum ama hissettiğim merak daha güçlüydü.

Uluç rujda tuttuğu bakışlarını gözlerime çevirdiğinde orada çok oyalanmadı. Kirpiklerimin üstünden düşmüş boncuk gibi bakışları dudaklarıma indiğinde ve baş parmağını alt dudağımın çizgisine dayadığında sessizce yutkundum.

Uluç boynuma değen elinin kenarından bu hareketliliği hissetmişti ama o da tıpkı benim içerideki Anka'yı umursamayışım gibi bunu umursamadı.

"Ben hallederim." Dedim güç bela ama bunu istemiyordum. Uluç'u bana ruj sürerken görmek istiyordum. Uluç cevap vermekte gecikince vazgeçtiğini düşündüm ama vazgeçmemişti. Uzun parmakları arasında tuttuğu ruju dudaklarıma yakınlaştırdığında gözlerimi bir iki kez kırpıştırdım.

Uluç kırmızı rujun dik kenarına hiçbir fikri olmadan alt dudağımın üzerine getirdiğinde ona gülmek istiyordum. Ruj sürmesini bilmiyordu.

Ona itiraz etmeden ne yapacağını izlemeye devam ettim. Uluç kıvrılan dudağımın kenarına bakakalırken bakışlarını hemen sonra gözlerime çevirdi.

"Komik olan ne ?" Sert değildi, gülümsemem onunda hoşuna gitmişti ama bunu belli etmiyordu.

"Yanlış tutuyorsun. "Dedim dudaklarımı birbirine bastırarak. Uluç kaşlarını çatarak ruja baktığında gülümsemem daha da arttı. Yanlış tutan kendi değilde tüm suç rujunmuş gibi davranıyordu. Ben daha rahat gülümseyince Uluç birden ruju dudağıma sertçe bastırdı ve gelişigüzel sürdü. Dışına taşırdığına görmeden emindim.

Bir adım geriye çekilip yüzüme baktığında gülen taraf bu sefer oydu. Bende ona katılıp gülmek istiyordum ama bunu yapmadım. Durup onun gülüşünü izledim.

"Şimdi tam oldu. "Derken bir an elimde olmadan Uluç'u normal hayatta arkadaşları ile takılıp, sohbet ederken düşündüm. Uluç'un bir masa başında gülerek bir şeyler anlatabileceği fikri o kadar uzak geliyordu ki. Ya da elinden tuttuğu bir kızla yolun ortasında sarmaş dolaş yürüyebileceği fikri...

Onun elinden alınmış olan bu gerçekler yüzümün asılmasına sebep oldu. Şimdi Uluç'un gözlerine hüzünlü bir şekilde bakıyordum. Uluç değişen yüz ifademle eski sertliğine dönerken elinde tuttuğu ruju duvarın bir köşesine fırlattı ve aramızdaki mesafeyi yine en aza indirdi. Bu sefer rahatsız olmadım. Hatta gözlerimiz arasında olan ifadeyi azalttığı için minnet bile duydum.

"Haldun ile birlikteyken saçlarını toplu tut. "Kaşlarım çatılırken Uluç'un söylediği şeyin alakasızlığı tüm dikkatimi dağıttı.

"Neden ?" Omzumun üzerinde duran saçımı geriye itti, ardından elini kolum boyunca sürüyerek bileğime indirdi. Bileğimi havaya kaldırıp altında duran saç tokasının üzerine baş parmağı ile iki kez vurdu. Kafamı sallayarak onu onayladığımda kapı gürültülü bir şekilde açıldı. Uluç kımıldamamıştı bile ama ben korktuğum için irkilmiştim.

Kapı kapanıp arkasında bulunan beden içeriye girdiğinde gelen kişi Erdal'dı. Ben bizi bu kadar yakın bulduğu için telaşlanırken ne Uluç ne de Erdal bu ayrıntıya takıldı.

"Ne yapıyorsun Uluç. Bütün planı çuvallatacaksın." Uluç bana bakmaya devam etti. Ben bize yaklaşan Erdal'a bakarken hiç beklemediğim bir anda dudaklarımda Uluç'un soğuk elini hissettim. Utanarak ona bakarken ne yaptığını anlamaya çalıştım. Taşan rujumun kenarını baş parmağı ile siliyordu.

Erdal bize iyice yaklaştığında Uluç'u umursamadan bıraktığı aralıktan sıyrılarak onunla duvar arasından çıktım ve Erdal'a doğru bir adım attım. Uluç'un elinin havada kaldığını görmüştüm.

"Ben Anka'yı götürüyorum. Sende nerede duracaksan oraya git. "Uluç Erdal'a hiçbir tepki vermeden elini duvardan çekti ve benim gibi sırtını soğuk duvara dayadı. Erdal nazikçe belimden tuttu ve o da Uluç'a aldırmamayı seçerek beni kapıya yönlendirdi.

Açtığı kapıdan kendi geçmeden önce benim için yol verdi. Uluç'a dönüp ne yaptığına bakmak için döndüğümde bunu yapmamayı diledim çünkü yine aynısı olmuştu.

Önce beynim, ardından kalbim, sonrada tüm vücudum yanmaya başlamıştı. Uluç az önce rujumu temizlediği baş parmağını dudaklarının üzerinde gezdiriyordu ve onunla göz göze geldiğimde bana adice sırıttı.

Bilerek yapıyordu.

Bilerek yapıyordu çünkü benimle oynamak hoşuna gidiyordu.

SAHİPSİZWhere stories live. Discover now