"Tamam abla. Ben senin kızı alayım. Elis sende şu hanım kızların manikürlerini yap. Tamam mı?".
Çaresizce, "Tamam abla." diyebildim.

Manikür, pedikür, bakım, boya nefret etmiştim artık. Tonton teyzeyi Ayşe abla alırken iki kızı da ben almıştım. Narin yine işlere bulaşmıyordu tabi ki. Zayıf, hanım hanımcık bir kız oturdu koltuğa. Kızın tırnakları bakımlıydı.
Yarım saatte falan tamamladım işimi. Şimdi ilk gördüğümde sevemediğim bir kız vardı. O geldi bu sefer. İşimi yapmaya başladım.
Tırnak etlerini düzeltiyordum ki acımış olmalı uyuz kız bağırdı.

"Of ne yapıyorsun ya! Dikkatli olsana sen."

Elis tamam sakin. Sakin. Kendime telkin verirken sinirimi atmaya çalışıyordum.
"Tamam. Yavaş olurum." dedim sert bi şekilde.
İşimin yarısına gelmiş, bitmesine 5 dakika kala kız yine bağırdı.
"Yavaş dedim demi. Acıttın."

Bu sefer sinirime hakim olamayıp ağzımdan kıza sanki ateş püskürtüyordum. Zaten Narin sinirimi bozmuştu.

"Bana baksana sen. Ben senin gibi kaç kişiyle uğraşıyorum. Yemin ederim o tırnaklarını diplerinden sökerim senin anladın mı beni ? Ya mal mal konuşup canımı sıkarsın sonucuna katlanırsın, yada defolup gidersin. Tamam mı güzelim. Uslu kız ol." diyerek alnını iki parmağımla geri ittim. Bu kadarı yeterdi. Zaten bir deliyle uğraşıyordum, böyle müşterilerse canımı sıkıyordu. Daha ben bitti demeden kalkıp gitti kız. Gülşah abla da o tonton teyze mutfaktan geliyordu.

"Aa kız Elis sen güzel kahve yapıyormuşsun. Ben öyle duydum. Bide fala bakarmışsın. Hadi ya bir kahve yap'ta yorgunluğumuz gitsin kız." dedi tonton teyzecim. O sırada kızını görmüş olucak ki,
"Fatma nereye kızım?"
"Bitti benim tırnaklar. Gidiyorum ben eve."
"Gel kız şuraya kahve içicez daha."
"Tamam anne, tamam."
Aralarında geçen konuşmayla yerine oturdular. 7 kişiye hem köpüklü hem güzel kahve yapmam lazımdı. Tabi ki Gülşah abla. O söylemiş olmalı ki yanımdan geçerken bana gülmeyi ihmal etmemişti. İstemediğimi belli eder gibi suratımı asıp mutfağa gittim. Her zaman ki değil bu sefer büyük cezveyi aldım elime. Ben içmek istemiyordum. Narine'de gıcıklık değil mi? Yapmayacaktım. Ve yapmadımda.  7 kaşık bol bol attıktan sonra her şey'i tamamladım. Başladım karıştırmaya.
Neden insanlar bu kadar kibirliydi, yada tepeden bakıyorlardı? Nedense zenginler hep aynı olur. Benimki de sorumu şimdi.

O kızın kahvesine baharatları atacaktım. Kahvenin köpüklerini alıp döktüm. Fincanlara dikkatlice döktüm kahvelerimi. Bir fincan farklıydı. O da o kızın' dı.
Önce o kızın fincanına 1 çay kaşığı tuz, karabiber ve kimyon attım. Ve güzelce karıştırdım. Ve tepsiyi elime aldığım gibi içeri yöneldim. O kız tam beklediğim gibi o fincanı aldı. Servis ederken Narin'i atladığım için bana ters ters bakıyordu.

"Ah canım. Kusura bakma
Seni unutmuşum. Malum benim için bir şey ifade etmiyorsun da." dedim gülerek.  Oda dışarıya zorla attı  kendini. Mutfağa gidiyordum ki kızın öksürmesiyle hatta böğürmesiyle direkt mutfağa kaçtım. Hemen 112'yi arayıp hastaneye yetiştirdiler. Meğer kızın karabibere alerjisi varmış.
Gülşah abla ise tabi ki şu an bana bağırıyordu. Bende yerdeki saçları izliyordum.

"Elis sen niye böyle bir şey yaptın? Ya o kız ölseydi?"

"Ölmedi ama abla. Ve sinirimi bozmuştu. İyi olmuş." dedim ve bacak bacak üstüne attım. Burcu ablanın daha önce gözünde görmediğim sinir patlamasını görünce hemen başımı yeniden öne eğdim.

"Bir daha olay istemiyorum. Ne Narin, ne Elis. Tamam mı? Yoksa kovulursunuz."
Uyuz Narin'le ikimiz aynı anda "Tamam" diyebildik umursamazca.

Kadınların gitmesinin üstünden 1 saat geçmişti. Müşteri gelmiyordu. Boş boş oturuyorduk. Yada Gülşah ablayla sohbet ediyorduk. Sıkılmıştım.
Yağmur yoktu, dükkanın sessizliğinden belli oluyordu. Malum bizim dükkanın neşesiydi. Ve Yağmur olmayınca dükkandan nefret ediyordum biraz da.
Dışarı çıkmam lazımdı ve dükkanda beni daraltıyordu. Hem zaten yorulmuştum. Hava almam şarttı. Kapıyı hızlıca açmamla kendimi dışarı atmam bir oldu. Hayatım şu elimde tuttuğum sigaramdan ibaretti. Dertlerimi unutmama tek yardımcımdı.

Ağzımda tuttuğum sigaramı sonunda yaktım.
Bütün dertlerim dışarı verdiğim o zehirli havayla uçup gitmişti sanki. Cadde hep kalabalık, hep insan dolu. Sinir bozucu gürültüler. Ne ararsanız buradaydı sanki. Takım elbiseli adamlar. Bir dakika onlar ne yapıyordu. 8 tane jilet gibi takım elbiseli adam bize yani dükkana bakıyordu. Korkup içeri girdim haliyle. İşten çıkmama az bir saat kalmıştı ki, havanın yağmurlu olmasınında payı var hava karanlıktı. Tamam Elis korkmazdı ama o adamlar, korkutucu bir görüntüye sahipti. Ve yine Gülşah abla araya girip,

"Kızlar erken çıkalım. Yorulduk. Elis seni ben bırakayım istersen?

"Yok abla ben kendim giderim."

"Tamam ablam. Hazırlan çık hadi."
Son kez saçıma, makyajıma baktım, deri ceketimi giyip kendimi soğuk havaya zorla da olsa teslim ettim. Ne olur ne olmaz el feneri şeklindeki şok aletimi cebime attım. Elimde telefonum ve kulaklığım takılıydı. Şarkıların ritmine kapılıp yağmurun hızlandığını fark etmedim. Ara sokaklarda yürüyordum. Evimize varmaya  10 dakika kalmıştı. Her zaman buradan geçmek zorundaydım. Ve ne zaman buradan geçsem bir şey oluyordu  Kulaklığımın tekini çıkardım. Ne olur ne olmaz. Küçük bir tedbir.
Sokağı yarılamıştım ki sokak lambasının sönmesiyle içimi korku kapladı. Bir şey olsa bağırsam beni kimse duymaz. Biliyordum. Şarkıyı durdurmuş sakin sakin ilerliyordum.

Ta ki peşimde biri olduğunu fark edene kadar. Ayak seslerini duyabiliyordum. Hızlandım.
Elim cebimdeydi. Oluşacak saldırılardan kendimi korumayı hedefledim. Kulaklığımı bir anlık refleksle cebime attım. İyi ki atmışım. Arkamdan gelen o adam bana sesleniyordu. Sarhoş olduğu belliydi, tam net duyamamıştım sesini.

"Kaç bakalım nereye kadar kaçacaksın. Emin ol yakında görüşeceğiz. Karagözlü kız."




Yeniden merhaba arkadaşlaar!
2.bölümde olaylar başladı gibi. Lütfen okuduktan sonra vote verin. Kitabımı önerin. Dediğim gibi yorum, eleştiri öneri açığım.
Lütfen yorumlarınızı eksik etmeyin. Seviliyorsunuuz. :) Tabiki diğer bölümde görüşmek üzeree. Hoşçakalın.:)
Haa bu arada yorum ve vote fazla olursa 3.bölüm gelecek :)

AYSAR(Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin