*
Son ders zili de çalınca kendini sıcak bir yaz akşamı tek başına okulun bahçesinden buldu, William birkaç arkadaşı ile basketbol oynamaya gittiğinden eve tek yürüyecekti. Yeni yeni kararan havada uzun ışıklı yoldan yürüdü, her adımında düşüncelere gömüldü. Yaşadığı hayatı sorguladı, içinde olduğu bu hayat sanki onun değilmiş gibiydi. Sanki başkasına ait bir hayatı yaşıyordu. Sanki başka bir yerde olmalıydı, onu anlayan seven insanların olduğu bir dünyada...
Sınıfta olanları düşündü; gerçekten de tebeşirleri hareket ettirmiş olabilir miydi? Ya da o kediyi gerçekten anlayabilmiş miydi? Sanki hayata tutunur gibi sıkıca tuttu elindeki birkaç defteri. Uzun yol boyunca kendini dinledi, içten içe ne istediğini düşündü. Kendisini yaydan çıkmış bir ok gibi hissediyordu, bir yönde gidiyordu ama bu yöne kendi karar veremiyordu. Düşünceleri dönüp dolaşıp sorunun belki de kendisinde olabileceğine getirdi. Belki de kafayı yiyordu, hayvanlarla konuşmak, eşyaları hareket ettirmek bunlar herkesin yapamayacağı şeylerdi. Kendi yalnızlığına o denli gömülmüştü ki kafasını kaldırıp yardım isteyemiyordu, kimseye bunları anlatamıyordu. Hayvanlarla konuştuğunu söylediğinde ona deli demelerine yetiyorken, kilit açabilmekten ve eşyaları dokunmadan hareket ettirmek bahsedemezdi. William'da olmasa hiç kimsesi yoktu.
Yolun ne zaman bittiğini fark etmeden kendisini, cansız gözüken yüksek çitlerle çevrili bahçe kapısının önünde buldu. Taşlarla süslenmiş bahçeye girdi evin ışıkları yanmıyordu. Demek ki evde değiller diye düşündü. Halası çoğu kez bir yerlere gitseler de Simya'ya haber verme zahmetinde bulunmazdı. Kendi anahtarı olduğu için Simya bu durumu dert etmezdi. Zaten onlarla bir yere gitmek tam bir işkenceydi. Bu ilk defa olan bir şey değildi açıkçası. Simya'yı asla yanlarında götürmezlerdi. Bu eve yerleştiği ilk yıllarda eniştesinin bir arkadaşının evine yemeğe gitmişlerdi. O zaman Cem daha çok küçüktü. Simya onunla oynarken ev sahibinin küçük bir biblosunu yanlışlıkla kırdığı için 1 ay oda cezası almıştı. Kapıdan içeri süzüldü yavaşça, sanki içeride olan birinin onu fark etmesini istemiyordu. Her zamanki alışkanlıklarından biriydi. Sırt çantasını yere, kitapları büyük aynanın önündeki konsola bıraktı, konsolun üstünde küçük bir not gördü.
"Biz geç geliriz, bizi bekleme"
Oldukça kısa ve açıklayıcı bir nottu bu. Halasının eğri büğrü yazısını hemen tanıdı, demek ki bir yere gitmişlerdi. Hızlıca üst kata çıkıp üstünü değiştirdi, ev o akşamlık kendisine kalmıştı. Bol sütlü bir kahve yaptı, salondaki büyük mor koltuğa yayıldı. Bu koltuk oldukça rahattı. Eniştesinin kimseye bırakmadığı her akşam yayıla yayıla oturduğu koltuk artık oturulmaktan şekil almıştı. Henüz bitiremediği yetim bir kızla ilgili olan kitabını okumaya koyuldu. Sonra kendisine mısır patlatmaya karar verdi. Halası kokusunu sevmediği için çocukları istemedikçe evde mısır patlattırmazdı. Camları açarım koku dağılır diye düşündü. Kendine kocaman bir çanak mısır patlattı, kitabın konusuna kendini kaptırdı. Yarın kütüphaneye gidip yeni kitap alayım diye düşündü, elindeki kitap neredeyse bitmek üzereydi. Duvardaki saatin akrep ve yelkovanı birbirini kovalarken kitabı bitirdi, saatin baya geç olduğunu fark etti ama henüz gelen giden yoktu. Birden kapı sesine irkildi. Topuklu ayakkabı sesi ve aşırı sigara kokusu ile içeri gireni görmeden halası olduğunu tahmin etti. Bir hışım içeri dalıp kendini koltuğa bıraktı, Kemal enişte de kucağında Deniz'le birlikte merdivenlere yöneldi. Cem ayakta uyuyordu dosdoğru odasına çıktı. Simya koltuktan doğruldu, etrafı çoktan temizlemişti.
"Hoş geldiniz hala" dedi uykulu bir sesle.
Halasının yüzünde pek de hoş bulmuş bir ifade yoktu. Dağılmış göz kalemiyle zayıf bir pandaya benziyordu.
"Hoş bulduk hoş bulduk al bunlar senin için" dedi göz ucuyla demin mermer tezgâha bıraktığı kocaman bir tabağı göstererek "Sana gönderdiler"
Tepside o akşamdan kalan yemekler vardı belli ki, birileri kalan yemeyi ona göndermişti. "Sevgili komşumuz Şule sana gönderdi bunları. Gelemediğin için çok üzüldü" dedi hiç de hoşnut olmayan bir sesle. Simya sonunda kendisini düşünen birileri olmasına az da olsa sevinmişti. Şule Hanım iki ev aşağılarında oturan bir kadındı. İyi kalpli biriydi en azından Simya'yı görünce iyi davranır, bahçesindeki çiçeklerden verirdi. Halası "Yiyeceksen yede yukarı odana çık" diye azarlayan bir ses tonuyla konuştu, bu onun her zamanki ses tonuydu aslında. Ama bu sefer daha agresif duruyordu.
Birkaç kurabiye ve börek alarak odasına çıktı. Ahşap merdivende eniştesiyle karşılaştı ama Kemal enişte her zamanki suratsızlığı ile dönüp yüzüne bile bakmadı. Daha odasına ulaşamadan halasının Simya diye ciyaklamasını duydu. Sanki kuyruğuna basılmış kedi gibiydi. Tabağı bırakıp tekrardan aşağı indi. Bade'nin yüzünde korkunç bir ifade vardı.
"Bak küçük hanım bir şey demeyeyim diyorum ama olmuyor. Sürekli senin hakkında şikâyet almaktan bıktım."
Simya ne olduğunu sormak için ağzını açacaktı ama halası gene bağırdı. "Sus sesini bile duymak istemiyorum. Bak bu akşam senin yüzünden rezil olduk. Şule hanıma yemeğe gitmiştik. Bir de kimi göreyim, Necati Bey ve eşi de oradaydı. Necati Bey kim biliyorsun sanırım"
Evet dercesine başını aşağı yukarı salladı. Necati Bey koca göbekli, insanlara laf söylemekten hoşnut bir adamdı. Ve okuldaki zorba Faruk'un babasıydı. Bu çocuğun kime çektiğini biliyorum diye düşündü. Halası susmuyordu. "Necati Bey'in oğlu bana ne söyledi dersin? Hayvanlarla konuşuyormuşsun. Hem de insanlara da duydunuz mu diye soruyormuşsun. Birde arkadaşlarının kafalarına tebeşir atmışsın. Ne kadar utandığımı tahmin bile edemezsin" dedi.
Bade hiç nefes almadan konuşuyordu. Boğulacak gibi morarmaya başlamıştı ama Simya bunun sinirinden mi yoksa hızlı konuşmaktan mı olduğunu kestiremiyordu. "Biraz sakin" dedi Kemal açık pencereden karanlığa bakarak "Gecenin körü oldu"
Simya bir süre dinledikten sonra "Hala" diye bağırarak sözünü kesti. "Ben kimseye tebeşir falan atmadım. Hem o hayvanlar zaten konuşuyor..." daha sözü bitmemişti ki halası gene cırlamaya başladı.
"Gece gece elimden bir kaza çıkacak" diye bağırdı ayağındaki topukluları birer köşeye fırlatarak "Seni uyarıyorum, senin ne kadar tuhaf bir kız olduğunu ikimizde biliyoruz. Eğer bir daha böyle bir şey olursa seni okuldan alır, işe veririm"
Bu tehditlere karnı toktu Simya'nın. Zaten her seferinde aynı şeyleri duyuyordu. Umursamaz bir şekilde dinlediğini fark eden Bade tehditlerini biraz daha arttırmaya başladı. "Demek yapabileceğime inanmıyorsun. Peki, o zaman küçük hanım. Yarın gelip seni okuldan alayım da gör o zaman. Senin velin olduğum için her şeye hakkım var"
Simya gerçekten onu umursamıyordu biliyordu ki böyle bir şey asla yapamazdı. Liseyi bitirene kadar okuması kanunlarda yazan bir şeydi. Hem de dersleri de iyiydi hangi bahane ile okuldan alacaktı sanki. Gece yarısı olmuştu, Kemal kavganın ortasında kalıp daha da kafasını şişirmek istemiyordu. Usulca salondan çıkıp merdivenlere yöneldi. Bade hala insanların karşında çok utandığından, neden diğer çocuklar gibi normal olmadığından dem vuruyordu. Simya nasılsa bu tehditlere alışmıştı. Gıkını çıkarmadan yerdeki halı desenleri inceliyordu. Bade ise umursamaz tavırlarına çok daha fazla kızıyordu.
"Sen okula gittiğinde odandaki tüm annenden babandan kalan şeyleri sobaya doldurayım da gör bakalım. Bir daha böyle bir şey duymayacağım. Yarın akşam da cezalısın. Aşağı inmeyeceksin misafirlerim gelecek" dedi.
Simya böyle bir şey beklemiyordu, yüzü korkudan kireç gibi oldu. Gerçekten yaparsa diye düşündü. Ya gerçekten bütün hatıralarını yakarsa? Ailesinden kalan zaten pek bir şey yoktu. Bir kaç fotoğraf, bebeklikten kalan kıyafetler, annesinin saç tokası... Yukarı çıkar çıkmaz özel bütün eşyalarını çantasına koydu. Anne babasının alyansını da zincire geçirip, boynuna astı. En azından benim yanımda güvende olurlar diye düşünmüştü. Ders programına şöyle bir göz attı, yüzme antrenmanı için çantasına havlu, yedek birkaç kıyafet ve mayosunu koydu. Çantası küçüktü ama birçok şeyi doldurabilmişti. Son kez odaya göz gezdirdi, kendisi için değerli olan her şeyi yanına aldı. Cama vuran yağmur damlaları Simya'nın içine akıyordu sanki küçük penceresinden bakındı hava tamamen kapanmıştı. Yaklaşan fırtınayla yaz akşamı sanki birden kışa dönmüştü, battaniyesine sarıldı ve rüyalar âlemine daldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜLÜ DÜNYA (1. Kitap) (TAMAMLANDI)
Fantasy"İki yaşam çizgisinin ortasında kalan genç bir kız" Kendisini ait hissetmediği bir hayatın içinde bir yaprak gibi savuran 16 yaşında Simya'nın varoluş hikayesi. Simya açıklayamadığı şeyler yapan hayvanlarla konuşabilen, dokunmadan eşyaları hareket...
∞ ∞ 2. Bölüm Devamı
En başından başla