"Maalesef öyle," dedi Henriette. "İşte bunun için aile her şeyden önce gelir, kan bağımız olmasa bile. İşte bu yüzden ailemizi kaybetmeyi asla göze alamayız."
"Ben gidip prensese bakayım," dedi Hiltraud ve masadan kalktı.
"Durun –durun, ben giderim anneciğim, siz oturun yerinizde."
Henriette gülümsedi ve Hiltraud da Lily'nin karşısındaki yerine geri oturdu.
Lily fincanını tabağa geri koyduğunda açık kahverengi sıvının neredeyse yarılandığını fark etti. Çay onlara yetmiyordu.
"Babanın ailesini cidden tanımıyor musun, Lillian?" dedi Hiltraud şaşkınlıkla.
Lily kafasını salladı ve "Hayır," dedi. "Annem onlardan hiç bahsetmezdi, tuhaflarmış, –aslında sizin var olduğunuzu da miras işine dek bilmiyordum."
"Ah, Lizzie, oldu mu bu şimdi... Babanı şahsen görmedim, ama bir şeyler biliyorum elbette ki." Yaşlı kadın fincanını tabağa koydu ve ağlamakla gülmek arasında bir yerde sıkıştı. "Leonard Evans," dedi sessizce. "Binbaşı Whitehill'in bölüğünde... Charlotte bunu bir çeşit peri masalı gibi anlatırdı. Ama biliyor musun? Bunları Charlotte daha iyi bilir aslına bakarsan. Sevgili Charlotte, iyi biridir, geçen gün elli dokuzuna bastı, iyidir..."
"Whitehill mi?" dedi Lily. "James Whitehill mi, hani Charlotte Featherstone-Whitehill'in eşi olan Whitehill mi?" Lily cümlenin ortasındaki bir isme takılmıştı.
"Bu cümlede ne çok Whitehill var," dedi Hiltraud, "evet, bu arada sorunun cevabı. Charlotte o gece beyaz atlı prensini bulmuştu; Lizzie ise Leonard'ı göreli bir gün olmayalı ona evlilik teklifi etmişti. Ah, Charlotte... Lizzie'yi hep yoldan çıkarırdı."
"Annem mi babama evlilik teklifi mi etti?" Lily güldü.
"Ben karışmıyorum." Hiltraud başını geriye attı ve elini salladı. "Bir halan olduğunu biliyor muydun?"
"Hayır, ben –ne, bir halam mı var?!"
"Evet, ama sen onu boş ver. Kaçığın tekidir Laurelia, evinde türlü türlü Pagan nesnesi vardı... Aslına bakarsan babanın tüm ailesi biraz garipti, anlarsın, belki de bu yüzden Lizzie evlenmek için evden kaçtı," dedi alayla. "Ama sanırım mezheptendir. Babanınkiler koyu Katolik'ti, en azından Lizzie, Leonard Evans'ın ailesi hakkında böyle konuşurdu..."
Lily kendini hâlâ cümlenin başındaki isimden alamamıştı. "Laurelia mı?"
"...evet, gitti ve tayt giyilen dönemlerde yaşamış ve kendinden 55 yaş yaşlı kafadan çatlak bir adamla evlendi, parası için, bir de adamın adı Jack Ripper'dı, artık sen düşün nasıl bir embesil olduğunu..."
Gerçek, tam o anda Lily'nin tüm vücudunu esir aldı ve Lily, konuşamadı.
Laurelia'nın kızlık soyadını merak etmesi, babasının ailesini tanıyıp tanımadığıyla ilgili o sorduğu tüm sorular, Lily hakkında neredeyse her şeyi bilmesi, ona çok yakın davranması ve... Lily artık ne düşüneceğini bilemiyordu bile.
"Lillian, sen iyi misin?" diye sordu Hiltraud.
"Hayır, ben, ben –James nerede?"
Hiltraud kaşlarını çattı. "O ve Mr Crawley birkaç saat önce çıktılar, kullanılır olup olmadığını kontrol etmek için Southampton'daki yazlığa bakacaklardı. Sen iyi olduğuna emin misin?"
Lily kusacaktı.
*
"Bunu bana ne zaman söylemeyi planlıyordun?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Marauders Era 2 - Düşüş Zamanı
FanfictionLily Evans kendini hep oldukça şanslı bir kız olarak görmüştü. Canından çok sevdiği arkadaşları, mükemmel bir nişanlısı ve (bundan pek emin olmasa bile) onu seven bir ailesi vardı. Kim dahasını isterdi ki? Ama refahları uzun sürmeyecekti. Gölgelerd...
29: Oldukça Normal Bir Sabah
En başından başla