19.Bölüm ❄ Misafirler

3.7K 382 21
                                    

Birkaç saat sonra Lissa ile Kyron da banyoya girdi. Kyron'un banyo sürecince bileklerinde olmayan kelepçeleri onu daha rahat ve güvende hissettirdi, ama Lissa ile aynı odada oturmuşlardı.

İşleri tamamen bitince kahvaltı için aşağıya indiler. Hizmetçi onlara patates haşlaması, dilimlenmiş elma; peynir soslu, su ile pişirilmiş tavuk, zeytin ezmeli çavdar ekmeği ve kırmızı şaraptan daha hafif olduğu düşünülen gül şarabından getirdi.

Sofrada yemeklerini yerken Maris ile yanında çekik gözlü, esmer tenli bir kız karşılarına oturdu. Bu ani şeye yalnızca Alina şaşırmış gibi görünmüyordu. Lissa ile Kyron, ağızları şaşkınlıktan aralanmış bir biçimde birbirlerine baktılar.

Kyron'un ağabeyi Maris'in üzerindeki kıyafetler gelişigüzel giyilmiş gibiydi. Sakalları, Alina'nın onu son görmesinden daha uzundu. Yanındaki kızın gözleri ise, Alina'nın alışkın olmadığı derecede çekikti; göğsüne kadar uzanan düz, simsiyah saçları vardı. Güzel bir kızdı, ama yüzünde tozlar ve taze yaralar vardı. Boynundan çenesine kadar, ince ve müphem bir yara izi uzanıyordu.

Alina onların nasıl böyle aniden geliverdiğini anlamamıştı.

Maris, "Merhaba, kardeşim," derken onların karşısındaki sandalyelere oturdu. Alina'nın tanımadığı kız şirin bir şekilde hepsine gülümseyip kısa bir baş selamı verdikten sonra Maris'in yanına oturdu. "Lissa, Prenses Alina," diye selamını sürdürdü Maris.

"Ağabey?" dedi Kyron kaşlarını şüpheyle çatarak.

Maris, Kyron'un tabağından bir mantar alıp ağzına attı. "Güzel mantar."

"Ağabey!" diye yineledi Kyron sesini yükselterek. Nefes alış verişi hızlanmıştı. "Sizin burada ne işiniz var? Alma, peki ya sen? Sen neden geldin? Nasıl geldiniz?"

Maris, "Kardeşim, beni çağırmadan âlemlere akmanız çok ayıp," dedikten sonra mantardan tekrar yedi.

"Maris," diyerek ağabey demekten vazgeçti Kyron. Çenesi seğirdi. "Bana anlat. Her şeyi."

Maris omuz silkti. Alma denen kız hiçbir şey demeden öylece duruyordu.

"Dönüştük ve hızla geldik."

Lissa, "Neden geldiniz?" diye sordu merakla.

"Param bitti. Mağarada tek başıma yaşamak çok can sıkıcıydı ve ben de geldim. Alma'yla beraber."

"Alma..." Kyron gözlerini kısıp kızı süzdü.

Alina, Alma'nın kim olduğunu merak etse de sesini çıkarmadı.

Maris, "Atla gelmek çok zor olurdu. Dönüşerek buraya gelmek, yaklaşık bir buçuk günümüzü aldı. Onun kokusunu takip ettim," dedikten sonra Alina'yı işaret etti. "İnsanoğullarının kokusunu daha iyi alabiliyorum."

"Tanrı adına! Sırf canınız sıkılıyor diye buraya gelip başıma kuyruk kesilmeniz gerekmiyordu, tamam mı? Ben senden kaçmaya çalışıyorum ancak sen sürekli beni buluyorsun, Maris!" dedi Kyron öfkeyle. "Kim olduğunu unutma ve küçük bir çocuk gibi başımda dolanmayı kes."

Maris bu sözleri hiç umursamış gibi görünmüyordu. Biraz öne atılarak Kyron'un mantar tabağını aldı. "Bu mantarlar güzelmiş. Ama beni çağırmamanıza çok kırıldım."

İki adamın arasındaki gerginliği fark eden Lissa, endişeyle iki ağabeyine baktı. Alina, Alma'nın onların kardeşi olabileceğini düşündü ancak onlara hiç benzemiyordu.

"Maris," diye tısladı Kyron. O anda Maris, yüzünü mantar tabağından çevirip ona çevirdi. "Buradan git."

Kyron, ağabeyinden gerçekten de nefret ediyor olmalıydı. Onu kovuyordu.

Şafağın AnısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin