BÖLÜM 17: Buçuk Kala

En başından başla
                                    

“Ege? Beni gelip alır mısın?”

Ne oldu prenses? Kaan seni kovdu mu yoksa?”

Kendimi kovduracaktım zaten bu gidişle.

“Neyse ne. 10 dakikaya kapıda ol.”

“Emredersiniz (!)”Surata kapatılan telefon sesi. Daha iyisi olamazdı.

...

Zil çalınca koşarak aşağıya indim. Kaan elinde bir bardak su ile kapıya yaslanmış beni izliyordu. Baktığını fark etmemle adımlarım istemsizce yavaşladı ve yürüyüş moduna geçtim. Bir an.. Kapa çeneni iç ses! Etkilenmedin tamam mı? Bunca dert varken başımde etkilenemem zaten. Etkilenmemeliyim de. Öyle işte.

“Kapıya bakacak mısın? Başım şişti şu zil sesinden. Sevgilim.

Sevgilimi bastırarak söylemesi ile utançtan kıpkırmızı kesildim. Ellerimi yumruk yapıp başımı önüme tavus kuşu gibi gömerek kapıya gittim. Tavus kuşu gibi çünkü şuan yüzümün kıpkırmızılığı ile anca ona benzerdim. Gökkuşağı gibi olmuştum eminim.

Kapıyı açmamla Ege’nin sinirli bakışları altında kalmam bir oldu. Kaşları çatılmış, yüz hatları gerilmişti. Beni görünce ifadesini yumuşatıp gülümsedi. “Bin kız arabaya. Evde konuşacağız seninle.” Havamda olmasam da gülmemek için kendimi zor tuttum. Kaan’ın içeriye gittiğini görmek için döndüğümde göğsüne tosladım. Tam arkamda mıydı? Sakın gözlerine bakma. Göz kırpma. Kırparsan ölürsün.

“Hava kararmadan dön. Seni ararım.” Arkamı dönüp arabaya doğru depar attım. Ege de çok geçmeden yanımda bitivermişti. Binmem için kapıyı açacakken önce davranıp arabaya bindim ve kapımı kilitledim. Ege’nin ‘Ne oluyor geri zekalı!”bakışları eşliğinde yola çıktık.

“Başak ne oluyor? Gel beni al, diyorsun. Ama konuştuğun yok. Eğer Kaan’a nispet falan yapacaksan defol git. Kısmetimi kapama.”

Gözlerim kocaman açıldı. “Nispetmiş? Sen benim neler yaşadığımı biliyor musun ha! En iyi arkadaşıma anlatmak istemiştim. Yanında en rahat hissettiğim kişiye. Şimdi durdur şu arabayı!”

Ege’nin soluk teni daha da solmuştu ben konuştukça. Yüzünden bir pişmanlık ifadesi geçti ve bir anda eski haline dönüp arabayı hızlandırdı. “DURDUR DEDİM!” Öyle bir bağırmıştım ki yanımızdan geçen arabalar korna çalmaya başlamıştı.

“DURDURMUYORUM!”

“Sen ne laf anlamaz adamsın. İt! Köpek!”

“İkisi de aynı şey. Biliyor muydun?”

Elimi saçlarıma geçirip çığlık attım. Hah! Bu çocuk sabrımı sınıyor. Gerçekten. Arabayı aniden sapa kırıp durdurdu. Öne savrulmuştum. Ben daha olayın şokunu anlatamadan Ege beni kolumdan tuttuğu gibi dışarı çıkarıp sürüklemeye başlamıştı. Burası bizim okul muydu?

“Sana bir yer göstereceğim. Ve bu bir sır!”

SAPLANTI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin