Kasım 2017
Eğer annemi kaybetmeseydim her şey daha kolay olur muydu?
Geçen gün onun mezarında ona seni anlatınca ferahladığımı hissettim. Senden sesli bahsetmek tahmin ettiğimden daha iyi geldi bana. Belki ölmeseydi, ona bunları anlatamazdım ama dizlerine yatıp saçlarımı okşamasını isteyecek cesareti bulabilirdim. Çünkü onun elleri bana huzur veriyordu. Şimdi senin ellerinde buluyorum o huzuru. Fakat bu yaşımda annemin dizlerine yatıp çocuklaşabilme cesaretini bile bulurken içimde, senin dizlerine yatma hayalini kurma cesaretim yok. Eğer olsaydı şayet, eğer senin kucağında yatabilseydim, ellerin benim saçlarıma değseydi, başka bir anda olmak istemezdim. Orada yaşayabilirdim sonsuza dek. Bunu öylesine umutsuzca biliyorum ki daha senin kucağına uzanmanın nasıl bir his olduğundan haberim bile yokken üstelik. Anlayabiliyor musun? Hayalini bile kuramadığım bir duyguda bütün hayatımı harcamak istiyorum Hazan.Bugün bana geldin ya hani, elektirkler gittiğinde. İçindeki küçük kız biraz korkuyordu, görüyordum onu. Büyüdükçe korkularımız küçülüyor aslında. Ama içinde pazarda limon satan o küçük kız biraz yaşıyorken hala karanlıktan biraz korktuğunu biliyorum. Çünkü ben de hala biraz yalnızlıktan korkuyorum. Amerika'ya giden çocuğu sen buldun çıkardın ve onunla beraber döndü benim korkularım. Çocukluğuma dokunduğundan beri kalabalıklaştım sanki. Seninle çoğaldım senden habersiz. Bana yalnızlığın güzel bir şey olmadığını gösterdin. Seninle olmak yalnızlıktan daha güzel. Ama sen hiç benimle olmadın, olmayacaksın da. Bu yüzden ben hep yalnızlığı seviyormuş gibi yapacağım.
Farkında değildin ama karşılıklı oturduğumuzda, sen çalışıyoruz sanarken gözlerimi senden alamıyordum. Her hareketini böyle uzun uzun izleyebileceğim çok az an yakalıyorum. Seni sen bakmazken izlemek bile keyifli. Ama senin gözlerine bakma fırsatı bulduğumda bunun pahabiçilemez olduğunu gördüm. İçime yayılan sıcaklığı nasıl soğutabilirim artık? Gözlerinin her bir renk dalgasını farkına varmadan ezberlemişken nasıl unutabilirim? Hep istemediğimi söylüyorum ama bugün sen 'şaşı mıyım ben' diye sorunca gözlerine biraz daha fazla bakabileceğimi anladım ve istedim bunu. Senim gözlerine özgürce bakmayı istedim. Yakından görmek istedim rengini. Üzgünüm ama unuttum yasak olduğunu, sen bana hatırlatana kadar. Annemin mezarında konuşan kendi sesim aklımda yankılanıp durduğu halde gözlerinin güzelliğinde unuttum her şeyi. Sen bana Sinan'ı sorana kadar...
Her zaman acı veren şeylere bir süre sonra alışıyorsun. Ama unuttuğun bir şeyi hatırlamak çok ani ve çok daha derin bir acı yaşatıyor. Birkaç saniye için de olsa öfkenin bile ona ait olduğunu unutmuştum. Ne büyük bir hata! Bir daha bu yanlışa asla düşmeyeceğim. Kendim için yapmamalıyım bunu.
Yatağıma girince ne fark ettim biliyor musun? Aynı çatı altında uyuyoruz. Bir koridor ötemde başka bir evde olsan bile, aynı çatının altında uykuya dalıyoruz. Buraya taşındığını öğrendiğimde sana öfkelendim çünkü senden kaçmam gerekirken burnumun dibinde bitmiştin. Ama uyumadan önce bu gerçek bir an için beni mutlu etti. Hemen yok sayıp aklımdan atmak istedim bu düşünceyi. Seninle ilgili her şeyi öyle yapmaya çalışıyorum. Ama buraya yazmanın bir zararı yok. Zaten yaşayabileceğimizin en fazlası bundan öteye gitmeyecek.
Sana söylemeyeceğim bir şey daha; sol gözün... şehla.
-Yağız
***
Merhaba sevgili okuyucu!
Yine yeniden Yağhaz'a dair bir şeyler yazmaya çalışırken kendimi Yağız Egemen'de buldum. Taslaklarımda birikmiş onlarca Yağhaz kurgusunu bırakıp kurgu olmayan bir Yağız Egemen/Yağhaz hikayesi yayımlamaya karar verdim. Kurgularım bir yere varmayınca kurgu olmayan yazarken daha rahat olduğumu fark edip buna döndüm. Ve böylece Yağız Egemen'in yazmadığı mektupları ortaya çıktı. Yazıyormuş gibi olsa da yazıyor mu yazmıyor mu bilemeyeceğim. Odasını karıştırmak lazım. En azından bunlar aklından geçiyordur bir yerde. Adam Milena'ya Mektuplar okuyor, birkaç aşk mektubu olmasın mı?
Neyse ben aklıma estikçe gelirim. Beğenmeniz dileğiyle*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yazılmayan mektuplar (Yağhaz/Yağız Egemen)
FanfictionMilena'ya Mektupları okudum dün gece. İlk kez elime aldığımda bana fazlasıyla romantik ve aklımın alamayacağı kadar yoğun duyguların anlatıldığı sıkıcı bir kitap gibi görünmüştü. Hatta yarıda bırakmıştım. Dün gece uyku tutmayınca karıştırdığım kitap...