Çaresizdim, acemiydim ve en önemlisi yenilmiştim. Gülerken bana çok kısa bir şekilde odaklanan, kahve ve parlak bir çift göze, güneşten daha göz alıcı olan bir gülüşe, bembeyaz bir tene ve belki de dağınık duran kahverengi saçlara. Onunla karşılaşmamın hayatın yüzüme tokat gibi çarptığı basit bir tesadüften ibaret olabilecek olması beni deli gibi korkutuyordu. Ona yenilişimin sadece bir tesadüf eseri olması beni mahvederdi. O gözleri tesadüfen görmek, daha önce de belirttiğim gibi güneş tutulmasından daha parlak olan gülüşüne tamamen tesadüfen tanık olmak... Bunu sadece bir tesadüf eseri görmeyi hak etmek ve belki de bir daha hiç göremeyecek olmak. Dudaklarımı dişlememe sebep olmustu bu düşünceler. Üstümden sanki bir tır geçmiş gibi hissediyordum. Omurgamdan başlayıp aşağılara inen usul bir titreme hissettim, kendime acır gibi bir tavır aldım bir süre. Hava hafif soğuktu, kenardaki kahveciye göz gezdirdim ve buraya gelirken oldukça hızlı olan adımlarımın aksine uyuşuk adımlarla ilerledim hoş dükkana.
Kendim için bir kahve söyledikten sonra beklemeye başladım. Bu sırada onun güzel yüzü geçiyordu aklımdan. Onu burada bulup bulamayacağımı bile bilmeden buraya gelmiştim ve sadece bu bile ne kadar çaresiz olduğumu kanıtlamak içi yeterli bir sebepti. Kendime acıyan tavrım bir süre devam etti.
Görevli sıcak kahveyi bana doğru uzattığında tereddüt etmeden aldım ve iki kişilik, cam kenarında bir masaya oturdum.
Dakikalar geçti, güzel gülüşlü çocuk hiç gözükmedi. Bu dakikalar boyunca oldukça gerildim, aklımdan bin bir türlü şey geçerken yirmi iki yıldır varlığından haberdar bile olmadığım tanrıya yalvardım adeta. Dakikalarca gözümü kırpmadan -tam bir röntgenci gibi hissettim ayrıca- ve soğuyan kahvem eşliğinde antikacıyı izlemenin sonucunda yine onu bir kez bile görememiştim. Ellerimi yüzüme kapattım ve ağlar gibi sesler çıkarttım birkaç dakika.
Ardından dayanamamış, soğumuş kahvemi alarak hızlı adımlarla çıkmıştım kahveciden. Dayanamıyordum. Kanım fokur fokur kaynıyordu ve onu görmek için çıldırıyordum. Sinirle saçlarımı geriye ittirdim. Bir anda neye bu kadar sinirlenmiştim bilmiyordum: Sadece şu an, tam onu görmeye ihtiyaç duyuyorken ve bunun için elimden gelen her şeyi yapabilecek iken görememek, kendimi bir kamera şakasının içinde gibi hissetmeme sebep oluyordu. Sanki bir kamera şakasının içindeydik ve o da bu şakanın olağanüstü güzel ögesiydi.
Antikacıya doğru ilerlerken görüş alanıma giren beden ile dönüp kaldım. O buradaydı. O gün cansız olan teninden, minik pembe dudaklarına kadar capcanlıydı. Eksik değildi hissettirdikleri, aksine o günkünden oldukça fazlaydı. Dolup taşıyordum, her an patlamaya hazır bir bomba gibiydim ve anında hızlanan kalbim bana hiç iyi gelmiyordu. Sonunu görmediğim ama uçurum olduğunun gayet bilincinde olduğum bir yere yürümek gibiydi o an orada durup onu izlemek.
Daha ona yeni, çok yeni yenilmişken beni ikinci defa böylesine bozguna uğratmış olması, elimi kolumu anında bağlaması korkmamı sağlıyordu.
Dudaklarımı ısırdım usulca, bedenimin oraya çekilişi beni daha fazla korkutuyordu şu an için. Heyecandan terleyen ellerimi pantolonuna sildim beceriksizce ve titrek nefeslerimle ilerlemeye devam ettim. Kapı, bedeni heyecandan titremesin diye direnmeye çalışan ben tarafından oldukça korkarak açılınca tavana bağlı olan şeyler şıngırdadı. Bu gözlerin bana dönmesi için gayet yeterli olmuştu, elbette benim güçlü bir küfür savurmam için de.
Gerginlikle dudaklarımı dişledim; dışarıdan bir aptal gibi görünmemeyi diliyordum. Saçlarımı birkaç kez düzeltip beni anında kendine çeken mekanın daha da içine ilerledim. Rengarenk bir yerdi burası. Bir antikacıya göre oldukça renkli ve canlı döşenmişti. Etrafı inceledikten sonra eşyalara odakladım. Eski model fincanlar, saatler, halılar, plaklar, oyuncaklar, koltuklar.. Aklınıza gelebilecek her şey.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
his smile +yoonmin+
RomanceBu gülümseme belki sana aittir şimdi, Belki de kafamda yarattığım sana Belki sen seviyorsundur beni Belki de kafamdaki sen Sen mi tutuyorsun ellerimi? Yoksa ben mi hayal ettim bunların hepsini? Söyle sevgilim, Beni seviyor musun? Ağladığım gecelerde...
yirmi iki yıldır hiçbir şey fısıldamadığın tanrıya dua etmek
En başından başla