Sen bana mı sığınıyorsun?..🌿

En başından başla
                                    

Dudaklarım kıvrılıyor yukarıya ve yanaklarıma birşey baskı uyguluyor. Burnuma takılı ince kabloya dokunuyorum. Demek ki bunun sayesinde rahat nefes alıyorum. Tahir'in beni hastaneye getirmesinden korksamda, burada olmaktan mutluyum galiba. Inanılmaz, Kaburgalarım bile ağrımıyor. Belki vedat gelmeden hemen çıkarız..

Kulaklarımın tekrar duymaya alıştığını dışardan gelen sesleri işitmemle anlıyorum. Bir erkek sesi inletiyor hastaneyi.
"Bağa bak hemşire! Ben o odaya girecum, şimdi çekil"
Tahir bu. Bir kaç ses karışıyor bağırışına. Kim bilir kaç hemşire geri tutmaya çalışıyor. Biliyorum, onları ikna edip giricek içeriye.. adam deli.
Bunları düşünürken cidden kapı hızlıca açılıyor.
Yerimde sıçramıyorum, beklediğim için belki. Başımı yan yatırıp kapıyı kapatışını izliyorum.
Sonra sinirli bir yüz ifadeyle dönüyor. Uyanık olduğumu konuşunca fark ediyor.
"Napıyorsun Tahir?"
Dışarıda olanları kastettiğimi çok iyi biliyor.
"Eh seni görmeme izin vermiyorlar"
Cevab vermiyorum. Sadece hareketlerini takip ediyorum. Gerçekten sinirlenmiş ama yinede gözüm o herkese bağıran adamı değil de istediğini alamayan bir çocuğu görüyor. Nefes vererek gülüyorum hafifce.
"Ne sırıtiysın"
"Hiç"

Bekliyorum. Birşey demiyor. Galiba hala algılamadı, camın önüne geçmiş dışarıyı izliyor.

"Hoşgeldin.."
Diyorum çekinerek. Saçma ama aklıma başka birşey gelmiyor. Kafasını çeviriyor. Gözleri büyüyor. Yanıma adımlıyor hızlıca.
"Saatlerdir uyanmanı bekliyorum. Uyanınca da unutuyorum, hay benim kafama. Iyi misin?"
"Iyiyim. Gidelim burdan"
Fazla konuyu saptırmaya gerek yok, nekadar çabuk uzaklaşırsak okadar iyi.
"Nefes başlama yine"
"Asıl sen başlama Tahir. Bizim burda olduğumuzu öğrenmesi nekadar zamanını alır sanıyorsun"
"Nefes" sesi sakin ama tehlikeli.
"Ben o vedat şerefsizinden korkmayrum. Sürekli kaçma derdine girme, benim kafamı bozma"
Yok bu adam canına susamış.
Ellerimi döşeye yaslayıp doğruluyorum. Hiç acı hissetmiyorum, tuhaf.
"Kızım napıyorsun ya, hareket etme"
"Yok birşeyim. Acımıyor"
Yatakta sonunda oturuyorum. Önlüğü düzeltiyorum ve kaburgalarımı sıkıca saran bandaja dokunuyorum.
"Sahi neden acımıyor?"
"Ameliyathaneye aldılar. Tüm gevşek civatalırı taktılar"
Gözleri parlıyor, sözde şaka yaptı.
"Hay allahım ya" içime gülüyorum fısıldayarak. Fark ediyor, o da gülümsüyor.
Ben gözlerimi kaçırıp başka yerlere odaklanmaya çalışırken, saçma çabama doktor odaya girmekle bir son veriyor.
"Merhaba Nefes Hanım. Ben Doktor Davut"
Başımı sallamakla yetiniyorum.
"Size bakan doktorumuz Füsun Hanım şu an hastanemizde olmadığından dolayı size ben durumunuz hakkında bilgi vericem"
Gözümün ucuyla Tahir'in ciddi bakışlarını görüyorum. Duruşu sabırsız bir hal alıyor ve doktorun söylediklerini pür dikkat dinliyor. Bense ne diyeceğini bildiğim için fazla ciddiye almadan dinliyorum.
"Nefes Hanım size bir sorum olucak"
"Tabii"
"Yalnız beyfendi sizi dışarıya alsak"
"Sorun yok!" Elimle koluna dokununca attığı adımı geri alıyor, bende elimi çekiyorum hemen. Gitmesin, ondan başkasıyla aynı odada kalamam. Ondan başkasına güvenmiyorum.
"Kalsın"
Doktor emin değil onay verip vermemeye ama kimene. Tahir zaten biliyor olanları, doktorun ağzından duysa ne olur.
"Peki. Durum şöyle ki.. yani bu nasıl sorulur.."
Elindeki deftere bakıyor sanki doğru hastaya gelip gelmediğini kontrol edercesine.
"Nefes hanım.. siz tecavüze mi mağrus kaldınız?"
Beklediğim bir soru. Yinede içimden birşey kopuyor.. yıllarca sesimi çıkarmadım kimseye, şimdi karşımda biri bana açık açık soruyor.
"Evet" diyorum soğuk bir sesle.
Doktorun gözleri yanımda kıpırdayan adama kayıyor.
"H-hayır! Onun tarafından değil"
Tahir sonradan anlıyor ne demek istediğimi ve doktorun ona baktığını anlayınca kıpkırmızı oluyor.
"Ula ben bu kadına nasıl dokunayım!"
"Tahir. Lütfen" ses çıkarmaması için rica ediyorum, o ise küfür fısıldayarak cama döndürüyor yüzünü.
"Ö-öyle d-demek istemedim" diyor doktor terlemiş ellerini önlüğüne silerek.
"Bak işine Doktor!" Tahirin kükremesi sonucunda sabır çekiyorum ve doktora yöneliyorum.
"Eeh sonuç?"
"Sonuç Nefes hanım, çok zarar görmüşsünüz. Kanama durdurulmuş dün gece, şimdilik ciddi bir sorun görülmüyor"
"Çok zarar görmüşse nasıl ciddi bir sorun görünmüyor acaba?!"
Tahir ellerini alayla havaya kaldırıyor ve doktorun üzerine yürüyor. Yok bu adam ne desem durmicak. Kafamı yastığa yaslıyorum ve mırıldanıyorum.
"Çocuğum olmasına engel değil demek istiyor Tahir"
Tahir şaşkınlıkla bir bana bir doktora bakıyor.
"Öyle mi demek istiyorsun doktor"
"E-evet ama.." bana yönleniyor.
"Siz nerden biliyorsunuz"
Tahir de merak ediyor vereceğim cevabı.
Yaşadıklarım sadece rüyalarımda kıvrandırırdı beni ama soru sorulunca gün içinde de kabuslar görmeye başladım..
Hastane odasının köşesinde, duvara yaslanmış vedat beliriyor. Hayal olduğunu bilsem de kalbim durucak gibi oluyorum. Yanaklarımın titremesiyle gözlerim doluyor ve hızlıca gözlerimi ayırıyorum vedatın hayaletinden.
"B-ben.."
Kafamı toplayamıyorum. Avuç içlerimle yüzümü kapatıyorum, ardından parmaklarımı saçıma daldırıp açıyorum yüzümü. Tahirin çatık kaşlarını umursamayıp doktora yöneliyorum.
"Ilk defa olmuyor"
Doktor bakışlarını indiriyor ve başını sallıyor. Boğazını temizleyip devam ediyor.
"Kaburgalarınız kırılmış. Merak edilecek birşey yok, sarmışlar. On iki haftaya kaynamış olurlar, eski halinize dönersiniz" başımı sallıyorum ve doktor tahire son bir kez ürkerek bakıyor ve çıkıyor odadan. Kapı kapanır kapanmaz Tahir dibimde bitiyor. Başımı kaldırıyorum yüzüne baka bilmek için.
"Duydun bak on iki hafta diyor, sen hala gidelim Tahir diyip duruyorsun"
Çıt'lıyorum.
"Yok sürmez okadar"
"Ha sen çok biliyorsun çünkü. Doktor diyor kızım"
"Ya yok, bir kaç güne kalkarım"
"Bir kaç güne! Yuh Nefes. Az at kızım da"
"Ya doğru konuş. Bu on dakikada ne bir küfürün kaldı ne de başka borşeyin. Tamam kaynaması bir ay sürer, o da en fazla! Ama bir kaç güne ayaklanırım, acıya alışkınım ben"
"Hala bir ay diyor. Sayman mı yok, Üç ay dinleneceksin"
"Sabır..sabır"
"Hee banada bir sabır çek"
"Ya sen ne anlamaz bir adamsın. Benim üç ayım var mı"
"Peki o kaburgaların bir ayı var mı"
Sinirlenmiş.. ellerini döşeğe yaslayarak eğiliyor boyuma. Deli gözleri ateş ediyor sanki.
"G-gerçekten Tahir. Geçen sefer de sadece bir ay sürmüştü"
Gözlerindeki ateş diniyor. Yüzü hala yüzümde, nefesini vuruyor nefesime.
"Bu herif senin birkere daha mı kırdı kaburgalarını?!"

Elleri yumruk oluyor ve tüm gücüyle yanımdakı duvara vuruyor.

"Yapma!" Koluna uzanamıyorum ama çeketinden tutup çekmeye çalışıyorum. Bir kere daha vuracakken bağırmamla duruyor.
"Acıtma kendini!"
Alnı boncuk boncuk olmuş, saçlarının dibi ıslanmış, yüzüne hafif yapışıyor.
"Bu durumda bile düşünmüyorsun kendini"
"Ben zaten kırık döküküm Tahir" şimdi daha eminim kendimden. Ona duyduğum güvenle güçleniyorum, sesim daha gür çıkıyor.
"Ama sen. Senin canının bir değeri var"
"Senin canının kıymeti yok mu nefes" titreyen elleriyle saçıma dokunmak istiyor. Ama yapmıyor. Hoş, yapsa bile ben çekilirdim. Elini geri çekiyor ve ensesini kaşıyor.
"Ne senin ne de yiğitin kılına zarar gelmesine izin vermicem. Sen de canını kıymetsiz saymaktan vazgeçiceksin ve savaşıcaksın"
"Aynen öyle. Savaşıcam. Sonunda hemfikiriz ama sen yiğiti ve beni düşünmüceksin. Sen bu savaşda bizimle olmicaksın! Sen ailenin yanına dönüceksin, onların başında durucaksın ve biz gidicez"
"Sen-"
"Tahir yeter. Bu korumalığın bir sonu yok anlasana. Vedat peşimizi bırakmicak eğer sen de bulaşırsan, canından olursun"
"Güya dedi birşey. O vedat itinin kurşununa kalmadık korkmayasun"
"Doğru ya boşuna korkuyorum. Vedata gerek duymassın sen, bu kafayla zaten hayatta kalman bir mucize, fazla da sürmes!"
"Ula!-"

Kapı açılıyor. Ikimizde tartışmanın hararetine kapılmış ateş saçan gözlerle bakıyoruz birbirimize. Tahirin sözü kesilmiş bulundu ama gözleri konuşmayı bırakmıyor. Kafasını da sonra görüşücez der gibi sallıyor. Yutkunup kapıdan girene bakıyorum Yiğit.

"Annemmm" kollarımı açıyorum, koşarak sarılıyor. Bu sefer bir baskı hissettim göğüsümde ama oğluma sarılmama engel değil asla. Mis kokulum benim. Saçını yanaklarını öpücüklere boğuyorum. Kıkırdıyor.
"Ne gülüyorsun ha, ne gülüyorsun" hem gıdıklıyorum hem öpüyorum. Bebeğim.
"Anne iyisin dimi" diyerek kaldırıyor ufak başını.
"Iyiyim tabii"
"Ben seni çok merak ettim. Uyanınca seni aradım heryerde. Sonra Tahir abi aradı"
"Merak edilcek birşey yok annem, bak çok iyiyim ben"
Başını sallayarak etrafa bakıyor. Arkadan asiye abla ve Tahirin abisi giriyor. Iki genç oğlan da giriyor. Hiçbirini tanımıyorum ki. Tahire kim olduklarını sorucakken yiğit sesleniyor.
"Asiye ablam hastaneye gidicez diyince seni babama verdiler sandım. Ondan merak ettim, yoksa biliyorum ki ben zaten, tahir abim sana dikkat eder"
"Ederim tabii ya, çocuk biliyor nefes"
Fırsat kolluyor sanki, hemen atladı yine lafa. Ama benim aklım yiğitin ilk dediğinde kaldı. O da aynı şeyi düşünüyormuş gibi devam konuşuyor.
"Ama burasaı o evdeki hastane gibi değil. Bu oda boş değil. Bu hastane daha güzel dimi anne"
"Daha güzel annem.." yanağını okşayıp öpüyorum.
"Hem burda yalnız değilsin, kapın bile açık"
"Annem sen bunları düşünme"
Herkesin dikkatini çekmişti yiğitin söyledikleri bu yüzden konuyu çarpıtmaya çalışıyorum ama tahir yermi hiç..
"Yiğidim annenin kapısı niye kilitli olsun ki. Ha istanbul da ha burda, hastaneler aynı"
" aynı değil işde. O da burası gibi değil. Orası çok karanlık, buradaki gibi camlar da yok hem. Annemi oraya her götürdüğünde göremiyordum. Saydım ben, hep üç gün.. sen hep ağlıyordun orda"
Yiğiti susturamam. Çocuk aklında kalmasını ve içine atmasını isteyemem ondan.. bu yüzden söylediği şeyler karşısında güçlü durmaya ve aldırmamaya çalışıyorum.
"Yok annem. Orada bana iyi bakıyorlardı"
"Yalan söylüyorsun. Sen orda hep yalnızdın"
Asiye ablaya yalvarırcasına bakmamla anlıyor ve yiğite seslenip ona dışardan çikolata alıcağını söylüyor. Gitmeyince bende istediğimi söylüyorum ve ikna oluyor. Kapı kapanınca tutamıyorum kendimi ve diğerleri görmesin diye başımı yanımda duran tahirin sırtının arkasına saklıyorum.
Anlıyor ve daha çok geçiyor önüme.

TAHİR'İN AĞZINDAN

Ben yiğitin söylediklerine bir anlam vermeye çalışırken nefesin hareketlenmesiyle ona odaklanıyorum. Kafasını yana çevirerek arkama saklanmaya çalışıyor. Titreyen omuzlarından ağladığını anlıyorum.
Sen bana mı sığınıyorsun?..
Abim ve yangazlara göz kırparak odadan gönderiyorum.
Nefese dönüp eğiliyorum. Gözleri ağlamaktan okadar yorgun görünüyor ki. Burnu kızarmış, beyaz tenine karşı duruyor. Gözlerinin etrafı mosmor olmuş, yeni fark ediyorum..
Aktığı her damla yaş, içimdeki yangını daha çok alevlendiriyor.. başını kaldırıyor ve yaşların arkasında sakladığı o çocuk da buluyorum kendimi.. hıçkırıklarını ilk defa bukadar rahat bırakıyor yanımda. Sesindeki o haykırış parçalıyor gözündeki çocuk resmini. Boşluğa düşüyorum ve ona tutunurcasına sarılıyorum titreyen bedenine..
Direnmiyor, karşı çıkmıyor. Sadece omzuma yaslıyor başını ve yaşlarının boynumu ıslatmasına izin veriyor. Gözlerini her açıp kapattığında ıslak kirpikleri okşuyor boynumu..
Daha sıkı sarıyorum kollarıma ve kulağına fısıldıyorum.
"Onu senin gözyaşlarında boğucam"

KARANFILHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin