1

35.2K 1.1K 797
                                    

Kitabı okumaya başladığınız tarihi buraya bırakırsanız çok sevinirim ♥

*Medyada kitaba ait bir tanıtım videosu var. Okumaya başlamadan önce onu izleyebilirsiniz :')

Instagram kullanıcı adım: imranthmc

Keyifli okumalar!

Not: Bu kitap Epsilon yayınevi aracılığıyla basılmış olup, yalnızca 20 Bölümü Wattpad'te bulunmaktadır. İlk defa okuyanlar ya da yeniden okumak isteyenler, kitaptaki haliyle buradan okuyabilir. Sevgiler.

***

1

Sonbahar, bana göre en duygusal mevsimdi. Gökyüzünden süzülen yağmur taneleri gözyaşını, sağa sola savrulan kurumuş yapraklar ise kırılmış bir kalbi anımsatırdı. Ne yaz gibi mutluluğa, ne ilkbahar gibi huzura, ne de kış gibi öfkeye benzerdi. Dört mevsim arasında belki de en çaresiz ve güçsüz olandı. Yine de yeri geldiğinde kış gibi öfkelenip kırılmış kalbini gizlemeyi, yaz gibi mutlu görünüp gözyaşlarını sadece yalnız kaldığında akıtmayı bilirdi.

Bu mevsimin tam ortasında, bilinmez kaderime doğru yürüdüğümden habersizdim.

Rüya Alaca... Ben henüz küçük bir çocukken boşanan sevgili anne ve babamın bana verdiği isim buydu. Sözde birbirlerini deli gibi severek evlendikleri halde, bana sundukları aile pek hayallerimdeki gibi değildi. Gerçi, hayallerimdeki aile kavramı nasıldı ondan da tam emin değilim. Bal rengi saçlarımı ve yeşil gözlerimi aldığım annem, inatçılığımı ve hırsımı aldığım babam; bir ailenin nasıl olması gerektiğinden habersizlerdi bence.

Birbirlerini sonsuza dek seven, evli bir çift olmaları gerekmezdi ama en azından beni aralarındaki devasa uçurumda öyle bir başıma, savunmasız bırakmamış olmalarını dilerdim. Belki o zaman hayat benim için biraz daha kolay olurdu. Ya da kolay olması için mucizevi bir sabır gösterip, sadece ben çabalamış olmazdım...

Bir taksinin arka koltuğunda oturuyordum. Yanımda en yakın, iki arkadaşım vardı. Yorgun bakışlarımı ön koltukta oturan arkadaşlarımdan birine çevirdim, dudaklarımda minik bir tebessüm belirdi. Radyoda çalan yabancı şarkının ritmine ayak uyduruyor, şoför koltuğunda oturan taksicinin tuhaf bakışlarını ise görmezden geliyordu. Bu durum Buğra'nın umurunda değildi tabi. Alışıktı insanların kendisine tuhaf tuhaf bakmasına.

"Ne geceydi ama ya...'' Kelimeleri ağzında yuvarlayarak konuşan Sedef'e döndüm. Başını cama yaslamış, kendi kendine gülümsüyordu. Alkolü biraz fazla kaçırdığı her halinden belliydi. "Hele o kulüpten çıkarken yaptığım şey...'' Elini göğsüne bastırıp, kahkaha atmaya başladı.

"Sus sus. Allah belanı versin,'' dedi Buğra yüzünü buruşturarak.

"Çoktan verdi zaten,'' dedi Sedef gülmeye devam edip. "Vermese o iri yarı korumaların ayakkabısına kusar mıydım hiç?''

Ben de gülmeye başladım ve on dakika öncesini tekrar hatırlamaktan kendimi alamadım. Yaşanırken tedirgin edici olsa da hatırlarken hayli keyifliydi. "İyi ki Buğra'nın müdavimi olduğu bir yerdi de bir şey yapmadılar,'' dedim.

Buğra oturduğu yerden doğruldu ve her zamanki kendini beğenmiş ifadesiyle bize baktı. Çocukluk arkadaşımdı. Koyu kahverengi saçları, aynı renk gözleri ve kusursuz yüz hatlarıyla bu kendini beğenmişliği beni hiçbir zaman rahatsız etmemiş, aksine onu daha çok sevmeme sebep olmuştu. "Tabii ki ben varım diye bir şey yapmadılar,'' dedi kibirle. "Hatırım sayılır öyle mekânlarda, şanslısınız."

Taksiciyle dikiz aynasından göz göze geldim. Bize tanımlayamadığı cisimlermişiz gibi bakıyor, dudaklarını da arada sessizce hareket ettiriyordu. Muhtemelen sırf işi gereği bize katlanması gerektiğini düşünüyordu. Görmezden gelmeye çalıştım ve bakışlarımı tekrar Buğra'ya çevirdim. Toplumumuzun hatırı sayılır bir kısmı ne yazık ki bu adam gibiydi ve ben bu tarz insanlara artık fazlasıyla alışmıştım.

Bir Rüyanın PeşindenOnde histórias criam vida. Descubra agora