Kafamı sağa doğru yatırıp, avucumun içine yaslayarak gözlerimi kapadım.
Dün jiminin beni mükkemel bir şekilde orada bırakıp çekip gitmesiyle iyice düşünmüştüm. Elinde sonunda gidecektim. Tamam bu temelli bir gidiş sayılmazdı ama belki aylarca onu görmeyecektim. Eğer gerçekten bana güvenseydi, belki gitmem daha da zorlaşırdı ama zaten bana güvenmeyen bir adamın neden gittiğimi de sorgulayacağını sanmıyordum.
Ne yapmam gerektiğini bilmiyorum. Yani onunla olan ilişkimizde. Onu kesin seviyor muyum ona da bilmiyordum. Sadece hissediyordum işte.
Onu gördüğüm de kalbimde, midemde ya da böbreklerimde kelebeklenmeler felan hissetmiyordum. Tersine onu görünce midem kasılıyordu. Heyecandan karnıma ağrılar giriyordu. Heyecanlanıyor ve elim ayağıma dolaşıyordu. Onu özlüyordum. Bunu 10 günün ya da 20 günün ardından sonra hissetemiştim. Onu, onun varlığını, kıskançlıklarını özlemiştim. Bütün emir vermeleri, saçma kıskançlıklarına rağmen o içindeki yumuşak mükkemel gülüşü jimin'i özlemiştim. Herşeyden öte, onu kıskanıyordum. Ciddiyim bu çok saçma. Çünkü ben genelde kimseyi kıskanmam. Hayatım boyunca hiç kimseyi, hiçbirşeyi kıskanmadım. Ama sürekli kızların hayranlıkla onu olan bakışlarından onu kıskanmıştım. Kızların onun yanına yaklaşmasını geçin, bakmaları bile beni çıldırtabiliyordu.
Bu belirtilerin neyi gösterdiğini bilmiyorum. Ama dedim ya işte onu sevdiğimi hissediyordum.
Bunu ilk onu kıyaslandığımda anlamıştım. Böyle alıp hiçkimsenin olmadığı bir yere, mümkünse kızların onu görmediği bir yere alıp götürmek istiyordum. Sadece ikimizin olduğu bir yere.
Ama ben hayatım boyunca ultra ultra şanssız biri olduğum için daha ona, onu sevdiğimi söyleyemeden ilişkimiz bambaşka bir hal almıştı.
Ulan bu adam beni seviyordu. Geldiğim günden beri, prens ayaklarına yatarak bana müthiş bir şekilde yürüyordu. Salak saçma bir şekilde beni kıskanıyor ve psikopatça emirler vererek beni tehdit ediyordu. Hayır gerçi bu saçma salak emirleri bana işlemiyordu, neyse. Sonra sevgili olduk. Çok saçma bir şekilde, çok bok bir süpriz yaparak kendi törenimde halka sevgili olduğumuzu söylemişti.
Sorun şu ki sevgili olmayı kabul ederken onu gerçekten sevdiğimi düşünmemiştim.
Çok zaman geçirmemiştik. Bu sevgili olayından sonra yüzünü zar zor görebilmiştim.
Kehanetim yüzündendi ve şimdide sırf bu sikik kehanet olayı yüzünden bana güvenmiyordu.
Bana güvenmemesi gerçekten koyuyordu çünkü o benim sevgilimdi. Beni sevdiğini iddia etmişti ama bence seven insan güvenmeliydi.
Ve o açık seçik bir şekilde bana güvenmediğini belirtmişti. Hemde benim onu sevmediğimi iddia ederek.
Gerçekten kafayı yiyecektim. Çıldırmama ramak kalmıştı.
Yoongi zaten yüzüme bile bakmıyor. Dün yanına gittim. Daha doğrusu yanına gitmeye çalıştım ama o yüzüme dahi bakmadan yanımdan geçip gitti. Hemde yüzüme dahi bakmadan.
Lanet olsun!
Sıkıntıyla nefes vererek, dudaklarımı dişledim.
Hayatım iyice büyük bir çıkmaza sürükleniyordu. Bende öylece izliyordum ışte.
"Seni kararından vazgeçiremeyeceğim değil mi?"
Bana umutsuz bakışlar atan jungkook'un hali bende gülme isteği uyandırsa da, ciddiyetle kafamı dediklerini, onaylarcasına salladım.
"Beni vazgeçirmeye çalışacağına bana yardım et. Sen benim ortağımsın, ortak."
Sesilice nefes vererek, yenilgiyle omuzlarımı indirip karşımdaki sandalyeye oturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ᴀʟᴛıɴ ᴏʀᴅᴜ ᴀᴋᴀᴅᴇᴍɪsɪ || ᴘᴊᴍ
Fanfiction"Sen ölüm kadar karanlık, hayat kadar aydınlıksın. İki dünya arasındaki iki sınırın ta kendisisin. Yaşama hayat verende sen... ölüyü diriltecek olanda sensin, lavina" ©️20180421
Yirmidokuzuncu Bölüm
En başından başla