Sesiz salonu telefonun zil sesi doldurduğunda, Jimin elektrik almış gibi Jungkook'dan ayrıldı ve bakışlarını ondan kaçırdı.
"B-ben bir Sınhe'ye bakayım." dedi ve yerde duran ufak valizini alıp, merdivenlere koşmaya başladı.
Jungkook ise arkasından gülümseyerek bakıp, sonrasında telefonu çaldığını hatırlayınca, arayan kişiye içinden küfür ederek arayanı cevaplayıp, telefonu kulağına götürdü.
"Ne var?"
"Efendim, babamız sizi bulmak üzere."
Jungkook sakinliğini koruyarak bıkınlıkla konuştu.
"Biliyorum."
"Ne yapalım efendim?"
"Siz bir kaç gün idare edin adamları. Evin etrafına bir sürü koruma koyun. Bir kaç korumayı da bizi takibe aldır. Uzaktan korusunlar bizi."
"Peki efendim. Siz nasıl isterseniz." dedi ve Jungkook bir şey demeden telefonu adamın suratına bırakıp, oflayarak oturma odasına geçti. Koltuğa kendine bıraktığında, az önce yaşananlar gözünün önüne geldi ve bu da ne yapması gerektiğini unutturuyordu. Bir an önce bir çözüm yolu bulup, babasından kurtulması gerekiyordu ama o an aklından çıkmak bilmiyordu. Nasıl oldu da ona öyle sıkıca sarılmıştı? Jungkook hayatı boyunca bunu yapabileceğini düşünmüştü ama gerçekleşme ihtimalini hiç düşünmemişti.
Şaşkındı.
Bir o kadar da mutlu.
Jimin de Jungkook'a sarılmıştı!
Jungkook bunu düşündükçe kalbi Ferrari hızında atıyor, nefesi kesiliyordu ve nefes almakta zorlanıyordu. Hızlı hızlı inip, havaya kalkan göğüsü bunu gösteriyordu.
Heycanlıydı.
Ne yapması gerektiğini bilmiyor, bilmek de istemiyordu.
Başını koltuğa yaslayıp, gözlerini kapattı ve gülümseyerek derin bir nefes aldı. O anı bir daha yaşamak istiyordu, Jungkook. Ona sıkıca sarılmak, boynuna minik minik öpücükler kondurmak istiyordu. Ne kadar imkansız olsa da, bunu düşünmeden kendini alamıyordu.
Jimin ise merdivenleri hızlıca çıktığında, kalbi hala hızlı atıyordu. Kendisine ne olduğunu bir türkü anlamıyor, sadece derin derin nefeslerini alıp, veriyordu. Nedensizce heycanlanmıştı. Son bir aydır kalbi onu fazlasıyla sıkıştırıyor, aklına türlü türlü şeyler geliyordu. Anlamıyordu...
Yoksa... diye aklının bir ucundan geçtiğinde Jimin ilk önce kaşlarını çattı. Ardından bunun olmayacağını anlayıp, başını sağa sola salladı.
Hayır, Jimin. Öyle bir şey yok. O senin arkadaşın ve o bir erkek. Sen erkeklerden hoşlanmazsın. Kendine gel...
Jimin kendine kızarak, Jungkook'un odasının kapısını yavaşça açtı. Bebeğin uyuduğunu görünce içinden, ne uykucu be! Aynı Jungkook... diye geçirdi. Ardından aynı yavaşlıkla kapıyı kapatıp, içeriye girdi. Valizini gardıropun önüne koyduğu sıralarda, bebeğin sevinç dolu sesini duydu. Uyanmıştı...
Jimin dişlerini göstererek güldü ve arkasını dönüp, bebeğin yanına gitti.
"Sen uyandın mı bakalım, Sunhe'cik?" diyerek bebeğin yanına uzandı. Ufak parmaklarını onun minik burnuna götürerek hafifçe vurur gibi yaptı. Bunu yaptığında bebeğin tatlı sesi odada yankılandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Baby| Jikook
Fanfiction"O senin bebeğin, Jungkook." "Haklısın. O benim bebeğim..." Bu benim ilk hayran kurgu ve ilk Jikook kitabım. Umarım beğenirsiniz. Keyifli okumalar...? Önemli bir bilgilendirme: Koyacağım bazı fotoğraflarda; Jimim: Sarı Jungkook: koyu...
"Ne? Tatil mi?"
En başından başla