Ozan, yeni aldığı çayına şeker atarken, konuşmaya katılmadı ve Selin'in homurdanmalarına gülmekle yetindi.
Yeşilini neredeyse kaybetmiş saçlarını bileğindeki tokayla bağlayan Selin, hepimize kaşlarını çattı. Dışarıdan görünen ciddi, beğenmez ifadesinin tam tersi çok canlıydı, vakit geçirdikçe daha iyi anlıyordum. Tanıştığımız ilk gün de düşündüğüm gibi yüzü ve hisleri, duyguları konusunda berraktı. Herkesi arkadaşı gibi görmeyen bu ilginç kız, her fırsatta bana sarılıyor, sevgisini belli ediyordu ve sevgi görmekten nefret ettiğimi zannederek yanıldığımı bana ispatlıyordu. Selin gibi biri tarafından sevilmek harikaydı. Boğucu bir ilgisi yoktu ama insana değerini hissettiriyordu. Saçları hakkında fikir alıyor, Ozan'la tartışmalarını ilk bana anlatıyordu ve bu, kendimi daha az yabani görmemi sağlıyordu. Aslı'dan başka bir kız arkadaşım olmasına mutluydum.
Bir de içten içe hissettiğim kadınsı zafer duygusu vardı. Gökçe'nin umurunda olup olmadığım konusu şüpheliydi ama kendimi ayrıcalıklı hissetmeyi engelleyemiyordum.
"Bari Doğukan'la olsan, tek kalman içime sinmiyor."
Doğukan bu konu hakkında ısrar etmeyi çoktan bırakmıştı. Arkadaşlarımla dışarıda ya da onların evinde eğlenmenin beynimi devre dışı bırakmadığını anlaması zor olmuştu ama ısrarları sonuçsuz kaldıkça hevesi budandığından artık bu tip şeylerin konusunu açmıyordu.
"Akşam ne giyeceksin?" Gerilmeye başladığım için konuyu değiştirmekten başka çarem kalmamıştı.
"Bilmem ki," dedi memnuniyetsiz bir suratla. Manevramı elbette ki anlamıştı. "Fasıla gideceğiz sonuçta, kulübe gider gibi de giyinmek istemiyorum."
"Kışlık bir elbise giyebilirsin."
Kıyafet önerileri konusundaki başarım, yazdığı şiiri Shakespeare'e gönderen şemsiyecinin bu konudaki başarısıyla yarışırdı ama açtığım konuya suskun kalmak da aptalca olacaktı.
"Senin bir deri eteğin vardı birlikte eğlenmeye gittiğimizde giydiğin, onu ödünç verir misin?"
"Tabi, olur."
O gün aklıma gelince belli etmemeye çalışarak Onur'a döndüm. Az önceki halinin aksine sol dirseğini masaya koymuş, elini yüzüne yaslamış, dövmesini göz önüne sererek bana bakıyordu. Artık bakışlarında suçluluk yoktu. Belli ki konuya umursamaz yaklaşmam içini rahatlatmıştı.
Sanki benim içimdeki merak ona yansımıştı, tepkisiz ama meraklı bir gözle beni izliyordu. Belki de söylediklerimle hissettiklerimin aynı olup olmadığının muhasebesini yapıyordu kafasında, belki aklı benim düşünemediğim başka bir şeye takılmıştı. O an hakkında ne düşündüğünü merak ediyordum. Basit, hafızaya almaya değmeyen bir öpüşme olması muhtemeldi. Nasıl öpüştüğümü bilmiyordum, Tibet'e bunu soracak cesaretim yoktu ve işin bu tarafını hiç düşünmemiştim de ama harika öpüşmediğimi bilmek için şahit tutmaya gerek yoktu. En azından Onur'un standartlarında. Gözümde onu koyduğum nokta erişilmezdi.
Biri için mükemmel olmaya çalışmak yeni bir duyguydu. Ben eskiden kendi çıtamı kendim belirlerdim. Şimdi ise Onur'la aramdaki mesafeyi sıçrayarak aşmaya çalışan bir kıza dönüşmüştüm ve bundan rahatsız olmama rağmen engelleyemiyordum.
"Senin dersin var mı?"
Onur bakışlarını yavaşça benden çekip Selin'e döndü ve o an anladım ki öpüşme umurunda falan değildi. Tavrı öyle fütursuz öyle savruktu ki midemin ciğerlerimle birlikte kasılmasına tepkisiz kalmaya çalışarak ve tavrını taklit ederek umurumda değilmiş gibi yaptım. İliklerime kadar umurumda olduğunu bir ben bilecektim nasıl olsa.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Eksik
Teen FictionHayat sizden bir şeyler alır ve sizi eksik bırakır. Büyüdükçe doldurulacak boşluklar çoğalır, oyuklar derinleşir. Yapmanız gereken, doğru kişiyi bulmak ve... tamamlanmak.
16. Bölüm - Vicdan
En başından başla