Sinirden ağlayabilirim. Ama ağlamayaca- elime düşen su damlasıyla ağladığımı anladım. Komik bir durumdayım. Onların yanına ağlayarak gidersem hem korkak hemde ezik görünürüm.

Aslında zaten korkak ve eziğim. O yüzden ağladım. Hıçkırarak aşağı inmeye başladım. Kısa süre içinde -aynı zamanda ölüm gibi bir süre- sonra beyaz bir ışık geldi gözüme. Hızlıca ışığa koştum. Ve kaynağına doğru yürüdüm.

Bir tane tahta kapının köşesinden geliyordu ışık. Kapıyı sonuna kadar açtım ve hemen içeri girdim. Önüme bizimkiler çıktı. Hem mutluydum hemde kızgındım. Ama bu kızgınlık kendime.

Karanlıktan korktuğum için ve bunu göz önünde bulundurmadan bu işe bulaştığım için kendime kızıyorum.
Yaptığım saçma. Umarım bugün ki gideceğimiz yerde arkadaşlarımın başını yere değdirmem.

"Hoşgeldin Jimin."

"Hoşbuldum Namjoon hyung."

"Gözlerin.."

"Önemli bir şey değil jin hyung."

"Karanlıktan mı korkuyorsun?"

"Evet teahyung."

"Karanlıktan korkma chim. Karanlık bizim ruhumuzdur."

"Bu korkuyu yenmeye çalışıyorum suga hyung."

Jungkook.. bana bile bakmamıştı. O beni takmıyorsa bende onu takmam o zaman. Bu kadar basit.

***
Saat gece yarısına geliyordu ve biz hala nasıl yapacağımız hakkında plan kuruyorduk. Masa başında oturmaktan kalçalarım ağrıyor. Oturmayı sevmem.

Aynı şey Jungkook içinde geçerliydi sanırım. Ama o beni izliyor. Ve ben rahatsız oluyorum. Gözlerimi ne bakıyorsun dercesine diktim gözlerine. Sadece ufak bir hareketle yan taraftaki daha önce hiç girmedigim bir odayı işaret etti.

Ne demek istediğini anladım ama neden istiyor işte onu anlamadım.

Kafamı salladım. Ayağa kalktı ve kimseye bir şey demeden odaya girdi. Kısa süre içinde bende kalktım ayağa. Kimse benim kalktığımı görüp "neden?" diye sormamıştı. Sadece önlerindeki kağıtlarla ilgileniyorlardı.

Bende bunu fırsat bilip hızlıca Jungkook'un girdiği odaya girdim. Içeride beyaz ve siyahlar hakimdi. Çok güzel tasarlanmış eşyalar ve tablolar vardı. Beğendim.

Jungkook'un yanına yaklaştım ve önündeki tekli koltuğa oturdum. Ne diyeceğini merakla bekliyorum.

Biraz daha beni izledi ve baştan aşağı süzdü.

"Bir türlü yakışıklı olamıyorsun. Hep şirinsin." Cevap vermedim. Sinir etmeye çalışıyordu ama sinirlenmiyordum. Çünkü şirin yada sevimli olmak yakışıklı olmaktan daha iyidir. Kendimi bu şekilde seviyorum. Ama hep şirin değilim yani taş hallerimde var... aman neyse.

"Sabah gösterdiğim fazla tepki için özür dilerim. Sadece bir anda öpünce şaşırdım. Çünkü ben insanlarla sadece sex yaparken öpüşürüm. Normalde ben sevgilimi bile öpmedim."

nE!?

"Sevgilin mi var?"

"Evet. Ismi Jennie. Beni seviyor ve bende onu seviyorum."

"S-sen cidden pisliğin tekisin. Kıza yazık. Sevgilin vardı ve sen benimle seviştin. Yatak arkadaşın olmamı istedin. Aldatıyorsun onu farkında mısın?"

"Evet aldatıyorum. Ve üzgün değilim. Çünkü senin kalçaların beni ondan daha iyi tatmin ediyor."

"S-sen c-cidden tanıdığım en ş-şerefsiz insansın. S-senden nefret ediyorum J-jeon Jungkook."

Are you with me? ~Jikook~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin