"Baekhyunları gördün mü? Sabahtan beri ulaşamıyoruz." Jimin kafasını iki yana salladı. "En son buluşacaklarını söylemişlerdi. Ama çoktan dönmüş olmaları gerekirdi. Saat geç oldu." Sıkıntılı bir şekilde nefes verip saçlarımı karıştırdım.

"Okulun en iyi iki iz sürücüsü de kayıp hemde bir iblis Chunga'ya ve Müdüreye zarar vermişken. Onlara en ihtiyacımız olduğu zaman."

Jimin elini omuzuma koyup beni rahatlatmaya çalıştı. "Kook merak etme yolu biliyorlar sonuçta. Sabaha kadar gelmezlerse işte o zaman endişelenmeye başlarız."

Yapacak bişey olmayınca odama çıktım. Üstümü değiştirip yatağıma uzandım. Saat gece yarısını geçmişti bile. Son kez Tae'yi aramayı denedim. Yine aynı sonucu alınca telefonu bir kenara fırlattım ve yatakta yerleşip gözlerimi kapattım.

Saat 2.45
Oda kapımın çalması ile gözlerimi araladım. Zorla ayağa kalkıp gözlerimi ovuşturdum. Saate bakıp daha çok erken olduğunu görünce telaşlandım. Kapıyı açınca karşımda Chenle'yi ve Tzuyu'yi görünce şaşırdım.

Chenle mahçup bir şekilde "Bu saatte rahatsız ettiğimiz için özür dileriz hyung ama sana söylememiz gereken şeyler var." dedi. Sesi titrek çıkıyordu.

Kafamı odadan çıkartıp etrafa baktım. Kimse olmayınca onları içeriye davet ettim. Bu saatte odalardan çıkmak yasak olduğu için başları derde girsin istemezdim.

Onları koltuklara oturttum bende yatağa oturdum. "Evet sizi dinliyorum." Tzuyu konuşmaya başladı.

"Chenle ile kütüphanede "Karanlık Yaratıklar" dersi için çalışma yapıyorduk. Konumuz iblislerdi,bende siz Müdüre'yi getirdiğinizde farkettiğim şeyin ne olduğunu araştırmak istedim." Sözü Chenle aldı.

"Tzuyu Müdüre Kyung'un gözlerinin simsiyah ve parlak olduğunu farketti. Araştırmalarımız sonucunda bunun sadece şekil değiştirebilen iblislere has olduğunu öğrendik."

"Yani demek istediğiniz şey,Müdüre Kyung aslında bir şekil değiştiren iblis mi?" Kulağa çok saçma geliyordu.

"Hayır,o bildiğimiz Müdüre değil. O başka bir iblis. Onun şeklini almış." dedi Chenle ayağa kalkarken. Yanında getirdiği kitabı bana uzattı. "Bu kitabı okursan bize hak vereceksin ve Chunga'yı o iblisin yaraladığını anlayacaksın." İkisi de ayağa kalkıp odanın kapısını açtılar.

"Bilgi için teşekkür ederim. Şimdi yakalanmadan odalarınıza gidin." Kapıyı kapatıp beni odada tek bıraktıkları zaman hızla kitabı açtım.

Yazılarının silinmeye başlamasından eski olduğu anlaşılıyordu. Okuyabildiğim kadarını okudum ve çocuklara hak verdim. Başka şüpheli hareketini yakalarsam onu ilk gördüğüm yerde öldürecektim. Ama tabi önce gerçek Müdüre Kyung'u bulmam gerekiyordu.

Kitabı okumak saatlerimi almıştı. Güneş doğmaya başlamıştı. "Derse gitmeden önce bir kaç saat daha uyumalıyım." diye düşündüm ve camı kapatmak için yataktan kalktım.

Ben cama yaklaşınca bişey hızla hareket etti ve binadan aşağı atlayıp ağaçların arkasına saklandı. Gölgesini görebiliyordum,bir kıza benziyordu. Perdeyi kapatıp aralıktan gölgeye baktım. Benim gittiğimi görünce kafasını çıkardı. Yüzünü biraz da olsa görebilmiştim. Bu şelalenin orda karşılaştığımız iblislerin lideri olan kızdı. Hızla ağacın arkasından çıkıp Sihirli Ormana girdi. "Ama bu imkansız,onları zindana kapamıştık."

Üstüme bişeyler geçirip hızlıca merdivenlerden aşağı indim. Kapıdan çıkacakken Taeyong beni durdurdu. "Hey,Chunga'ya ne oldu? Ayrıca bu saatte nereye gidiyorsun?"

"Çekil önümden! Sen bu saatte napıyorsun?" Taeyong'u ittirip koşarak zindanların olduğu yere gittim. Taeyong'da peşimden geldi ama gördüğüm şey yüzünden bir anda durduğum için bana çarptı. "Oğlum belanı mı arıyorsun?"

Sus işareti yapıp kafasını zindana çevirdim. "Bana sataşma da şuraya bak..." Kai kanlar içinde kafası parmaklıklara yaslanmış bir şekilde duruyordu. Yanına gidip karnındaki ve yüzündeki yaralara baktım. "Zehire dokunmuş veya birisi zehirlemiş."

"İblisler kaçtığına göre kimin yaptığını biliyoruz." dedi Taeyong telefonunu çıkartırken. Bildiklerimi Taeyong'a anlatmam gerekiyordu ama şimdi hiç sırası değildi. "Sen Kai'yi revire götür. Benim bir olayı çözmem lazım."

"Hiçbiryere gitmiyorsun. Profesörlere haber vericem." Hemen elinden telefonu aldım. "Hayır veremezsin!" Eğer Profesörlere söyler ise onlar da Müdüre Kyung'a söylerdi,yani iblise. O zaman ne gerçek Müdüreyi bulabilirdim ne de kaçan iblislerin izini sürebilirdim. "Ver şu telefonu! Kai'nin halini görmüyor musun? Birinin bu olaylara açıklık getirmesi lazım!"

"Bu olaylara ben açıklık getiricem ama yardım etmen lazım. Lütfen bana güven ve kimseye söyleme. Sadece dediğimi yap." Zaten başka bir şansı olmadığı için yapmak zorundaydı.

"Tamam. Kai'yi revire götürücem ve kimseye söylemeyeceğim ama sende neler olduğunu sonra bana anlatacaksın." dedi Kai'yi kaldırmaya çalışırken.

"Söz, şimdi git bende işe koyulayım."

Ormanın girişine doğru ilerledim. Girmeden bir kaç kere düşündüm çünkü sihirli orman çok tehlikeli ve labirent gibi olduğundan giren çok az kişi bir daha dışarı çıkabiliyor. Ama o iblisi bulmak zorundaydım, belki o bana gerçekleri söyleyebilirdi.

Hehe bölüm attım hehe çok mutluyum hehe~
Sonunu daha güzel bitirebilseydim daha mutlu olucaktım ama neyse artık sizin takdiriniz. Geçen bir iki tane yoruma denk geldim (sanki çok varmış gibi) yb gelsin diyorlardı çok mutlu oldum lan şsöxmsksk ağlıycaktım. Dedim vay be demek bizim yazdığımızı da merak eden birileri var. Sonuç olarak daha çok yorum yaparsanız gaza gelip daha çok bölüm atabilirim. O zaman oy verip yorum bırakıyorsunuz bende sizi öpüp gidiyorum.

Vampir OkuluHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin