⊗ [X-WATT 1] - BÖLÜM 07 ⊗

En başından başla
                                    

Storm parmaklarındaki yıldırımı devre dışı bırakıp elini Wolverine'in ensesinin hemen üstünden çekti. Arkasını dönerek başını salladı Wolverine. "Sağol teşekkürler."

Storm başını sallayamadan Wolverine koridorun öbür ucuna doğru yönelerek arkasına bile bakmadan gitmişti. Storm da öylece bakıyordu ardından. Ta ki profesörün sesini işitene ve bir hışımla arkasına dönene dek. "Storm?"

"Profesör..."

"Neden burada dikiliyorsun güzel kızım?" Biliyordu Profesör. Herşeyi biliyordu fakat duymak istediği Storm veya diğer üyelerin kendi ağızlarından dökülenlerdi. Ki bu sayede kimin yalancı kimin dürüst olduğu daha anlaşılır oluyor, kime hangi görev yakışır ve kim hangi görevi en iyi yapabilecek kapasitede sorularının cevaplarını kolayca buluyordu. "Gel. Durma orada öyle."

Storm sessiz kalınca profesör derin bir nefes verdi. "Bir sorun mu var Aurora?"

"Yok. Yok bir sorun. Hepimiz iyiyiz." Yutkundu. "Ben... Ben gidip hedefteki çocuğu aramak istiyorum. Size iyi günler profesör." Nazik bir baş hareketiyle profesörden uzaklaşan Storm, kurtulduğunu sanarken çok yanılıyordu. Profesör üzgün biçimde başını iki yana salladı ağır bir hareketle. "Ah kızım, ah benim güzel kızım. Başına iş açacak bu sevgin..."

Arkasından bakarken yanına gelen Taehyung'a baktı. "Profesör, iyi misiniz?"

Yanındaki minik bedene baktı profesör. Gülümseyerek saçlarını karıştırdı. "Ben turp gibiyim. Sen nasılsın bakalım?"

"Şey..." Başını iki yana salladı küçük Taehyung. Profesör hafif kaşlarını çatarak Taehyung'a döndü. "Neyin var küçüğüm? Ne oldu?"

Bakışlarını kaçırdı Taehyung. "Çok kötü bir rüya gördüm profesör." Küçük çocuğun sözü üzerine profesör gülümseyerek Taehyung'u kucağına alarak bir dizine oturttu. "Ne gördün bakalım?"

"Bir kız ve bir erkek vardı. Ağlıyorlardı, etraftan silah sesleri geliyordu. Ben her seferinde kaçacağım yerde erkek de benimle aynı anda koşuyor önüme geçiyordu." Profesör başını salladı ağır bir hareketle. Ancak Taehyung'un kaçırdığı bakışlarına kaşlarını çattı. "Başka ne gördün?"

"Yanımda Light vardı." Profesör çattığı kaşlarını anında düzeltip şaşkınca Taehyung'a baktı. "Bizi öldürmek isteyenleri göremedim ama kız da Light'ın önüne geçiyordu her seferinde. Benim koluma değen soğuk şey derimi kanattığında korkmuştum. Ama onlardan binlerce atılıyordu ve ne önüme geçen erkeğe ne de Light'ı koruyan kıza değiyordu bir tanesi bile. İkisinin de önünde yuvarlak parlayan bir ışık vardı profesör." Profesör ağzını araladı şaşkınlıkla. Taehyung'un anlattığı şey zihninde bir yankı ve görüntü oluşturdu. O an küçük çocuğun zihnine girip gördüğü rüyayı bulduğunda yutkundu.

Bunu beklemiyordu. Bunu hiç beklemiyordu. Kız da erkek de birer çocuktu, fakat yüzleri seçilmiyordu. Puslu gibiydi. Bulanıktı görüntü.

Zihnini kapattı profesör, ve karşısında kendisinden bir cevap bekleyen küçük Taehyung'a döndü. "Onlar süper kahramanlar Taehyung. Yeni süper kahramanlar!" Bu bir açıklama değildi. Sayılmazdı ama şimdilik Taehyung'u geçiştirmek için iyi bir bahaneydi. "Süper kahramanları mı gördüm yani?"

"Evet. Gelecekte büyüyünce sen de onlar gibi olacağın için şimdiden onları örnek almanı istemişler." Olabilirdi. Eğer onlar çocuk olmasalardı bu bahane kesinlikle kendi beynine de işlerdi. Ama bu mümkün değildi. "Ne güzel! Acaba Light da benim gibi olacak mı?"

Light'a olan düşkünlüğünün elbet farkındaydı profesör. Sonuçta onun ilk arkadaşıydı. Kendisi yaşındaki ilk dayanağıydı. Onu anlıyordu çünkü bir zamanlar onun da Taehyung gibiyken bir arkadaşı vardı. Ancak sırf insanlara karşı nefret barındırdığı için onu terk etmişti. Yanında olamayacağını söylemişti. Acıyla yutkundu profesör. Aklına gelen şeyle Taehyung'u kucağından indirdi. "Evet olacak. Hadi bakalım Dark, Light'la biraz oyna olur mu?"

Küçük Taehyung başını sallayıp koridorda "Light!" Diyerek koşuşturup bütün binayı inletirken profesör tekerlekli sandalyesini odasına doğru sürdü. İçeri girip aynanın arka tarafına geçmek için kapıyı araladı. Düz tabanda ilerleyip ortaya geldiğinde kapılar otomatik olarak kapanırken başına geçirdi profesör metal kaskı. Kabloları kafasına girip beynine Woltlar gönderirken gözlerini kapattı.

Zihin altı yolculuklarından biriydi bu da. Beyaz bir ışık süzmesine girdiğinde gözlerini araladı. Naylon kaplamalı köprüden geçerek dört bir yanı görünmez duvarlarla kaplı odaya girdi. Satranç masasına baktı önce.

Sonra da masanın başında gülümseyerek onu bekleyen Eric'e.

O da oturarak dizilmiş beyaz taşlarından en ortadaki piyonu ortaya ittirdi. "Merhaba Eric."

"Merhaba Charles." Sonra o da siyah piyonu oynattı. "Görüşmeyeli nasılsın?"

"Ben iyiyim," atı oynattı bu sefer. "Sen?"

"İyi, bildiğin gibi." Profesör gülümsedi.
"Eric?" Kafasını kaldırdı yaşlı adam. Charles'ın yüzündeki gülümsemeyi gördüğünde şaşırdı. "Ne oldu?"

"Düşmanım da olsan, bu günü sana zehir etmek istemem." Eric hala ne olduğunu anlamaz halde profesöre baktı. "Yapman gereken zehir etmek zaten Charles. Neden bahsediyorsun?"

"İyi ki seninle tanışmak için yıllarımı vermişim diyorum. İyi ki hayattasın. İyi ki varsın Eric." Doğru ya, bugün Eric'in yaş günüydü. 68 yaşına basan adam, yüzüne uzun süreden sonra ilk defa bir içten gülümseme sundu. Sonuçta kendisi bile hatırlamazken Charles hatırlamıştı. Düşmanı hatırlamıştı. En yakın ve en sevdiği arkadaşı, dostu. "Sağol Charles. Buna ihtiyacım vardı. Yıllar sonra."

Charles vezirini öne sürerek oyuna devam etti. "Önemli değil dostum."

İkisi de gülümserken insanlar yüzünden bu halde olduklarını bir kez daha hatırladılar.

[Bölüm Sonu]

"Son yerlerde anlayabildiniz mi?
Profesörün okulu olan Xavier kolejindeki mutantlar ve Magneto'nun tarafındakiler (Biri hariç diğerleri) bu ikisinin birbirine sadık 2 eski dost olduklarını bilmiyorlar. Henüz haberleri yok, filmde de böyle. İkisi de hemen hemen aynılar, Charles 1 yaş küçük, Eric 1 yaş büyük. Ayrı düşmeleri ise insanlara karşı savaşan Magneto'nun Charles'a ona ortak olmayı teklif etmesi ve Profesör X'in (Charles) onu reddetmesi. Barış içinde yaşamak istiyor."

◄[Ⓧ]► X-WATT 1: Asıllar® | #f-action (✓)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin