-

Aslında Natasha haklıydı -gerçi ne zaman haksızdı ki?- Steve sinir bozucu bi şekilde sessizdi. Sabah saçma bir saatte kalkıyor, kahvaltısını ardından sporunu yapıyor ve bir kaç kez Tony ile konuşmaya çalıştıktan sonra kayboluyordu. Hergün aynı şey gerçekleşiyordu ve Tony çığlık atmak istiyordu.

Önünde ki demir parçasını sinirle attığında derin bir nefes aldı ve elleriyle yüzünü avoladı. Ne saçma sapan bir haldeydiler böyle.

Eskiden, tüm bu iç savaş saçmalığından önce herşey o kadar güzeldi ki. Clint ve Thor'un prank savaşları bazen çekilmez oluyordu ama yinede herşey mükemmeldi. Steve Tony'nin yanında rahat olurdu ve kendini çekme ihtiyacı duymazdı. Gür kahkahalar atar ve Natasha ile uğraşırdı. Tony ise onları huzurlu bir şekilde izlerdi. Seneler sonra sonunda kendine bir aile bulduğunu düşünürdü. Şimdi ise herşey gittikçe boka sarıyordu. Natasha, Bruce ve Thor hariç herkes Tony'den konuşmaya çekinir olmuştu. Herkes kendince özür dilemişti ama yinede korkuyorlardı, kendilerinde o hakkı görmüyorlardı. Ve bu olay -Tony yalan söylemeyecekti, canını epeyce sıkıyordu. Herkes elinden geleni yapıyordu ama o bir şekilde onları uzaklaştırıyordu. Mesela Clint aylar sonra ilk şakasını yaptığında Tony'nin tek tepkisi tek kaşını kaldırıp boğazını temizlemek olmuştu.

Dick move.

Zaman geçtikçe biraz daha yakınlaşmışlardı ama herkesle arası hala o kadar soğuktu ki Tony bazen çığlık atmak istiyordu. En kötüsü ise Steve'di.
Steven Grant Rogers Tony'nin ölüm sebebi olacaktı. O mavi gözler üzüntü hariç hiç bir duygu barındırmıyordu. Tony ile her konuşmaya çalıştığında kırılacak gibi duruyordu. Olay aslında epeyce şaşırtıcıydı; 1.87m ve 100kg birisi için Tony ile her yakınlaştığında küçük bir çocuğu andırıyordu.

Ve yazın ortasında sweatshirt hariç bir şey giymiyordu!

Şakaklarına kısa bir süre masaj yaptıktan sonra Steve'in odasına doğru ilerlemeye başladı. Aralarında ki bu saçma şey neyse artık çözme zamanı gelmişti.

Saatin geç olduğunu biliyordu. Belki de Steve çoktan uyumuştu -Tony bu düşünceyle alayla güldü. Steve'in uyumadığından emindi. Gözlerinin altında ki halkalar o kadar büyük ve mordu ki süper serum bile epeyce zaman alıyordu yok etmek için.

Kapıyı bir kaç kez tıkladıktan sonra ses gelmeyince kaşlarını çattı. Yavaşça kapıyı açtı ve odaya girdiğinde Steve'i göremedi. Gözleri ile odayı hızla taradı ve bakışları açık balkon kapısını gördüğünde rahatlıkla ne zaman tuttuğunu bilmediği nefesini verdi ve ilerlemeye başladı.

Steve yerde duran birayı alıp dudaklarına götürdü ve küçük bir yudum alıp bakışlarını Tony'e çevirdi. Sarışın adamın yüzünde bir mimik bile oynamadı. Ve o kadar, o kadar, mükemmel görünüyordu ki Tony ağlamak istedi.
Ay ışığı sarı saçlarına düşüyordu ve Tony'nin içinden geçen tek şey ellerini o -daha uzun- saçlardan geçirmekti. Sessiz bir şekilde bir kaç saniye oturdular, Tony sessizce Steve'in güzelliğini izledi sarışın adam başka bir biraya uzanırken. Sonra rüyadan uyanmış gibi sıçradı Tony ve Steve kaşlarını çattı.

"Tanrım, hala kazak giyiyorsun! Manyak mısın? Hava 25 derece felan ve ağustos ayındayız Rogers. Eminim ki hava soğuk değil."

Steve aylar sonra ilk defa gülümsedi. Küçücük bir tebessümdü, gülümseme olarak bile anılmazdı ama Tony'nin onca zaman sonra gördüğü mutluluk belirtisiydi.

 *STONY ONE SHOTS*Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin