Nil...

Ona bunları yazarken istemsiz bir şekilde gözümden yaşlar akıyordu. Ona bir daha karşıma çıkmamasını söylemiştim. Bunu ona defalarca söylemiştim. Onu her gördüğümde kendime yeniliyordum. O benim kendime en büyük yenilgimdi. Bunl
O sırada telefonumdan oyun açtım. En azından sinirim geçene kadar oyunu oynamalıydım.

Oyunumda kaybedip küfür ederken Tuğçe ve arkadaşları'nın sesi gelmeye başladı. O sırada telefonumun şarja takılması gerektiğini söyleyen bildirimin sesine aldırış etmeden telefonu cebime attım. şu an tuğçe'nin söyleyecekleri telefonumun şarjımı bittiğini belirten bildirimden bin kat daha değerliydi. ses iyice yaklaştıkça netlik kazanıyordu.

"Kızım ben Savaş'ı o kıza bırakır mıyım sence?" Dedi Tuğçe. Kimi Savaş'a bırakmamaktan bahsediyordu ki? Sonuçta hâlâ sevgililerdi. Yani en azından ben öyle biliyordum.

"Sence bu Savaş'ın kulağına giderse ne olur?" Dedi Tuğçe'nin yanındaki kız. Buradan onları göremiyordum ama sesinden kim olduklarını çıkartabiliyordum.

"Kızım Savaş zaten beni sildi. Defalarca beni istemediğini söyledi. Bunu uzun zamandır söylüyordu zaten. Benim amacım onların beraber olmamasını sağlamak." Onlar dediği kimdi? Ben ve Savaş mı? Tuğçe beni kendine rakip görebilecek bir kız değildi. Tuğçe kendisiyle eşdeğer kişilerle rekabet ediyordu. Her defasında beni küçümsüyor, ezikliyor, benimle dalga geçiyordu. Beni Savaş'tan kıskanması saçma olurdu.

"Ama yine de bu fazla oldu bence." Dedi yine aynı ses. Tuğçe'nin arkadaşı bile ona karşı geliyorsa kesin büyük bir şey yapmıştı geri zekalı kız.

"Biraz evet. Ama o Nil'in Savaş'tan soğuması gerekiyordu." Dedi Tuğçe. Neden benim Savaş'tan soğuma mı istiyordu ki? Ben zaten ondan nefret ediyordum. Özel bir çaba sarf etmesine gerek yoktu boşu boşuna.

"Peki gerçekten hiç dokundu mu sana yani vurdu mu?" Dedi bu sefer Tuğçe'nin yanındaki başka bir kız.

"Hayır tabii ki de. Savaş asla kimseye öyle bir şey yapmaz. Ama dediğim gibi Nil'in Savaş'tan soğuması için söyledim onları." Dedi kahkaha atarken. Benim ise beynimde şimşekler çakıyordu. Savaş'a çok ağır şeyler söylemiştim sırf ona atılan iftira yüzünden. Belki şu an Savaşı'n haberi bile yoktu bu olaydan. Ben ona ağır sözler söyleyip bir daha karşıma çıkmaması gerektiğini ve ondan nefret ettiğimi söylemiştim. Evet bazı yerlerinde hâlâ arkasındaydım sözlerimin ama Tuğçe ona iftira atmıştı ve ben onu dinlemeden direkt Tuğçe'nin sözleri ile hakaret etmiştim. Bu sefer de ben Savaş'ı kırmıştım. İlk önce ben de inanmamıştım ama sonra ne oldu da yazmıştım ki durduk yere Savaş'a? 'çünkü ondan nefret ediyorsun' ama şu anda umrumda bile değil.

"Dediğim gibi biraz ağır oldu ama yapacak bir şey yok duyulmaması için elimizden geleni yaparız yoksa Savaş Yiğit'e yapacaklarını bize yapar. " Dedikten sonra kapının örtülme sesi gelmişti. Büyük ihtimalle karneler verilmişti. Ve beni arıyordu ama şu an kimseyle görüşmek istemiyor sadece savaştan özür dilemek ona yapılan haksızlığa inandığım için ondan af dilemek istiyordum. Yiğit'i de biliyordu. Ama hâlâ şansım vardı. Telefonumu çıkartıp mesaj yazmaya başladım.

'Kusura bakma başka birisine yazacaktım sana gelmiş' tabi ki de bu yalana inanacak kadar salak değildi. Hem bir özür niyetinde hem de haklı olduğumu hatırlatırcasına' ki bunda haklı olduğum bir konu yoktu o yüzden bu konuyu es geçecektim' bir mesaj yazacaktım. Tabii telefonumun şarjı bitmeseydi. Zilin çalma sesi ile artık oradan çıkmam gerektiğini anlamıştım. Zaten eğer biraz daha kalsaydım sıkıntıdan boklarla bile konuşacak düzeye gelmiştim. Kapıyı açmaya zorladığımda elimde kapı kulpu kalmıştı. Kapı kulpusuz kapılar açmıştım bunuda açabilirdim.

Defalarca zorlamama rağmen açılmayan kapıya yine defalarca küfür etmiştim. Yukarı tırmanıp aşağı atlamayı da düşünmedim değil. Ama zaten boyum kısaydı yani yaşıtlarıma göre uzun bana göre kısaydı. Yani buradan atlayamazdım.

Aradan kaç saat geçti bilmiyordum. Hava kararmıştı. Defalarca yumruklayıp bağırmıştım. Defalarca haykırmıştım ama kimse duymamıştı sesimi. Karanlıktan çok korkuyordum ve şu an sadece küçük bir pencereden vuran ay ışığı ile tuvalette kilitli kalmıştım.

Uykuya yenik düşmek üzereydim. Dik durmaya çalışıyordum. Uyumamaya. Karanlık beni içine çekiyordu. Ve ben bundan kurtulamıyordum.

Kaç dakika sonra olduğunu bilmiyordum ama sonra kapı açıldı. Sesi geliyordu. Ayak sesleri... Usul usul yaklaşıyordu. Kadın ayakkabısı olamayacak kadar tok bir sesti. Aklımdan bir sürü isim geçiyordu. Yakınım olmayan kişileri bile düşünmüstüm. Baran, Yiğit, Fatih,Barış, Çağatay,Savaş. Ama aklımdan ve kalbimden sadece Savaş'ın ismi geçiyordu. Peki kimdi benim burda olduğumu bilip beni kurtarmaya gelen?

Sonra konuştu.

"Yine baş başayız."

-----

Kim olduğunu gören Nil , ama kitaba kimi gördüğünü yazmayan bir yazar...

Fatih elendi. Çünkü bir insan eğer psikopat değilse ablasına 'yine başbaşayız' demez herhalde. Belki de öz kardeşi değildir. Yani en azından benim kardeşim o kadar psikopat değil xd. Olasılık düşük.

Baran olabilir, çünkü uzun zamandır Nil'i seviyor. Ve Baran'la Nil aynı okulda. Onun zarar görmesini istemeyeceği için endişelenmiş olabilir. Olasılık yüksek.

Barış olabilir, çünkü gerçekten eli uzun bir çocuk. Mesela Savaş'ın Nil'in annesi ve babasının öleceğini önceden biliyordu. Olasılık orta.

Yiğit olabilir, çünkü daha öncede baş başa kalmışlardı. Yiğit istediğini yapabilen, elde edebilen bir çocuk. Savaş'ın Nil'de ne bulduğunu merak edip Nil'e yaklaşmak isteyebilir. Olasılık yüksek.

Savaş olabilir, çünkü o mesajdan sonra Nil'i bulmak istemiş olabilir. Belki evine gitmiştir bulamayınca endişelenmiştir. Ve onunla da defalarca baş başa kalmışlardı. Olasılık yüksek.

Çağatay olabilir, çünkü Savaş çoğu işini Çağatay'a hallettiriyor. Ve önceden de Nil'le baş başa kalmışlardı. Olasılık yüksek.

Yarın kimmiş görürüz. İyi okumalar.

Gelecekteki Geçmiş (Tamamlanıyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin