Salak Mıyım? EVET!

En başından başla
                                    

TABİ YA! Ben çocuğa aşık olduğumu söyleyince çocuk da o kızın beni sevmesindense ölmeyi tercih ederim diye düşünüp kendini boğarak öldürmeye çalışıyor. TAMAM SAÇMALAMANIN DİBİNİ EKMEKLE SIYIRDIM KABUL! Hemen gidip Ulaş'ın üstündeki yorganı hafifçe açtım. Çocuğun dudakları kuru ve kıpkırmızıydı. Elimle alnına dokundum. Ulaş kalorifer gibi yanıyordu. Hemen yorganı üstünden çektim. 

"Niye çekiyorsun yorganımı ya!" diye azarımı yememe rağmen dinlemeyip mutfağa gittim. Hatice Abla'nın yöntemlerine uyarak bir kova ve birkaç bez aldım. Ateş düşürücü hap ve bir bardak suyla odaya geri döndüğümde Ulaş yorganla aşk yaşamaya devam ediyordu. Hemen yorganı tekrar üstünden çekip kenara attım. 

"Üşüyorum..." dedi sessiz bir şekilde. 

"Tamam ateşini düşürelim bir." dedim ve tişörtünü çıkardım.

"Hastalığımdan faydalanıp neden beni soyuyorsun ki?" dedi sesini biraz sinirli tonda çıkararak. 

"Ateşin düşsün diye!" deyip bezlerden birini alnına yapıştırdım. Ötekini boynuna ve geri kalanları da kollarına ve karnına. 'BEZ ADAM ULAŞ' oldu resmen. Gülmemek için kendimi zor tuttum. Geçen her saniye daha kötü oluyordu. Annemin ben hastayken nasıl hissettiğini şimdi anladım. O kadar zor ki beklemek. Benim canım onun canından daha çok yanıyor. Dişlerinin takırtısı beynime işliyor. 

"Yok böyle olmayacak al şunu iç." deyip ağzına bir tane hap attım. Suyu da içirirken elimi tuttu. Bardağı ağzından çıkarıp güldüm.

"Neden elimi tutuyorsun. Gitmemi istemiyor musun? Beni seviyor musun?" dedim gülerek.

"Aptal mısın yoksa aptal taklidi mi yapıyorsun?" dedi sinirli ama çıkmayan bir sesle. 

"İç şunu iç, iç!" deyip bardağı tamamen ağzına dayadım. Biraz daha bekledim ama ateşi düşmemişti. 

"Kalk bakalım." deyip kolunun altına girerek onu banyoya kadar taşıdım. Duş kabininin içine sokup soğuk suyu açtım. Haliyle yağmur yağıyormuş gibi başından ayağı buz gibi sular boşalıyordu.

"DONUYORUM!" diye can havliyle bağırdı.

"İyileşmen için." dedim gülerek. Ne olduğunu anlamadan Ulaş'ın elimden çekmesiyle bende kendimi Ulaş'ın yanında buldum.

"Ben donuyorsam sen de donacaksın." dedi su olmuş yüzüyle gülerek. Ne zaman kalkmaya çalışsam zorla beni tekrar oturtuyordu yanına. Yaklaşık 15 dakika sonra yüzünün rengi normale dönmeye başladı. Bende suyu kapatıp duş kabininden çıktım. Yüzümü havlulardan biriyle kurulayıp Ulaş'a da başka bir havlu uzattım. Ulaş da kendini kurulayınca Ulaş'ın odasına tekrar girdik. Bavulundan bir tişört çıkardım giydiriyordum ki tekrar azar işittim.

"Tek başına giyinebilirim değil mi?" dedi sinirli bir sesle.

"İyileştin bakıyorum da." dedim sinirle.

"Evet, çık dışarı." dedi sinirli bir sesle. AYI! BEN SENİN BAŞINDA SABAHLAMIŞIM DEĞİL Mİ! SENİ İYİLEŞTİRMEYE ÇALIŞIYORUM DEĞİL Mİ! İNSAN AZ TEŞEKKÜR EDER! Odama geçtiğimde saat 5'i çoktan geçmişti bile. Bende uyumaya gerek yok diye düşünüp adam akıllı duşa girdim. Duştan çıktığımda korkarak da olsa aynaya baktım.

SONUÇ: 'WILL ÖLDÜ' diye ağlamaktan kızaran ve şişen gözler ve tüm gece boyunca uyuyamadığımı gösteren 'HAHAHAHAHH BU SALAK UYUMADI BAKIN!' diye böğüren tatlı mı tatlı bir şekilde duran gözlerimin altındaki mor halkalar... 

Biraz olsun kapatmaya çalıştım ama hiçbir işe yaramadı. Bende odamdan çıkıp mutfağa geçtim. 'Kahvaltı falan yok onlara! Mısır gevreği yesinler!' deyip mısır gevreği koydum herkesin tabağına. Ki bu sırada Bulut, Dicle aşkı için çoktan süslenmiş püslenmiş ayaktaydı. Ulaş'ı da çağırıp mutfağa geldiklerinde bana öldürücü bakışlarını atıp o muhteşem soruyu sordular:

ARKANDAN KOŞAMAM SAÇIM BOZULURHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin