Ama Hoseok saf değildi, Kihyun'un gözlerinin dolduğunu da fark edebiliyordu. Kendisinden dolayı değildi, yalnızca durumu dile getirilince üzülüyordu işte. Hoseok da abisi olarak sonrasında pişman olmaması için onu uyarmaya hakkı olduğunu düşünüyordu.
Ayaklanmadan önce kardeşinin yanağını sıktı ve:
"İyi olduğunu gördüğüme göre gidebilirim," dedi.
"Bir dahaki sefere yedek anahtarının yerini biliyor olsam bile seni aramadan girmem içeri."
Gri saçlı cevap vermedi. Hoseok derin bir iç çekti ve diğerlerine şöylebir bakıp kapıya doğru yöneldi.
"Görüşürüz Kihyun."
Kapı kapandığında içeriye ürpertici bir sessizlik çökmüştü. Changkyun ve Minhyuk pür dikkat Kihyun'a bakıyorlardı. En sonunda Minhyuk dayanamayıp konuştu.
"Sahip, gönül eğlendirmek derken ne demek istedi? Seni sevmediğimizi mi düşündü?"
Kihyun sessiz kaldı. Hiçbir şey söylemeden sandalyesinden ayaklanıp kapıya doğru yürümeye başladı.
"Sahip..."
Bu kez konuşan Changkyun'du.
"Seni öyle sıkıştırdığım için ban-"
"Kızgın falan değilim Changkyun... Kızgın falan değilim... Sadece... Biraz hava almam lazım."
Gri saçlı birden montunu alıp sokağa fırladığında ikili arkasından bakakalmıştı. O an sahiden kimseye açıklama yapacak halde gibi hissetmiyordu.
Deneyimlediği o konuda en ufak lafın bile canını sıkıyor olması da kendisini ayrı dertlendiriyordu. Asla sıkıntılarıyla yüzleşemeyen bir korkak, kalpten sevileceğine inanmayan bir adam...
Ayakları onu bu düşünceler eşliğinde hep uğradığı küçük mekana götürmüştü. Evet, bir şeyler içecekti. Bu şekilde uzaklaşmaya çalışmak biraz acizce gelse de aklına başka bir şey gelmiyordu.
Küçük tahta masalardan birine oturdu ve bir içki söyledi. Bunun yalnızca birle kalmayacağını biliyordu fakat abartmayacaktı da. Evine geri dönecek kadar ayık kalmalıydı.
O bu şekilde içerken Minhyuk ve Changkyun da evde dönüp duruyordu. Endişelenmişlerdi. Kihyun sahiden üzgün bir ifadeyle evden ayrılmıştı ve bu uzun süreli yokluğunun üzerine endişelerine tuz biber olur vaziyetteydi.
Minhyuk dayanamadı ve ev telefonunu eline aldı. Bunu gören Changkyun dibinde bitmişti.
"Ne yapıyorsun?"
"Sahibi arayacağım. Çok endişeliyim."
"Ben de ama numarasını biliyor musun ki?"
"Burada bir yerlerde yazmıyor mudur?"
"Yazıyor gibi gözükmüyor."
"Changkyun... Ya ona bir şey olursa?"
"Minhyuk! Kötü düşünme!"
"Tamam ama... Ya bir yerlerde ağlıyorsa mesela? Ya bize ihtiyacı varsa?"
"Aklıma olmadık fikirler sokuyorsun..."
Sıkıntıyla burunlarından soludukları sırada kapıdan bir ses geldi. Kilit açılmıştı. Minhyuk hiç düşünmeden kapıya koştu. Gelen Kihyun'du. Yanakları içtiği için kızarmıştı ve gözleri dolu olduğundan parlıyordu.
Minhyuk'u ve arkasından gelen Changkyun'u fark edince kocaman gülümsedi. Kafayı bulmamıştı, ne yaptığının farkındaydı ama iyi hissettiği de söylenemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lick Me, Like Me // changkihyuk
FanfictionGünlerden bir gün kliniğinin önünde bulduğu sahipsiz iki hayvanı evine alan Yoo Kihyun, başına geleceklerden habersizdi. 》Şuraya da formalite icabı bir NSFW uyarısı çizelim, göründüğü kadar yumoş değil. 》Lick Me, Like Me adlı mangadan uyarlamadır.
0.6 (M?)
En başından başla