Yol kenarındaki küçük büfeden kendime bir şişe su alıp taksi beklemek için yolun kenarına geçtim. Şapkamı çıkarıp saçlarımı karıştırdığımda biraz daha rahatlamış hissediyordum. Şişenin kapağını hafif bir güç uygulayarak açtıktan sonra kafama diktim. Bu sırada günün ikinci şanslı olayı gerçekleşti, Taehyung.

Sarsak adımlarla bir o yana bir bu yana sallanırken bir yandan da telefon ekranında parmaklarını oynatıyordu. Arada ayakları birbirine dolanıp zaten düzgün olmayan dengesini daha da bozuyordu. Çenesinin titremesiyle yüzünde oluşan ifade hoşuma gitmemişti. Sürekli avcunu yanaklarına götürüp gözyaşlarını siliyor, insanlara çarpıyor, yere düşecekken son anda toparlıyordu. Yalnız olamayacak kadar kadar sarhoşsun. Ya delinin biri başına bela olursa?

Yüzünü buruşturup bir yere doğru baktığında, bakışlarını takip edip köşedeki karartıya gözümü diktim. Su şişesinin kapağını yavaş hareketlerle kapatırken vücudumu saklamak için biraz geriye çekilip ağacın arkasında durdum. Taehyung gözlerini ovaladıktan sonra gülümseyip adımlarını o tarafa yönelterek kapkara kedinin yanına çöktü. Kaldırıma tamamen yerleştiğinde gayet tombul görünen siyah kediyi avuçları arasına alıp kucağına koydu. Göğsü titrek nefeslerden dolayı sarsılırken kedinin başından başlayarak özenle sevmeye başladı. O anda sen kedinin hırçın tüylerini özenle severken ben de senin saç kıvrımlarınla şefkatle oynamak istiyordum.

Kedi başını Taehyung'un bacağına yaslanıp kucağına yerleştiğinde onun dokunuşlarıyla mayışmasını ve daha fazlası için sevecenlik yapmasını kıskanmıştım. Taehyung bir süre sakince kediyi sevdikten sonra gülerek başını gökyüzüne kaldırıp gözlerini kırpıştırdı. Burnunu narince çekerken baş parmağıyla gözünden akan yaşı silip bakışlarını kediye çevirdiğinde omuzları yavaş yavaş sarsılmaya başladı. Omuzlarından yavaş yavaş bütün üst vücuduna yayılan sarsılmanın şiddetlenmesi kedinin miyavlayarak kucağından kaçmasına neden oldu. Avuçlarını yüzüne bastırıp sesinin seviyesini umursamadan ağlamaya başladı. Sokakta sesi cılızca yankı bulurken boğazıma bir yumru yerleşmişti. Önünden geçen insanlar gülüşlerini kısarak dönüp tekrar tekrar ona bakıyorlardı. Belki de neden ağladığını merak edip acıyorlardı.

Yanında olmalıydım. Tam şuan sarsılan göğsün sırtına değen merhametli ellerimin tadını bilmeliydi. Seni rahatlatmalıydım.

Omzunun sarsılma şiddeti sakinleştiğinde acıtmaktan korkmaksızın yanaklarını sildi. Yerinden kalkarken bu sefer hırsla mesaj yazmaya başladı. Bir yandan hala gözyaşlarını siliyor, bir yandan da mesaj yazıp gönderiyordu. Telefonunu ona sarılır gibi sıkı sıkı tutuyorsun. Ona ihtiyacın var ama hala mesajlarına cevap vermiyor. Jungkook'u unut, Taehyung. Nereye doğru gittiğine bakmadan yürüyordu. Zaten aklı da yerinde değildi. Hayır, mesaj yazmayı kes artık! Burası en işlek caddelerden biriydi. Taehyung, önüne bak!

Yola doğru adımladığını görünce panikle ne yapacağımı bilemeyip sağa sola çevirdim başımı. Arabalar gelip geçiyordu ve Taehyung gece karanlığında onlara doğru dikkatsizce yürüyordu. Sonunda ağacın arkasından ona doğru koştum. Aramızda fazla bir mesafe olmamasına rağmen yetişemeyeceğimden korkup kendimi kaybetmiştim. Ona ulaştığımda kolundan tutup kendime doğru çevirdiğimde şiddetimden dolayı başını gögsüme vurduğu için acımıştı ama umursamadım. Kollarını bana sarmadı. Bunun yerine ağlayarak başını göğsüme sakladı. Belki de korkmuştu ya da sadece buna ihtiyacı vardı. Sarmaya değil, sarılmaya ihtiyacı vardı.

Belli etmeden saçlarının kokusunu ciğerlerime doldurdum. Annesinin karnından yeni çıkmış, dünyanın güzelliğine dalıp günaha bulaşacak yaşa ulaşmamış bir bebek kadar temiz kokuyordu. Kokusunun etkisiyle tüylerim hazır ola geçerken kalbim elimi koymasam da hissedebileceğim kadar hızlı atıyordu. Bir an hissetmesinden korktum. Elimi sırtına koyup rahatlamak istercesine ritimle patpatladım. Benim istediğim böyle değildi. Sırtına bir yabancı gibi değil, bilhassa çok iyi tanıdığın biri gibi değmeliydi ellerim.

Sugar Burn | TaejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin