❦31❦ ↑ HAKİKATLER ↓

En başından başla
                                    

"İstersen sofraya geçelim önce, bu tatsız meseleleri sonrada konuşabiliriz." Araz'ın dudaklarının kenarı kıvrıldı. "Hem sevgili karım ayakta kalmamış olur böylece." deyip yamuk bir gülümsemeyle Samira'nın suratına baktı.

Kızın kaşları çatılmıştı, karşısındaki adam yirmi altı yaşında değildi sanki. Daha dokuz on yaşında bir çocuktu ve oyun oynamaktan başka bildiği yoktu. Bazen çocuk, bazen dengesiz, çoğu zamanda tam bir ruh hastası gibi davranan bu hallerini asla anlamlandıramıyordu.

Şeyh, başıyla adamı onayladığında birlikte masaya geçtiler. Samira asla konuşmuyor, tabağındaki yemekleri çatalının ucuyla eşeliyor, yanında konuşan adamları duymuyordu. O kadar yabancıydı ki bu masaya, o kadar uzaktı ki yanı başındaki bu adamlara; yıllarca hasretini çektiği babası hemen karşısında oturuyordu ama kilometrelerce ötesinde olan, kendisine yasak kılınan adamı istiyordu. Çünkü bu dünya böyleydi; verdiğin kadarını alabilirdin ancak. Ne eksik ne fazla, babası ona acıdan başka bir şey vermemişti, Samira'da artık vermediği mutluğu dilenmek yerine yanında olanlarla devam etmek istiyordu hayatına. Başaracaktı da, er ya da geç alacaktı istediğini.

"Cesar," Adamın ismini duymasıyla gözlerini dikmiş olduğu tabaktan kaldırarak adamın ismini söyleyen babasına baktı. "Cesar Massimiliano'yu ihaleden çekeceğim."

Araz, peçeteyle dudağının kenarını silerken kaşları çatıldı. "Nasıl yani?" diye sordu şaşırmış bir ifadeyle. "Bu işte tek mi kalacağım? Ama biz hep onunla birlikte..."

"Tek yapacaksın." derken olağanca bir otoriteyi giyinen sesi tüm bu konuşmayı Araz'dan ziyade kızına yapıyor gibiydi. "O artık sadece kendi ülkesinde yapacak işini, Amerika'da yaşamasına gerek kalmayacak. Cesar bundan sonra İtalya'da, kendi payına düşeni yapacak. Buralara kadar eli uzanmayacak."

"Peki buna kim karar verdi?" Bu durum Araz'ın beklemediği bir şeydi. Yıllardır Cesar'la birliktelerdi ve şimdi o giderse tüm her şeyi bir başına nasıl yönetebileceğini hakkında hiçbir fikri yoktu.

"Gereken yerlerle bizzat konuştum, tamamen şahsımın verdiği idari bir mevzu bu." Gözlerini sonunda damadından çekerek kızına doğrulttu. "Size manevi olarak verdiği zararları bu şekilde olay çıkmadan ortadan kaldırabileceğimizi düşündüm."

"Verdiği manevi zararlar mı?" Samira bir anda kendini tutamayacak konuşmanın ortasına daldı. "Neyin zararından bahsediyorsun sen?"

"Aranızı bozup, kafanı karıştırarak ailemizi dağıtmaya çalıştığını biliyorum." dedi Şeyh, ağır aksanı ilk defa kızın bu kadar hoşuna gitmiyordu. "Bu durum herkes için daha hayırlı."

Samira sonuna kadar açtığı öfkeli gözelerini Araz'a dikerken, olağanca ifadesizliğiyle kendisine baktığını görüp tekrar babasına döndü.

"Bunca zaman elinin altında olan adama çok sevgili damadının ettiği iki lafla silip atacak kadar mı güvenmiyorsun?" Dudaklarını bir birine bastırırken siniri bozulmuş gibi gülümsedi. "Senin derdin kimseyle değil benle, sanma ki anlamıyorum. Bana yardımcı olduğu, yeri geldiğinde Araz'dan dahi koruduğu için onu buradan uzaklaştırıyorsun."

"Onu kapı dışarı ettiğim falan yok, Cesar'a güveniyorum. Sadece işleri artık Amerika'dan değil, İtalya'dan yönetecek. Ben bunda bir sakınca göremiyorum." Samira elindeki çatalı var gücüyle sıkarken babasının söylediklerine tahammül edemiyordu. "Hem seni Araz'dan kurtaracağı ne gibi bir durum olabilir ki? Araz seninle gayet de güzel ilgileniyor, düşündüğümden daha ilgili bir koca."

"Nereden biliyorsun?" Karanlık bir sokak sızmıştı Samira'nın zihnine. Ettiği her kelime de sokaklar biraz daha daralıyor, adım attığı her saniye karanlık zihnini tamamen ele geçiriyordu. "Her gününü bizimle mi geçiriyorsun? Yoksa geceleri gelip bizimle birlikte falan mı uyuyorsun?" Elindeki çatalı sert bir şekilde masanın üzerine vurdu. "Söylesene Şeyh Amer, damadının gerçekten çok ilgili bir koca olduğunu nereden biliyorsun?"

ZEHR-İ VİRANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin