2

379 29 22
                                    

Evet bunu yapıyorum. Yazıyorum bu hikayeyi (kendini alkışlar) Ama bölümlerin ne sıklıkla geleceği yada ne uzunlukta olacaklarını garentileyemem. Yada hikayenin kaç bölüm süreceğini. (15 bölüm planlıyorum) Umarım bir gün bu hikayenin sonunu görebilirim, daha doğrusu görebiliriz. Yorum yapan ve vote bırakanlara çok teşekkürler ^^

***************************

Rhaerys at arabası bir tümseğin üstünden geçip sallanınca irkilerek uyandı. Bronz Kapı’dan geçip Kral Topraklarına gireli çok olmuştu, o kadar ki Rhaerys uykuya bile dalmıştı fakat hala Kızıl Kale’ye varamamışlardı.

Rhaerys mavi gözlerini kırpıştırarak çevresine baktı. Kral Toprakları’na onun alışkın olmadığı parlak bir güneş ve sıcak hava hakimdi. Fırtına Burnu tıpkı adı gibi dört mevsim yağmurlu ve fırtınalı olurdu, bu yüzden Rhaerys kendini bayılmak üzeri gibi hissediyordu. Beyaz saçlarını saklamak için başının üstüne attığı kalın kumaşta pek yardımcı olmuyordu.

Şehirdi insanlar Rhaerys’i sinir eden bir şekilde mutlu gibilerdi. Çocuklar gülüp oynuyor, yetişkinler evlerinin camlarından ve genelevlerden sarkmış içki içerken bağırarak gülüyorlardı. Yanlarından geçtikleri bütün yiyecek, ve erzak dükkanları dolu gibiydi. Hiçbir yer, hiçbir şekilde aslında tahtta oturmaması gereken kralın zulmüne uğruyormuş gibi değildi.

Arabada onu dikkatle izleyen biri olduğu için kaşlarını çatmamaya çalıştı Rhaerys. Akbaba Tüneği’nde arabaya binmiş olan bir adam, tam çaprazında oturuyordu. Karışık kahverengi saçları, birkaç gündür traş olmamış bir yüzü, hiç su yüzü görmemiş gibi duran kıyafetleri ve kokusu vardı adamın. Bir de belinde uzun bıçağı. Arabaya bindiğinden beri bakışlarını Rhaerys’in üstünden ayırmamıştı, arada birde gözlerinin içine bakma şansı bulduğunda dilini sararmış dişlerinin üstünde gezdiriyordu.

Her ne kadar insanlar göremese de beyaz saçlı genç bu durumdan bezmişti. Genelevde Rhaerys büyüdükçe kızların müşterileri arasında bir çok da oğlancı olduğu anlaşılmıştı. En azından Rhaerys gibi ‘güzel bir parçayı’ bir kez de olsa altına alıp inletmek isteyenler vardı. Onun için teklif üstüne teklif gelmiş fakat genelevin yaşlı sahibi öldüğünde onun yerine geçen Nymelle kendi oğlu gibi büyüttüğü Rhaerys’i kimseye vermeye yanaşmamıştı. Ayrıca çocuk bedavadan kalmıyordu genelevde on iki yaşına bastığından beri çok az bir ücrete de olsa kasabın yanında çalışıyordu. Ama bu genelevde kızlara yardım olsun diye içki servisi yaparken adamların onun kalçasını ellemelerini engellemiyordu.

Sonuç olarak on altı yaşına gelmiş Rhaerys hala bakirdi. Sadece bir kez oda kendi istememesine rağmen öpüşmüştü. Daha doğrusu köyde onunla dalga geçmeyi, dövmeyi oyun yapmış çocuklar büyüdükçe, yani saçları uzayıp, dudakları dolgunlaşıp pembeleşip ve vücut kıvrımları kasabın yanında çalışmanın verdiği birkaç kiloyla ortaya çıkınca Rhaerys’in aslında çekici ve güzel bir yaratık olduğu fark etmişlerdi. Birde çocuk sürekli genelevdeki kadınlarla aynı banyoya girip onlarla uyumanın sonucunda kadın gibi güzel kokuyordu.

Kısaca köydeki zorbalardan biri –küçükken onu boyu kısa bir yaşlı adam olmakla suçlayan- onu aslında kadın olmakla suçlamış bacaklarının arasını kavramadan hemen önce onu zorla saçından kavrayarak öpmüştü. Tabii bacaklarının arasındaki gayet bariz erkeklik organını hissedince yanındaki diğer iki zorba gençle birlikte Rhaerys’e bunu birine anlatırsa onu öldüreceğini bağırarak uzaklaşmıştı.

Adam bir kez daha onun bakışlarını yakalayıp kendi kendine yalanırken beyaz saçlı genç iç çekti.

Adamın belindeki bıçak onu biraz korkutuyordu fakat kalın kıyafetleri arasında saklasa da onunda kısa bir bıçağı vardı ve eğer tahtını alacaksa böyle amaçsız çirkin bir adamdan korkmamalıydı. Bunu kendine birkaç kez üst üste söyleyince cesaretlendiğini hissetti ve çenesini kaldırıp adama korkutucu olduğunu umduğu sinirli bir bakış attı.

Game of DragonsWhere stories live. Discover now