Bölüm 2 - The And

En başından başla
                                    

Namjoon gördüklerine ve duyduklarına inanamıyordu. Bir yanlışlık olmalı, diye düşündü. Yüzünü ellerinin arasına aldı. Kafayı yemek üzereydi. Bir gecede hayatı allak bullak oluvermişti. "Peki o zaman, üzerindeki ve evin her yerinde olan kardeşinin kanları nasıl açıklayacaksın?" Bakışlarını tam karşısında ellerini göğsünde bağlamış, ona alayla bakmakta olan adama çevirdi. Burnunu çekti. "Ben uyandığımda her yer dağınıktı. Kardeşim için endişelendim ve onu aradım, odasına baktım. Yoktu. İnanın bana, kardeşimi ben öldürmedim. Ben öyle bir insan değilim."

Adam sinirle nefes alıp verdi. Çantasından torba içindeki hançeri çıkardı. Sakinliğini daha fazla koruyamayacağının farkındaydı. Yavaş adımlarla Namjoon'un arkasına ilerledi. "Onca kanıta rağmen hâlâ inkar mı ediyorsun?" Torbayı genç adamın göz hizasında salladı. Namjoon kafasını kaldırıp bakamadı bile. Koku burnuna kadar gelmişti. Midesi burkuldu. Adam eğildi ve kulağına fısıldadı. "Torbaya bak." Namjoon dişlerini sıktı. Bakmak istemiyordu. Kyung sinirle gözlerini devirdi. Genç adamın saçlarını eline aldı ve sertçe çekerek torbaya bakmasını sağladı. Namjoon yüzünü buruştursa da tepki vermedi. "Bu gördüğün hançerde senin parmak izin bulundu. Üzerindeki kan ise kardeşine ait. Sabrımı zorlamayı bırak ve itiraf et. Kardeşini sen mi öldürdün?" Genç adam sertçe yutkundu. Saç diplerinde hissettiği acı kalbindeki acının yanında ufacık kalıyordu. Kalbi atıyordu belki ama Namjoon için artık sadece bir et parçasıydı. "Benim böyle bir eşyam hiç olmadı."

Seslice nefesini bırakan savcı sinirle Namjoon'un tuttuğu saçlarını bıraktı. "Sana çok bile dayandım. Madem itiraf etmiyorsun, sonucuna da katlanacaksın." Eşyalarını topladı. Kapıya yöneldi. İki defa tıklattı ve açmalarını bekledi. Savcı, birkaç saniye de olsa dönüp arkasında bıraktığı dağılmış genç adama baktı. Göz altlarında morluklar, dudaklarında yer yer yara izleri vardı. Saçı, başı tamamen dağılmış hâldeydi. Bakışlarını önüne çevirdi. Tam çıkıp gidiyordu ki arkasından Namjoon'un sesi yükseldi. Çaresizlik içinde olduğu belliydi. "Size yemin ederim... Kardeşimi ben öldürmedim. Lütfen bana inanın!" Birkaç saniyelik duraksamanın ardından kapıdan çıkıp gitti. Namjoon'u soğuk duvarlar arasında bilinmezliklerle yalnız bıraktı.

🌔🌔🌔

Adım sesleri uzun koridorda yankılanıyordu. Namjoon iki tarafındaki iri yarı adamlar tarafından âdeta sürükleniyordu. Ayaklarındaki ve ellerindeki kelepçeler ise oldukça canını yakıyordu. Üzerine kalın, mavi bir tulum giydirmişlerdi. Sorgu odasından çıkartıldığında delice bağırıp çağırmıştı. Ben suçsuzum. Size söylüyorum! Kardeşimi ben öldürmedim, ben öyle bir insan değilim! Ama kimse onun masum olduğuna ihtimal bile vermiyordu. Zapt edilmeye çalışırken başına sert bir darbe almış ve bayılmıştı. Aradan geçen iki günü dört duvar arasında tek başına geçirmişti. Günde üç öğün yemek verilse de bir lokma bile yiyememişti. Uykusuzluktan göz altları şişmiş, susuzluktan ise dudakları çatlamıştı. Bazen yorgunluktan uyuyakaldığında da sayıklıyordu. Ben öldürmedim... Kardeşim yaşıyor... Ben öyle biri değilim...Masumum... Masum.

Bunları düşünürken çoktan mahkeme salonuna giriş yapmıştı. Onun için ayrılan bölmeye götürüldü. Ürkek bakışlarını etrafında gezdirdi. Salonda sadece beş kişi vardı. Tam karşısında hakim, her iki yanında iki adam daha... Yan tarafında ise onu sorgulayan savcı Kyung Choi vardı.

Başını önüne eğdi. Kendini bu durumdan kurtaracak ne bir mazereti ne de bir yakını vardı. Konuştuğu avukatın sözleri zihninde canlandı. "Sizi bu durumdan kurtarabileceğim hiçbir kanıt yok. Bütün deliller sizin lehinize. Elimden bir şey gelmiyor. Üzgünüm." Etrafında onca insan olmasına rağmen bu mahkeme salonunda yalnızdı Namjoon. İşlemediğim bir suçun günahını neden ben çekiyorum, diye haykırmak istedi ama elinden gelen sadece sessiz kalmaktı.

༗MOONCHILD - kim namjoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin