~9.BÖLÜM~ "ABİSİ OLUYORUM!"

En başından başla
                                    

"Hayvanlar arasında, güzelliğiyle bu kadar şöhrete sahipken, bütün diğer kuşlar onun yerinde olmak için adeta can atarken, Tavus kuşu devamlı mahzun ve başı önüne eğik bir şekilde düşünüp durmaktadır. Oysa normal şartlarda bu güzelliğe sahip olan birinin, çok mutlu, havalı ve hatta burnunun biraz kalkık olması bile beklenir. Ama gel gör ki Tavus kuşu adeta yas tutmaktadır. Peki bu kocaman cüsseli ve o güzelim kanatlarını açtığında adeta bir gökkuşağını andıran kuşu böylesine hüzünlendiren nedir dersiniz? Efendim, tavus kuşunun simsiyah bacakları vardır. Kuş, bu bacaklarına bakıp bakıp üzülür. Güzel tüyleri, rengarenk kanatları, herkesin kendisine hayranca bakışı umurunda değildir: Bacakları simsiyah ve çirkindir. Halbuki kanatlarıyla örttüğü için kimsenin parmaklarını gördüğü de yok, kaldı ki bu olağanüstü güzelliği için kimsenin siyah bacaklarıyla ilgileneceği de yok. Ama tavus kuşu bunların hiçbirisine aldanmaz: Simsiyah bacakları vardır ve bu onun neşesini kaçırmaktadır. Ben tavuskuşunu aslında müminlere benzetirim. Herkes onun ibadetinin, iyi niyetinin, etrafına yaydığı huzurun güzelliğini düşünürken, mümin kullar hep eksiklerini görürler hocam. Ben bu iki senede sizden hem derslerimde hem de ilmi ve manevi yönden çok şey öğrendim. İnancında şüphe olan veya bilgisiz olan insanlar hep eleştirirler ve tek yönlü bakarlar olaya. Çünkü hak nedir, kalb kırmanın kalb yapmaktan daha kolay olduğunu asla bilmezler. Haşa ben insanların kötülüğü hakkında birşey söyleyemem ama bilgisizliklerini iyi bilirim."

Ben ona bakmasam da titrek nefeslerinden anlıyordum ne durumda olduğunu. Erkekler ağlamaz diye birşey yoktu. Ben asla inanmazdım. Erkekler ağlardı, ama genellikle yalnızken veya içine ağlarlardı.

"Huzur kızım ben bu saati onurla taşıyorum. Konu saatten utanmak değil, konu hep bu konuşulanların bana geçmişi hatırlatması."

Derin bir nefes çekti ve devam etti;

"Bu saat benim kızımın saati. Benim kızımı 15 yıl önce bir şerefsiz yüzünden daha 19 yaşında kaybettim. Kızımı kaçırıp ona tecavüz ettikten sonra onu parçalara bölerek ormana atan bir şerefsiz yüzünden. Onun parçalarını toplarken kolundan aldığım saat bu. Ne zaman bahsetseler ben tekrar tekrar o parçadan alıyorum bu saati ve benim canım çok yanıyor. Babasını veya annesini kaybeden bir evlada öksüz yetim derler de, bizim acımızın tarifi olmaz ki kızım. Evladını kaybedenlere söylenecek söz bulunamaz! Ben o noktadayım kızım. Benim Rabbim var. Eninde sonunda kavuşacağım kızımla bunu biliyorum ama onu çok özlüyorum. Son anı benim aklımdan ölsem çıkmaz ki!"

Arkamızdan sesler gelince ben arkama döndüm. Az önce sınıfta onun hakkında konuşan Emir ve diğer arkadaşlar anlattıklarını duyunca çok pişman olmuşlardı. Emir yavaşça yanımıza geldi ve Mert hocanın önünde diz çökerek ellerini tuttu. Ellerini öperek ağlıyor ve özür diliyordu. En sonunda Mert hoca ayağa kaldırdı onu ve sarıldı.

"Ben size kırılmam ki. Söylediklerinize de üzülmem. Siz daha çok gençsiniz ve bir erkeğin kolunda böyle bir saat olmaz. Eleştirdiniz sadece. Ama sizden tek isteğim var; kesinlikle insanları kıracak üzecek veya onlara geçmişi eskiyi hatırlatacak sözler söylemeyin. Siz doktor olacaksınız. Hastaları iyileştirmeyi öğrenmek kadar, gönülleri iyileştirmeyi de öğrenmeniz gerekiyor."

Herkesin başı önüne eğilmiş ve oldukça üzülmüşlerdi.
Dersler bitince notlarımı toparlayıp çantamı alarak amfiden çıktım. Arabaya doğru ilerlerken arkamdan birinin seslenmesi ile durdum ve arkamı döndüm.
Burada ne işi vardı!

"Huzur!"

Bela gelmeden önce haber verseydi ya keşke, ne kadar güzel olurdu...
Kaşlarımı çatarak Keskin bakışlarımı ona yönelttim.

~HUZUR'UN PEŞİNDE~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin