PREMSES

12 1 0
                                    


Ne kadar güzel renkler. Siyahın yanında beyaz daha bir asi ve canlı duruyor. Siyah asilliğinden ödün vermeden yanındaki rengi/renkleri de güzelleştiriyor. Evet siyah genelde en çok tercih ettiği renktir Premsesin.
Ve tabiki bu özel ve güzel günde de siyah tercih etti. Elindeki aksesuarla ne kadar da uyumlu. Gözlerinin karasından daha kara olmasada ederi var. Karşısında eskitilmiş veya gerçekten eskimiş boy aynasından kendisini inceleyen premses arkadaşı karganın sesiyle irkildi.
'Hadi ama alt tarafı etrafı süpüreceksin amma defile yaptın. Sonrasında daha akşam için hazırlık yapman gerekecek bir an önce başlasan iyi edersin'
Prenses Kargayı dinlerken söylediğinden çok görüntüsüyle ilgileniyordu. Sanki hemen birazdan kör olacakmış gibi her görüntüyü inceleyerek zihnine çizmek ve orada hapsetme arzusu ilerleyen yaşıyla birlikte artık çok yorucu geliyordu premsese. 'bir gövdede siyah kanatlar siyah tüğler bir ağaç ve yaprakları gibi. Nefes alıp verirken burun kanatları hareket etmiyordu' Konuşurken dişlerini farketmişti. Birden heyecanlı ses tonuyla karganın ismi olan kaga diye söze başladı. 'Dişlerin ne kadar da güzel tıpkı hiç görülmemiş siyah inciler gibi.' Sen oldüğünde onlara sahip olabilirmiyim harika bir bilerzik olur. Lütfen kag...
'Ah lanet olası onlar çürük dişlerim. Ama çenem yeterince sağlam.onu sana miras bırakabilirim '
Bu kez espri yapmıştı premses birden gülmeye başladılar. Kahkahalar birbirine karışmışken zamanda geçiyordu. Premses işe başladı. Elindeki eskimiş süpürgesiyle etrafı süpürdü. Penceresi olmayan perdeleri yıkadı. Kilimi de çırpıp yemek yapmak için ateş yaktı. Menüde Domates çorbası ve biraz çörek vardı. Aslında heyecandan yemek yiyemeyeceğinin farkındaydı. Yıllardır okuduğu kitaplardan öğrendiği tecrübelerini yarın konuşturacaktı. Akşam misafirleri olan 7 laham fareleri geldiler. Onları ilk gördüğünde biraz inceledi. 'Güzelliği ne kadar da dar kalıplar içine hapsetmişiz. Tavşan yanında laham faresi çirkin ise bu tavşanın kusurudur ki aslında olmayan bir şey. Bakmakla görmek arasındaki fark bu bence'. Pis (Kendilerine göre temizlik anlayışları) ve tabiatları gereği kötü kokan laham fareleri yemeklerini yiyip uykuya daldılar. Premses de uyudu. Sabah erken saatte uyandılar. Kendileri için hazırlanmış kıyafetleri giyen laham fareleri; o güzelim renkler içinde çok şirin görünüyorlardı. Premsesle iş planı yaptılar. Premses çok amaçlı (hayvanlar yararına) ve doğa dostu bir ev yapacaktı. Mimarlık okumamıştı ama okuduklarıyla bir mimar kadar bilgilenmişti. Laham fareleri de su için boru hattı çekeceklerdi. Bu sudan Premses kadar hayvanlarda istifade edecekti. Ormana çıkıp biraz dolaştılar. Kral ve askerleri de ormanda okçuluk yapıyorlardı. Fark edilmemişlerdi. Okların hedefi olmamak için telaşlı bir şekilde kulübeye koşuştular. Kral ve askerleri çıtırtı larını duydular. onların farkına vardılar ve avlamak için hemen peşlerine takıldılar. Kulübeye vardıklarında yedi çirkin şeylerin ağladıklarını gördüler. Hemen ortada uzanmış uyuyan bir güzel... kral ne olduğunu sorduğunda bir fare şunları söyledi 'o çok güzel kalpli bir kız. Bize iyi arkadaşlık etti. Ve şimdi sanırım zehirli mantarlardan yedi.'
Prens eğildi ve premsesin ağzında zehirli bir bitki varmı diye baktı. Yoktu. Sonra koklamak için Biraz daha eğildi. Premses o sırada tam kafasını kaldırdı. Ve tesadüfen öpmüş oldular. Prens bu güzel kızdan çok etkilenmişti ve tesadüften de. Kısa sürede evlendiler ve her şey bundan sonra başladı. Premses hiç bir zaman sarayın tadını çıkarmadı çirkin ama şirin dostları fareler ondan daha çok eğleniyorlardı. Sarayın bir kısmını istila etmişler sürekli ıslatıyor ve odaya laham havası vermek istiyorlardı. Ama artık onlarda bu durumdan bıkmış gibiydi. Aralarında şu konuşma geçti. ' bizler için harika ve doğal mekanlar varken burada bu dört duvar arasında huzurlu bir ortam yaratmak için verdiğimiz çabalar ne kadar da anlamsız. Köyden kente göçüp kent hayatından şikayet eden kazancını doğal yiyeceklere döken sulu beyinli insanlardan bi farkımız kalmadı. Bence ayrılığın vakti geldi premsesle konuşalım'. Premsesin yanına gittiklerinde onun yerine müthiş bir kargaşayla karşılaştılar. Prens ölmüştü ve premses ortalıkta yoktu. Hemen bahçeye indiler Premsesin kokusunu duydular ve koşmaya başladılar. Biraz ilerlediler ve bir şarkı sesi duydular. Kaganın sesi olmalı ve premses de yanındadır diye düşünüp biraz daha ilerlediler haklılardı ama bir farkla şarkı söyleyen premsesti. Farelerde biri atıldı 'tanrı olsun lanet aşkına kapat çeneni.' Herkes gülmüştü. Sonrasında bütün fareler premsesin etrafını sardı ve olup biteni anlatması için Premsesin konuşmasını beklediler. Premses onların biraz geri çekilmesini söyledi ve bir tiyatrocu gibi jest mimik ve dans figürleri kullanarak anlatmaya başlarken farelerden biri 'lanet olsun şarkı söyleyecek diye konsantre olamıyorum' dedi. Premses ise 'neredeyse ilk gördüğüm erkekti. Bende etkilendim evlendim. Sonra sevmedim sapladım kalbine bir ok, ölürken bile ürkekti'. Bir fare ayağa kalktı ama hiç bir zaman bu kadar heybetli görünmemişti gözlerini belertip kaşlarını hafif çattı ve titreyen dudaklarıyla ' kıçında kurt mu var insan gibi durup anlatsana başım döndü' dedi. Diğer bir farede premsesin anlayacağı dilden konuşalım açın pisti deyip ciddi anlamda oryantel yaptıktan sonra 'bizden bu kadar premses biz de yeni başlangıç yapıyoruz' deyip hüzünlü geçecek olan vedayı eğlenceye çevirdiler ve oracıkta ayrıldılar. Premses ormana doğru ilerledi. Ormanın derinliklerinde emaneten başını sokabileceği bir kulübe inşa edecekti. Uygun yer bulduğunda ıslık çaldı ve sevgili dostu kaga geldi. Ona önce saraydaki durumu sordu onun bu sorusuna kaga 'prens öldü hersey yolunda yerine kardeşi bile geçmiş' yine kaga 'neyse bi maceraydı bitti. burada mı karargah kuracağız' diye sordu. premses tebessüm etti ve evet burası der demez kaga gür sesiyle bir ıslık çaldı bir çok kuşlar yerlerdeki çalıçırpıyı temizledi. Premses ise kestiği odunları toprağa çaktı. Ardından büyük büyük palmia yapraklarıyla kulübe iskeletinin üstünü örttüler. Yan duvarlarını ise sarmaşıkla örüp işi paydos ettiler. Premses o gece kagasıyla kulübesinde uyudu. Premses Sabah böğüren ayı sesiyle uyandı. Bu güzel güne lanet okumak için iki dudağını aralamıştı ki yüzüne tokat gibi çarpan kaganın kanadıyla ayağa fırladı. Kaga hızla uçup ' beni takip et' dedi peşine bir çita gibi takılan premses epeyce koşmuştu ki kagayı artık göremez oldu. Bir adım atıp çalıları araladığında insanları gördü. Çevrede kendi kulübesine benzer evler vardı. Kagayı tekrar gördü ve dikkat çekmemeye çalışarak peşine takıldı. Etrafa bakmıyor iki elini arkada birleştirmiş hafif mırıldanıyordu. Bu nazlı yürüyüşünün altında yatan sırtlanı iyi kamufle ediyordu. Nihayet kaga bir catıya konmuştu. Kafasını yavaşça indiren premses gözlerini çapaktan temizleyip önündeki yazıyı okudu. Vay canına deyip içeri daldı. Burası bir kitapçıydı. Hemen masal bölümüne geçti ve birkaç kitap seçti. Çıkarken ödeme yapması için uyarı aldı. Geri döndü ve dediki 'hiç param yok ödünç alıyorum sayın' dedi ve cevabı beklemeden kütüphaneden çıktı. Ardından görevli ve iki adam daha Premsesin peşinden çıktı ve sokak ortasında yakalayın hırsızı kaçmasına izin vermeyin dediler. Premses birden durdu ve 'kaçtığım yok buraya gel de sana kim olduğumu göstereyim' dedi. Bu sırada Halk premsesin etrafını cevirdi. Premses kaçmak istemedi dövüşecekti.  Hem hep hapsolmayı da merak ederdi yeni bir macera çıkmıştı karşısına ama bu macerayı hak etmek için birkaç hünerini gösterdi. Saç tokasıyla 3 yada 5 yada 10 yada 100, sayısı mühim olmayacak kadar adam öldürdü. Sonunda da onu yakaladılar Ve lanetli olduğunu düşünüp onu öldürmeye cesaret edemediler. onu bir kaleye hapsettiler. Kale yüksek duvarları olan bir kule gibiydi. İçi ise 1+1 evlerden biraz iyiydi. Tek girişi olan kapıyı beton döküp kapatmışlardı. Premsesin ise kafası başka yerdeydi. Pencereden bakıp kitapları düşünürken kaga geldi. Ona kitapları verdi. Bir süre kitapla oyalanan premses biraz dolaşmak istedi. Kaganın getirdiği ip ve tahta parçalarıyla merdiven yaptı. Pencereden sarkıttı ve aşağı indi. Toprağa eğildi ve 'sanada merhaba toprakçık' dedikten sonra etrafı keşfe çıktı. Biraz dolaştıktan sonra şunu farketti. 'Hmmm harika bir orman sanki her ağaca bakım yapılmış patika yollar özenle çizilmiş neredeyse yaşlı ağaç yok. Buranın bir gizemi olmalı. Yoksa da ben olurum' diye düşündü. Tekrar kulesine döndü. Kuleye sadece tırmanmadı. Sanki ufak çaplı bir gösteri de yaptı. Bazen düşer gibi yapıp merdiven aralarında çelme attı bazen bir örümcek gibi tırmandı. Kuleye çıktığında manzaraya bir baktı ve 'istesem ancak çok çalışarak elde edeceğim bu güzel manzaralı kuleyi bir cezayla elde ettim' diye söylendi. Günler geçti. Premses için güzel zamanlardı. Ormandan yeni dostlar edinmişti. Laham fareleri olan dostları ara ara ziyaretine geliyordu. Bir gün beyaz atlı bir adam kulenin etrafında geldi. Bu o bölgenin prensiydi, aynı zamanda özenle bakılan ormanın sahibiydi. Çok doğa dostu yiğit bir adamdı. Aynı zamanda çok yakışıklıydı. Kulenin etrafında bir kaç tur attıktan sonra 'içerde kimse varmı' diye bağırdı. Premses çıktı. 'Efendim' dedi. Prens kızdan çok etkilenmişti. Neredeyse güneşin tüm ışınları bu kızda toplanmıştı. Prens 'yanına gelebilirmiyim' diye sordu. Premses başıyla onayladı. 'Peki ama nasıl bana yukardan birşey sarkıtırmısın' diye sordu prems. Premses 'sarkıtabilecrğim bir saçlarım var' prens ise hep bu anı bekliyormuşcasına 'sarkıt saçlarını kule güzeli'  dedi. Premses böcekli bitli bakımsız saçlarını pencereden sarkıttı. Prems tutup tırmanmaya başladı. Epey yükselmişti ki saçların yağından elleri kaydı. Yere düştü ve oracıkta öldü. Premses uzun zamandır ilk kez kendi gibi insan arkadaşı olacağına sevinmişti. İyi birine de benziyordu. Kağanın sesiyle irkildi hemen aşağı indi. Artık daha büyük problemi vardı. Artık burada kalamazdı. Kaga adamın yakasındaki rütbeden prens olduğunu anlamıştı. 'Hemen kaçmalıyız bizi yakalarlarsa yeni hapsedecekleri kuleyi ateşe de verirler' demeye kalmadan at seslerini duydular. Kaga hemen yukarı yükseldi premsese kaçacağı yeri gösterdi. Premses çita gibi ormana daldı. Bir derenin kenarında durdu. Artık tehlike de geçmişti. Önce Saçlarını kesti sonra banyo yaptı. Yeniden hiçbir şeye sahip değildi. Başını eğmiş düşünürken bir balo afişi dereden süzülerek önüne geldi. 'Bu akşamki muhteşem balomuza davetlisiniz saat tam 20:00 de...' kaga afişi gagalayıp  'aaa Premses haydi kalk akşam için daha hangi elbiseni giyeceğini seçmedin' diyerek dalga geçti. Premses sakin ses tonuyla 'ne dersin gerçekten orda olsam fena olmaz gibi...' kaga 'bana yine eğlence çıktı' dedi. Konuşup anlaşıp kasabaya gitmeye karar verdiler. Kaga premsese havadan yol gösterecek premseste günü birlik bi iş bulursa çalışıp elbise alacaktı. Balo telaşı kasabayı çoktan şarmıştı. Kargaşayı gören premsesin iş bulma umududa artmıştı. Oldukça şişko bir kadının elindeki paketleri zar zor taşıdığını gördü. Yardım etmek istedi. Kadın tebessüm ederek yardımını kabul etti. Paketleri eve bıraktığında kadın premsese adını ve buralarda ne iş yaptığını sordu. Premses tam durumunu anlatacaktı ki içerden iki tombik genç kız gelip premsese baktılar. Hayran olmuşlardı. 'Ne kadar da güzel bir kız onu içeri davet etmeyecekmisin anne' dedi kızlardan biri. O an Premses bu sıcak tatlı insanların evinde çörek ve çay içerken buldu kendini. Kadına adını sordu 'adım maria sen bana maria anne diyebilirsin. Hadi sende biraz kendinden bahset. Seni daha önce hiç görmedim buralarda ne yapıyorsun?' Premses ise akşamki balo aşifini gördüğünü baloya katılmak istediğini ama uygun elbisesi olmadığı için çalışıp bir elbise alacağını anlattı. Maria anne ve kızları hemen bir kaç kıyafet getirip premsese denemesi için ısrar ettiler. Premses kabul etmedi. Maria anne onu ikna etmek için 'baloya az bir zaman kaldı. İstesende artık iş bulamazsın. Akşam balodan sonra misafirlerimiz olacak. Evimiz çok dağınık. Sen elbiseleri kabul et. Akşamda balo bitmeden gelir evi temirlersin böylece ödeşmiş oluruz'. Bu teklif premsesi çok memnun etmişti. Nasıl olsa 1 saat dursa yeterdi hem elbiselerde çok hoşuna gitmişti. Seve seve kabul etti. Elbisesini seçip birlikte tadilat yaptılar tam premsese uymuştu. Tek sorunu ayakkabıydı. Premsesin ayaklarına Maria nın ayakkabısı tam olmuştu. Maria anne ve kızları hazırlanmak için odalarına gittiler. Bu sırada Premses kağanın sesini duydu. Dışarı baktığında toplama bir fayton arabasını çeken 7 laham faresini ve onlarla alay eden biricik dostu kagayı gördü. Premses dışarı çıkmadan 'maria anne ben baloya erken gidiyorum' deyip faytona atladı. Herşey Çok eğlenceliydi taki kaganın feryadına kadar 'ah Premses 'diye bağırdı 'saçların çok kötü. Yardım edinde hemen bi şekil verelim' Premses saçlarını uzman dostlarına bıraktı ve az sonra hazırdı. Balo da başlamıştı. Hemen sarayın önüne hareket ettiler. Baloya tam girecekti ki kapıdaki görevli 'burası maskeli balo maskesiz giremezsiniz' dedi. Premses hemen elbisesinden bi parça koparıp yüzünün alt kısmını kapattı. Artık sorun kalmamıştı ve kendini kalabalıklar içinde buldu. Herkes dans ediyordu. Premses maria annesigile bakınıyordu ki  güzelim pastaları gördü. Karnını doyurduktan sonra tekrar baloda mariaları ararken prensle çarpıştı. Nazik ve kibar Prens Sakarlığından dolayı özür dileyip premsesi dansa davet etti. Birlikte dans ettiler. Taki çan çalana kadar... saat 12 olmuş eve geç kalmıştı. Hemen fırladı. Ayakkabısından biri çıktı. Faytona atlayıp eve vardı. Az da olsa Laham fareleri ve kaganın yardımıyla evi temizledi. Ve teşekkür notu yazıp kasabadan ayrıldı. Üstüne yıpranmış kirlenmiş beyaz elbisesi ve ayakkabısız ayaklarıyla karanlığı delercesine koştu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Sep 08, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

PREMSESWhere stories live. Discover now