Kızıl kadın, "Buyrun lütfen." dediğinde düşüncelerimden anlıkta olsa sıyrıldım, aniden ona döndüm ve Görkem'i ardımda bırakarak gösterilen odaya girdim. Koyu kahve saçlarını arkadan sıkı bir topuz yapan yirmili yaşlarının sonlarında olduğunu tahmin ettiğim kadın ayağa kalıp yanıma geldi ve elini uzattı. "Merhaba." dediğinde aynı şekilde cevap verdim. Oturmam için bana kırmızı koltuğu gösterdiğinde aklıma hücum eden görüntüleri düşünmemek için bir çırpıda oturdum ve rahatlamaya çalıştım.

Çünkü kırmızıyı sevmek yasaktı!

Doktor tam karşımdaki koltuğa oturup eline bir defter ile tükenmez bir kalem aldı. Ardından, "Ben Adelia. Peki senin ismini öğrenebilir miyim?" diye sordu.

"Ben, Nefi. Nefi Vefa Alkar." Ellerimi birbirine kenetleyip baş parmaklarımla havada daireler çiziyordum.

"Kaç yaşındasın peki?"

"Yirmi yedi."

Kadın tam gözlerimin içine bakarak tebessüm etti ve ayağa kalkarak masasının arka sağ köşe kısmında duran kahve makinasından iki kupa kahve aldı.
Belli ki daha yeni kaynatmıştı.
Elindeki kupalardan birini bana uzattı ve tekrar yerine oturdu.

"Rahatla lütfen. Burda zorla tutulmuyorsun."

"Ben, üzgünüm. Ne yapmam gerektiği hakkında bir fikrim yok." dedim saçlarımı karıştırarak.
Anlayışla gülümseyen kadın üzülmüş gibiydi halime. Sahiden acınacak halde miydim?

"Seninle konuşmak istiyorum. Eğer sende istersen, birlikte sorunlarına çözüm bulabileceğimize inanıyorum."

Kafamı sağa sola sallayıp, "Çözülebilecek bir durum söz konusu değil." dedim. Fakat günlerdir bu konu hakkında kimseye bir şey söylememenin yükü de vardı üzerimde.

"Sana yardım etmek istiyorum."

"O zaman bana Azra'yı geri getir." dedim dişlerimin arasından çıkan çaresiz sesimle.

"Azra ? Arkadaşın Görkem bir şeylerden söz etti fakat senin dilinden duymak en doğru olanı. Ve sana söz veriyorum, istemediğin hiçbir şey bu odadan dışarı çıkmayacak. Anlatmak istemezsen seni zorlayamam. Yalnız şunu bilmen gerekiyor; Biz insanlar içinden çıkamadığımız durumlarda mutlaka birilerine danışma ya da dertleşme gereksinimi duyarız. Bunu yapmazsak ya beynimizi ya da içimizi çürütürüz."

Güven veriyordu bakışları ve.. Tanrım! Azra'da dile getiremediklerinden dolayı böyle berbat mı hissetmişti?

"Söz mü?" diyerek yeniden güven almak istedim.
Hiç tereddüt etmeden, "Söz veriyorum. Ve nerden başlamak istersen ordan başla." dedi.
Düğmelerimi yeniden açıp derin bir soluk alıp kahvemle beraber pencerenin önüne giderek, nerden başlayacağımı bilmeden söze girdim.

Aklım gitti. Tam sekiz ay öncesine..

•••Mutluluk denilen kavramı gözümde büyüttüğümün farkına vardığım inanılmaz bir yılın başlangıcıydı.
Onca zamandır büyük bir iş insanı olursam, dubleks bir evde yaşarsam veya en sevdiğim arabanın son modelinin anahtarının sahibi olursam bu deli saçması mutluluk bilincine ulaşacağımı düşünüyordum.

Yanılmışım. Ne yazık ki bunu çok acımasızca öğrendim.

Mart ayıydı. Sıradan bir günün akşam vakitlerinde telefonum çaldığında tanımadığım bir numaranın beni aradığını gördüm. Önce açmak istemedim fakat ısrarla aramaya devam edince cevap verdim. Arayan Azra'ydı. Onu tanımak için adını söylemesine bile gerek yoktu ve işte asıl mutluluk onun sesiydi. Hafızamdan silebilmek için debelendiğim o kadife ses. Fakat bir tuhaflık vardı.

Ah! Tanrı biliyor ya, Azra'yı hatrımdan  silebilmek için hayatıma bir sürü insan bile almıştım ve bana büyük annemin ölüm haberini vermek üzere telefonun ucundaydı.
Heyecanımı bile yaşayamadan bir hüzün çöktü yüreğime.
Ailemden kalan son kişiyi de kaybetmiştim.
Aceleyle bir valiz hazırlayıp arabama attığım gibi hızla Kızıl Nehir kasabasına yol aldım.

Hayalet kentten her an uzaklaşmak bir zamanlar tek amacımdı. Yalnız değildi elbet.

Her neyse. O gün büyükannemin cenaze töreninde yıllar sonra ilk kez onu gördüm. Çikolata rengi beline kadar uzanan saçlarını örmüş, siyah bir elbise giymişti ve üzerinde de siyah bir kaban vardı.
Sağ gözümden akan yaş büyükannem içinse, sol gözümdeki yaşın sahibi kesinlikle Azra'nın ta kendisiydi.

İlk aşkım.

Elmacık kemiğinden yalnız bir kere öpebildiğim en büyük merakım..

Kalabalık dağıldıktan sonra bir saat kadar büyükannemle konuştum. Beni duyduğunu hissediyordum ve.. sanırım huzurluydu. Yanıma gelmeyi bir türlü kabul etmemişti ve bir gün büyük babama kavuşacağı zamanı, anılarla dolu evinde beklemek istediğini söylerdi. Bu sebep yüzünden onun için de mutluydum aslında.
Annemle babam ben küçükken trafik kazasında öldükleri için beni onlar büyütmüştü. Asıl mutluluk; seni koşulsuz seven insanların olmasıydı doktor.

Büyükannemin tek katlı ahşap evine gittiğimde tek tek odaları gezdim.
Salondaki koltuğun üzerinde duran fotoğraflara ilişmişti gözlerim ve hepsinin bendeki yeri bambaşkaydı. Belli ki büyükannem de son anlarını böyle geçirmişti.
Tam albümleri masaya koyup anılar arasında kaybolmaya ramak kalmışken kapı çaldı.

Yavaşça kalkıp kapıya yöneldim ve altı saniye içinde kulbu çevirip kapıyı araladığımda.. kalbim tekledi.
Nasıl olurda onca yılın ardından bu kadına karşı içimde hiç bir duygu değişmez!

"Merhaba Vefa." dedi. Bana sadece o Vefa derdi. Sesi ise eskisi gibi değildi. Canlı ve neşeli hali yerine soğuk bir tını ilişmişti sanki soluğuna.

"Me-merhaba Azra."

"Büyükannen için üzgünüm. Başın sağolsun." dedi ve elindeki tabağı bana doğru uzattı. "Yorgunsundur. Kek yapmıştım belki yemek istersin." diye ekledi.

Ne olmuştu ona böyle?
Eskiden kilosu gayet yerindeydi ve her zaman güler yüzlüydü. Şimdi ise, boynuna bağladığı fların altında kalan köprücük kemiğini görmek bile beni üzmüştü. Belki diyeceksin ki doktor; Ah Nefi, kadınların kilo vermesi çok olağan bir durum.
O, kadınların sağlık dışında değişmesine karşıydı. Ve belliydi ki gözlerine yansıyan hüzün bedenini de ele geçirmişti.

"Teşekkür ederim." diyebildim o an. Dudakları belli belirsiz yukarı kıvrıldığında arkasını döndü ve hemen karşımızda bulunan ahşap verandalı evine doğru yöneldi.
Bir şey yapmam gerekiyordu. Keki içerideki masaya koyup koşarak geri dışarı çıktım ve arkasından, "Azra.." diyerek seslendim.

Arkasını dönmeden sağ omzunun üzerinden uzattı narin boynunu ve bana baktı.

"Seni görmek güzel." dedim.
Sadece baktı. Normalde saniyeleri saymak gibi delice bir huyum var fakat onu görünce unutmuştum.

Biz insanlar nankörülükte çağır açmışız doktor. Değer verdiğimiz insanların mutluluklarını adımız kadar iyi bilirken, onları yorgun düşüren nedenlerle hiç ilgilenmedik. Fakat ben o gün Azra'ya ne olduğunu öğrenmek için yanıp tutuştum.

Evet. Kişiler yaş aldıkça olgulaşır, farklı tavırlara, farklı düşüncelere sahip olurlar fakat onun kırıklığını kalbimin, kimseyi sokamadığı en kuytu köşesinde hissedebiliyordum.

Arkasını dönüp gittiğinde evinin verandasına varana kadar onu izledim. Daha sonra da kapıyı açıp ardına bile bakmadan içeri girdi. Bense gevşekçe yürüyüp beni bekleyen kekimin yanına döndüm.

Hem keki yemeye hem de fotoğraflara bakmaya koyulmuştum.
O akşam hiç ağlamadığım kadar ağladım ve anılarda boğuldum. Saatin kaç olduğunu bile bilmiyordum. Açıkçası pek umrumda da değildi.

Kızıl Nehir kasabasının kasvetinden kaçmak, büyük işler, ev ve kıçı kırık bir metal parçası için yıllarımı heba ederek gerçeklikten bir hayli uzaklaşmıştım. Bunun verdiği azabı sana anlatamam doktor.
Elimde tuttuğum her bir anıya, cansız varlıklar yüzünden sırtımı dönmüştüm.

Tam kederimin içinde biraz daha derine inecekken kapıyı dört kez tıklattı biri.

Azra..

🕸BÖLÜM SONU 🕸

AZRA'NIN SAÇLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin