"Bölge kontrolünü kaybediyorsun. Düzgün iş yapmıyorsunuz! Şimdiye dek bulunması gereken katil bir aydır bekliyor! Üstüne bilinmeyen birisi yüzünden az kalsın oğlum ölüyordu! Bunun sorumluluğu senin üzerinde Minho!" Haklıydı, işini boşlamış gibiydi. Hislerine yenik düşerek çalışmıştı her zaman duygusuz olan Minho'ya bu tersti.

"Özür dilerim efendim." ağzından çıkan kelimelerin tek bu olması komiseri fazla sinirlendiriyordu. "Yıkıl karşımdan!" elini havaya doğru sertçe sallayan komiser ile teker teker odadan çıktılar. Minho arkalarından yürürken Hyunjin, Felix ve Bangchan konuşmadan toplantı odasına ilerliyorlardı.

"Herkes işinin başına! Gösteri yok burada!" Arkalarından gelen Ravn'ın sesi ile Minho ona bakarak kafa salladı. Bu bir çeşit minnet hareketiydi. Dörtlü aralarında konuşmadan sessizce toplantı odalarına girdi.

"Basit bir yaralanmaya neden böyle sinirlendi? Polis olduysa her görevde yaşama şansı yüzde elli. Senin yapabileceğin bir şey yoktu, oğlu zarar gördü diye seni suçlamamalı." Hyunjin odaya girdiği anda konuşmaya başlarken hepsi onun konuşmasını bitirene dek dinledi. 

"Elimizde olan bir şey değil bu Hyunjin." Bangchan düşük moodunu belli edercesine kafasını iki yana salladığında Hyunjin bu sefer Felix ve Minho'ya baktı. Minho'dan hala çıt çıkmazken Felix ona katıldığını belli edercesine gözlerine bakıyordu. "Bu konuyu kapatın. Yarım saat ara verelim daha sonra bu kamera kayıtlarına bakalım."

-----

"Hyunjin." gözlerini diktiği gökyüzünden çekip arkasına baktı. Seslenişinden yanına gelen kişinin kim olduğunu zaten anlamıştı. "Al belki iyi gelir." Felix elindeki karton bardağı kendisine uzatınca ilk ne olduğuna baktı. "Merak etme içinde zehir yok."

Felix, elindeki bardağın alınmasıyla yan tarafına geçerek sırtını uzun duvara yasladı. "Bunda şüpheliyim, kahve içmediğimi nerden biliyorsun?" Hyunjin sırıtarak konuşunca Felix kendisine aldığı kahveyi dudaklarına götürüp omuzlarını salladı. "Biliyorum işte."

"Beni izlediğini biliyordum, yakışıklıyım tabi." Hyunjin flörtöz bir tavırla konuşarak yasemin çayını ilk koklayıp sonra büyük yudum alarak midesine gönderdi. "Pisliksin biliyorsun dimi?" Felix'den aldığı karşılık sırıtmasına yol açmıştı. "Elbette biliyorum yoksa aşık mı oldun bana? Söyle belki karşılık veririm üzülme."

"Hyunjin bir rahat dur." Felix somurttuğunda Hyunjin alt dudağını hafifçe ısırmıştı. "Pekala tamam sustum ama gelirsen hazırım." Tekrar sataştığı zaman yanındaki bedenden karın boşluğuna bir dirsek yemişti. Acımış gibi yaparak sahte bir ses çıkardıktan sonra güldü. Felix ile uğraşmak bozulan sinirlerini düzeltiyordu.

"Hyunjin, aşağıdaki olay. Minho Hyung'un üzerine gitme." Felix birden ciddileştiğinde Hyunjin şakayı bırakarak dikleşti. Felix'in kasılan çenesi ve uzaklara bakan gözleri ile bilmediği bir konunun olduğunu anlamıştı. 

"Jisung'un annesi de polisti. Büyük bir çatışmada kadın alnından vurularak öldü. Komiser hala kendini suçluyor ve Jisung o zaman daha üç yaşlarındaydı. Ve Minho buraya katılmadan önce çok kötü bir durumdaydı, komiser ise ona yardım eden kişi." Felix bu sefer Hyunjin'e baktı.

 Onu dikkatle izleyen gözler bir anlığına içini titretse de belli etmeden boğazını temizleyerek gözlerimi gökyüzüne çevirip devam etti. "Minho sokaklarda serserilik yapan bir çocukken ve ölmek üzereyken komiser onu bularak evine alıyor. Yani o sıra Minho 12 Jisung ise 9 yaşında falan. Eğitimi gibi her şeyi o tamamlıyor yani Minho ve Jisung bir yerde birlikte büyüdüler. 

Jisung aslında sırf Minho burada diye burada. Komiser onu kaybetmekten korkuyor. İlk başlarda izin vermedi ama Minho onu koruyacağına yemin ettiğinde izin verdi. Minho'nun bedeninde bir sürü yara varken Jisung'da hiç yara yoktur mesela ve kurşun böbreğini sıyırmadı aslında direkt böbreğe zarar verdi ama şuan iyi de komiser sinirli. Tutulamayan sözlerden nefret eder."

HᴇʟʟSᴛᴀᴛɪᴏɴ § HʏᴜɴLɪx✔︎Where stories live. Discover now