"Ben aklımı oynatacağım." diyerek derin nefesler almaya başladı. Diğer bir yandan başındaki örtüyü açmaya çalışıyordu. Sonunda tamamen açıp kenardaki koltuğun koluna bıraktı. Karşıma dikilip kollarını göğsünde birleştirirken, "Doğru düzgün anlat şu işi bana." dedi. Sakin kalmak için kendini kastığı çok belliydi.
Gözlerime tırmanan yaşları görmezden gelerek, "Ben onu seviyorum ama o beni sevmiyor. Bu kadar. Bir iş yok ortada." dedim. Bu kelimeler, kendi dudaklarımdan dökülünce, bastırmaya çalıştığım gerçek, daha sert çarpmıştı yüzüme. Belki de artık beni sevmiyordu gerçekten.
"Kızım dalga mı geçiyorsun benimle?" dediğinde yaşlar teker teker gözlerimi terk etmeye başladı. İliklerine kadar sevmek ama bunun karşılığının olmadığını bilmek acıtıyordu insanın canını.
"Gerçekten bu kadar Zinet Teyze." diyerek arka çıktı bana Vesile. Annem soğuk bir tonda, "Yalan söylüyorsunuz." dedi. Baş parmağı ve işaret parmağını tam uçlarına değmeden birleştirerek, "Hiçbirinize bir gram bile inanmıyorum." diye ekledi. Ayşe Teyze araya girerek, "Zinet, doğru söylüyordur belki kızlar." dedi. Temkinli ve çekingendi.
Naile gaza gelmiş olacak ki, "Ama sizde lafa gelince evlenin demiyor musunuz, bir aday olmadan nasıl evleneceğiz?" deyiverdi. Yaşlardan bulanıklaşan gözlerimi büyüterek ona döndüm. Canına mı susamıştı bu kız?
Hatice Teyze sert bir dille, "Naile." diye uyardı onu. "Bizim konuşmalarımızdan ne anlıyorsun sen? Her şeyin bir adabı var. Hayatınızda tabi ki biri olacak ama bu bizim yaşantımıza uygun şekilde olacak, bizim haberimiz doğrultusunda olacak. Ki sizler ne demek istediğimizi çok iyi biliyorsunuz. Lafı sakın çevirmeyin." Bakışları ile net bir şekilde bizi uyarıyordu. Anneme nazaran nazikti ama netti de.
"Siz sürekli buluşuyor musunuz böyle?" diyerek tekrar konuşmaya dahil olan anneme döndüm. "Aynı yerde çalışıyoruz." dedim, sessizce. Derin bir nefes aldı. "İş yerinde de bu kadar yakın mısınız? Sınırınız yok mu?" Kaşlarım istemsizce çatılırken ciddiyetle yüzüne baktım. "Sen bizi ne sanıyorsun anne? Evden uzaklaştık diye yaşantı şeklimizi değiştirmedik." İstediğim güçlü sese sonunda ulaşmıştım. Elimin tersiyle yaşlarımı yüzümden söktüm attım.
"Her şey senin askeriyeye girmenle başladı değil mi? Orası mı bozdu seni?" Hayal kırıklığıyla parıldayan gözlerine hayretle baktım. "Ne bozulmasından bahsediyorsun anne? Ben hâlâ senin her zamanki kızınım." Gözlerini kısarak, "Benim kızım, başka bir erkeğin evine yalnız olacaklarını bile bile girmezdi. Suratına arsızca seni seviyorum demezdi. Benim kızım sınırlarını korumasını bilirdi. Ola ki ciddi bir durum varsa zaten gelip annesiyle konuşurdu. Bu hareketler benim kızımın hareketleri değil. Biz senin burada çalıştığını sanırken sen meğer gönül eğlendirme peşindeymişsin." dedi. Sözlerinde buram buram ciddiyet ve bir parça karanlık vardı. Ben değişmemiştim. Sadece her kız gibi annemden sakladığım, sevdiğim bir adam vardı. Ben hâlâ aynı bendim.
Hışımla ayağı kalktım. "Ne var biliyor musun anne? Her şey sizin istediğiniz gibi olmuyor. Alelade bir adam bulup ertesi gün nikah masasına oturmak gibi bir durum söz konusu değil. İnsanın, insanı tanıması gerekiyor, sevmesi gerekiyor, birlikte gerçekten mutlu olacağına inanıp gelecek kurması gerekiyor. Bu dönemde ha deyince evlenmek diye bir şey yok. Evet, ben Burak'ı seviyorum ve eğer benimle beraber olmak istemiş olsaydı, olurdum. Ama bu benim sınırlarımı koruyamayacağım anlamına gelmiyor." Her bir cümlemde yüz ifadesi farklı bir şekil alırken dolan gözlerimi umursamadan, "Otuz yaşıma geldim ben neredeyse. Artık bana karşı bir nebze inancın olsun be." dedim sitemle ve odadan ışık hızıyla çıktım. Bir saniye daha kalırsam, üzerime saldırma ihtimâli vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşkın Rengi: Mavi
RomanceBu kitap "aşk" ile ilgilidir, askerliğe dair ayrıntılı anlatımlar içermemektedir. *** Şu an dünyada yazılmış̧ kaç̧ roman vardır? Milyonlarca. Peki yazılmamış̧ kaç̧ roman vardır? Her bir insanın hayatı sayfalara dökülmemiş̧ birer roman sayılamaz mıyd...
18 | MUCİZE
En başından başla