O topuzu savurdukça ben eğilerek ya da koşarak kaçıyordum. Öyle garipti ki bir darbesiyle bir daha ayağa kalkamam gibi hissediyordum. Korkunçtu. Hangi cesaretle ona tekrardan meydan okumuştum ki?
Sonra bizim için açılan insanlarla bir fırına girdiğimi farkettim. Yerde halatlar vardı. O anki adrenalinle halatı tam da o geçerken gerginleştirdim ve onun yüz üstü yere düşmesini sağladım. Bunu büyüyle yapmam önemli değildi. İnsanların anlaması imkansız olan büyülerdi bunlar. Gözlerimin o anki parıltısını görmedikleri sürece anlayamazlardı.
Kalabalık anında sessizleşmiş ve Hyunjin, artık daha sinirli bir şekilde kaptığı bir sopayla üstüme gelmişti. Bu sefer de bastığı yer kaymış ve onu yeniden yere düşürmüştüm. Yüzümü bir gülümseme kaplamış, oldukça eğleniyordum ki kalabalığın arasından Namjoon'u gördüm. Yüzünde hayal kırıklığı vardı. Gülümsemem solmuş ve Hyunjin'in ayağa kalktığını farketmemiştim.
Önce karnıma bir sopa yedim, sonra sırtıma en sonunda da kafama. Yere düşüp üstüne insanların kahkahalarını dinlemek acı vericiydi, evet.
__
"Delirdin değil mi?! Geldiğinden beri aptallıkta zirve yapıyorsun. Büyü gücün sana gidip ortalıkta soytarılık yap diye verilmedi!"
İkimiz de sinirle hekim dairesine girmiş, Namjoon da kapıyı seslice kapatmıştı. Çok sinirliydi. Aynı zamanda ben de. "Başkalarına yardım etmek de yasak, kötü birine dersini vermek de, öyle mi yani?! Bana neden verildiğini bile bilmediğim bir güç, kullanamayacaksam yaşamamın da bir anlamı yok zaten!"
Hızla yanından ayrılarak kendi odama gittim. Yatağa uzanmak istedim ama yatmaya çalıştığım an sırtım ve karnımın acısı inlememe neden olmuştu. Bu yüzden birkaç dakika öylece kaldım. Düşünceler arasında gidip gelirken gözüm okumaya başladığım o büyü kitabına gitti. O sırada kapının açıldığını duydum.
"Kalk hadi. Yaralarını tedavi edelim."
Sırtımı ve karnıma olanı o da görmüş olmalıydı. Yattığım yerden kalkıp gömleğimi çıkardım. "Belki bir nedeni vardır ve senin bunu bulman gerekiyordur sadece." Hazırladığı ilacı sırtımdaki yaraya sürmeye başladı. Sızlıyordu. Kafamı sallamakla yetindim. Ona kızgın değildim. Kızgın olduğum kişi kendim ve o prens bozuntusuydu.
"Büyücülük bu krallıkta 21 yıl önce yasaklandı, biliyorsun değil mi?" Yeni bir konuya geçmişti. Aslında ana konuya.
Gömleğimi üzerime geri giydim ve ona karşı oturarak dinlemeye başladım. "Biliyorum. Ama neden?"
"Çünkü o zamanlar krallıkta tam bir kaos hakimdi. Büyü hiç iyi amaçlar için kullanılmadı ve Kral Wang Soo bundan çokça etkilendi. Onun yanındaydım, yaşadığı her şeyi bilirim. Öfkesinden ve çaresizliğinden eski dine ait her şeyi ve ejderhaların hepsini yok etti. Kaynakları, büyüleri, büyü ile alakalı herkes, her şey ortadan kaldırıldı. İnsanlar kontrol altına alındı." Derin bir nefes aldı. Bu konu hakkında memnun değil gibiydi. "Ama sadece bir ejderhayı öldürmemeyi seçti. Onu da sarayın derinliklerinde bir mağaraya hapsetti. Sonsuza kadar."
Anlattıkları üzerine bir şey söylememiştim. O da üstüme gelmemiş ve beni düşünmem için yalnız bırakmıştı.
Gece olup da herkes uyuduğunda, ismimi tekrardan duydum. Bir ses, beni çağırıyordu. Namjoon'un uyuduğuna emin olduktan sonra dışarı çıktım. Sarayın alt katlarına, sesin geldiği yöne doğru indim ve sonunda muhafızların koruduğu demir bir kapıya geldiğimde onlara görünmeden bekledim.
Muhafızlar öylesine oturmuş masa oyunu oynuyorlardı. Hiç dikkatli görünmüyorlardı da bu yüzden şansımı denedim ve sürekli attıkları zarları hızla yere düşürdüm. Muhafız her yakalamaya çalıştığında zar daha da ileri gidiyor ve peşinden onu da sürüklüyordu. Buna anlam veremeyen diğer muhafız da peşine takıldığında farkedilmeden demir kapıdan geçip mağaraya adımımı atmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fate ♙ hyunin
FanfictionJeongin, büyücülüğün yasaklı olduğu bir ülkede, büyüyle doğmuştu. Yaşamının nedenini ve güçlerini kullanamayacaksa ne yapması gerektiğini bilmeyen bu çocuk, kaderinde şimdinin Prensi, geleceğin Kral'ı Hwang Hyunjin ile aynı yolda, beraber yürüyeceğ...
2| hizmetkar olarak ödüllendirilmek
En başından başla