Grace öğle tatilleri başlayan beyaz yakalıların çevredeki restoranlarda arkadaşlarıyla ya da sevgilileriyle buluşmasını izleyip vücuduna dinginlik veren suyundan içerken çok değil beş dakika sonra çalan kapıyla kaşları çatılan gözlerini evin içine çevirdi.
Üzerindeki keyifsizlikten dolayı çok da hızlı olmayan hareketlerle içeri geçip kapıya yöneldiğinde arkasında yapıştırılı olan post-iti gördü.
"Nugget'ın sabah yürüyüşünü ben yaptırdım, sen sadece ben gelene kadar evin tadını çıkar. Geldikten sonra beraber bir sürü şey yapacağız."
Kağıdı çıkarıp kapıyı açtığında karşısında Ashton'ı bulmayı beklemiyordu.
- Senin ne işin var bu saatte burada?
- Bir, sana da günaydın, iki, içeri girebilir miyim? Ellerim kopacak da!
Grace çocuğun ellerindeki büyük market çantalarını görüp yolunu açtığında Ashton hızlı adımlarla içeri girip yüklerini ada tezgahın üzerine bıraktı.
- Bütün bunlar ne? Senin okulda olman gerekmiyor mu?
- Derse gitmedim çünkü müzik aletlerinden daha önemli olan, yapmam gereken bir şey var.
- Nedir?
Elindeki yeni açtığı çikolatasından ilk ısırığını alıp kıza döndü.
- Dün gecenin telafisini yapmak.
Grace tam itiraz etmek için ağzını açacakken Ashton işaret parmağını dudaklarına bastırdı.
- Şikayet yok, sızlanma yok, boş laf yok. Şimdi fırından aldığım hamur işleriyle kahvaltını yap, ben de piknik sepetimizi hazırlayacağım.
Kız içindeki bütün hevessizlik ve yorgunlukla birlikte bir çay yapıp ada tezgahta ona hazırlanmış kahvaltısının başına oturdu. Hiç acele etmeden, bir yandan da Ashton'ın getirdiği malzemeleri tek tek saklama kaplarına koymasını izlerken konuşan kişi aşçı oldu.
- Öncelikle dün gece seni almaya gelmediğim için özür dilerim, biliyorum bir sevgili olarak kızların gözünde baya bir düştüm ama seni dün gece olduğum yere götüreceğim. Akşam sahnene kadar orada kalacağız ve telefonlarımız açık olmayacak. Şu anda hazırladığım yiyeceklerle alakalı bir sorunun varsa şimdi söyle ki gidip alayım.
Grace olumsuz anlamda başını iki yana sallarken Ashton kahverengi sepetin ağzını kapatıp koridora götürdü. Kız da o sırada bulaşıklarını sudan geçirip ellerini yıkadı. Çocuk geri döndüğünde en sonunda bütün dikkatini Grace'e verebilmişti.
Bu sayede çok da iyi hissetmediğini anlamıştı.
- Hey, sen iyi misin?
Tezgaha yaslanıp salonda bir noktaya bakan kız sağından gelen sesle bakışlarını sabit yerden çekti. Ashton hemen yanına gelip refleksel olarak omuzlarını tuttu.
- Bir yerin mi ağrıyor? Hasta mısın yoksa?
- Hayır Ashton, anneliği senden önce dün gece Luke yeterince yaptı. Ben iyiyim o yüzden, yani sadece biraz düşünceliyim o kadar. Neyse, ben hazırlanayım da çıkalım.
Biraz ters biraz duyarlı cevabından sonra çocuğun yanından geçip odasına yönelmişti ki aklına gelen fikirle arkasına dönüp Ashton'ın kolundan tuttu.
- Madem beni kaçırıyorsun, o zaman bunun bazı yan etkileri olacak.
Çocuk kızın yüzüne yayılan çocukça kurnaz gülümsemeyle meraklı bir bakış attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
to die for // hemmings
Fanfiction- senin için tek dileğim bir dileğim var. umarım seni delilik noktasına kadar sevecek olan hayatının aşkını bulursun Luke. kız arkasını dönüp kapı koluna uzandığında çocuk son gücüyle bağırdı. - hayatımın aşkı sensin! 🗽 9 milyonluk bir şehir ve iç...
27/1, recover
En başından başla