Muhteşem bir bölüm ile geldim🪐
Geçmiş bölümlerde soru sorun kısmı vardı, onu da buraya ekleyelim.
Soru: "Teo, Arin hakkında ne düşünüyorsun?"
Teo: "Arin..." sakince alınan derin bir nefes. "Kelebek etkisini bilirsiniz. Bir kelebeğin ufak bir kanat çırpması, başka bir yerde şiddetli bir fırtınaya sebep olabilir. Arin'e her baktığımda bu gerçek somut bir hal alıp ayaklarımın önüne parçalanarak diziliyor. Yaptığı her küçük şeyin ne kadar büyük etkilere sahip olabileceğini bilmiyor. Sadece konuşuyor, kelimeler büyük etkiler yaratıyor. Yürüyor, adımları kaderini değiştiriyor. Hissediyor, duyguları kararlarını değiştirip onu zayıf düşürüyor. O bunların hiçbirini fark etmiyor. Çok zeki ve dikkatli. Küçük ayrıntılara takılan kıvrak bir zihni var. Ama kendini her seferinde bir savaşın içine silahsız bir şekilde atabilecek kadar saf ve fedakar..."
🪐
37-Terk
"Tanrılardan özür diliyorum,
Annemden ve onun dualarından.
Bunu değiştirebilmek için edilecek bütün duaları ve yeminleri biliyorum
Ama ben seninle birlikte ayrılmak istiyorum
Senin kollarında ölmek istiyorum."
Teoman sessizce ve hiç nefes almıyor gibi uyurken gecenin içinde uzandığım yerden kalktım, gece yarısından çok sonra uykum gelmeye başlamıştı. Durup öylece onu izlemek saatlerimi almış olsa da her seferinde daha fazla izleyebilir gibi hissediyordum.
Yüzü, sahip olduğu güzellikle bana doğru dönmüş olsa da bedeni uzaktı. Acı çekiyordu sanki ya da sadece derin derin hüzünlüydü, bilmiyordum. Ama durup onu izlenmemi sağlayan çok güçlü bir şeyler vardı.
Yataktan kalkıp su içmeye çıktığımda Evren'in hâlâ salonda oturduğunu ve ışıklar kapalı bir şekilde pencereden dışarıya izlediğini gördüm. Uykuluydu, oldukça gergin görünüyordu. "Sen iyi misin?" diye sorduğumda gergin bakışları bana yöneldi.
Kısa bir sessizlik odanın içinde bizi sardı.
"Onunla birlikte misiniz?" diye sordu. Öyle ciddi ve anlamlı duruyordu ki sorduğu sorunun imkansızlığını düşündüm. Neredeyse gülüyordum.
"Teoman'la mı? Tabii ki hayır." dedim.
Birlikte değildik, birlikte olamayacak kadar farklıydık. Suyu içip Evren'in tuhaf davranışlarını geride bırakarak koridora çıktım. Karanlık koridorda yürürken Evren'in gerginliğini de kendimle taşıyordum sanki.
Birlikte miydik?
Hayır.
Peki neden aynı odada uyumuştuk?
Çünkü yorgundu ve buna rağmen beni görmeye gelmişti. Bu onun görevi değildi ama yapmıştı işte.
"Sen iyi misin?"
Sorumla başını hafifçe salladı. "İyiyim." dedi. Ben de onaylar gibi hafifçe başımı salladım.
Odaya döndüğümde Teoman hâlâ uyuyordu. Son günlerde ondan gördüklerimden sonra gerçekten uyuduğuna bile tereddüt ediyordum. Karanlığın içini aydınlatan hafif lamba onun yüzünde gölgeler bırakırken belki de uyanıktı, belki düşündüğümden çok daha tehlikeliydi. Bunu asla bilemeyecek, onu gerçek anlamda tanıyamayacaktım.
Çünkü gidecekti.
Yatağa geri döndüğümde hissetmiş gibi biraz daha uzaklaştı ve gözlerini açmadan arkasına dönüp uyumaya devam etti.
Nefes bile almıyordu, bazen yaşayıp yaşamadığını sorguluyordum.
Başımı yastığa bırakıp ona sarılma isteğimle uyumaya çalıştım. Elimi uzatsam güçlü sırtına dokunabilecektim. Biraz daha yaklaşsam başımı onun boyun girintisine yaslayıp kokusunu içime çekebilectim.
İç çektim.
Hiç olmayacak şeyleri hayal edip duruyordum. Ona asla bu şekilde dokunamayacaktım. Uyumaya çalıştım. Onun hayali bile zihnimi kaosa çeviriyordu. Kendimi ondan kurtaramazsam daha çok yaralanacaktım.
Bir sonraki sabah, gün daha doğmadan yatakta bir hareketlilik hissettim. Yanımda onun uyuduğunu bildiğim için hafif bir irkilme ile uyandım. Gözlerinin ucuyla bana baksa da bir şey söylemedi.
Kalkıp banyoya yöneldi, ev sessizlik içindeyken suyun açılma sesi odaya usul usul geldi. Dakikalar boyunca yatakta oturur vaziyette bekledim, nedense gideceğini düşünmek beni korkutuyordu. Nasıl hayatta kalacaktı, o kadar kişiden nasıl saklanacaktı, bilmiyordum. Peki ben ne yapacaktım?
Hızla kolyemi boynumdan çıkardım ve parlayan gümüş yüzeyin dokundum. Bana beladan başka hiçbir şey getirmiyordu, Yankı ise en ihtiyacım olduğunda yanımda olmuyordu. Ne işime yarıyordu ki? Annem olsaydı ne yapardı diye düşündüm. Benim için hayatını tehlikeye atan birini böyle savunmasız bir şekilde gitmesine izin vermemi istemezdi.
Kapıya bakıp yavaş ve sessiz bir şekilde kolyeyi çantanın küçük ön cebine attım. Hemen yatağıma geçip anlamaması için yüzümdeki ifadeyi sildim.
Teoman banyodan çıktığında olduğum yerde öylece onu izliyordum. Bakışları bana yönelince bir şey anlamamış olmasını umuyordum. "Uyumaya devam et." dedi sadece. Köşede duran çantasına doğru yönelince içimde tedirginlik oluştu, eğer kolyeyi görürse geri verirdi. Kemikli parmakları büyük cebin fermuarını açtı. Eldivenlerini ve beresini çıkarıp tekrar ayağa kalktı.
Aynanın karşısına siyah saçlarını bere ile örtmeye başlayınca, "kahvaltı yapmayacak mısın?" diye sordum. Bakışları aynadan bana yöneldi, "vaktim yok." dedi.
Çantasının fermuarı açık bir şekilde köşede duruyordu. İçinden görünen kalın defter ilgimi çekince çantaya yürüyüp defteri aldım. "Bu ne?"
Teoman aynadan bana ve deftere bakınca kaşlarını çattı, çevik bir hareketle bana doğru atıldı. ''Bana ait bir şey.'' dedi bastırarak. Hemen defteri arkama aldım. "Ver şunu." diye devam etti ciddi bir şekilde.
"Çok değerli galiba?" dedim sorgular gibi.
"Ne zaman eşyalarımı kurcalasan sorun yaratıyorsun." dedi ama defteri almak için daha fazla yaklaşmadı. "Ver şunu, Arin." Bana her yaklaştığında bakışlarında var olan farklılığı ve yırtıcı bir hayvanın arzusuna benzeyen tehlikeyi görebiliyordum.
"Geri dönecek misin?"
Dudaklarımdan çıkıp aramızdaki loş ışıkta, havada asılı kalan sorum onu şaşırtmış gibi bir süre öylece baktı. Sonra tereddüt etti. "Bilmiyorum?" dedi önemsizmiş gibi. "ne önemi var?"
"Öylece gidecek misin peki?" diye sordum. Kendimi sorumlu hissetmeden edemiyordum. "Nereye gittiğini söylemiyorsun, yardım kabul etmiyorsun."
"Başka seçeneğim var mı?" diye sordu. Gözlerindeki mürekkebin içinde her şeyin önemsiz olduğu bir boşluk vardı. Sanki gitmek de kalmak kader anlamsız, savaşmak kadar önemsizdi.
"İyi olduğunu nereden bileceğim?" diye sordum.
Dik duruşu önümde dururken başını iki yana hafifçe salladı. "Bunu bilemezsin, bir önemi de yok..."
"Ne demek bir önemi yok?" dedim saçmalama der gibi. "sen olsan bana bir şey olup olmadığını bilmek istemez misin?"
"Yankı yanında olacak." dedi kendi kendine söyler gibi. "Hem yeşil ordu da öğrendi, avcılar sana yardım edecekler. Kuzenlerin ve özel güçleri olan arkadaşların var. Aptallık etmediğin sürece iyi olacaksın..." Gözlerime aptallık yapmayacağıma emin olmak ister gibi baktı.
Ama seninle olan kimse yok... Kolyem dışında.
"Seni de koruyabilirler.'' dedim mırıldanarak. ''Burada kalabilirsin.''
''Pekala,'' dedi birkaç adım uzaklaşarak. ''iyice can sıkıcı olmaya başladı bu, ver şu defteri; gidiyorum.'' Uzattığı eline baktım ama defteri sıkıca tuttum.
''Kötü bir şey söylemedim, neden bu kadar kabasın?'' diye sordum. ''Bana yardım ettin. Şimdi de onlar beni korumaya çalışıyorlar ama seni umursamıyorlar bile.'' kaşlarım çatılı bir şekilde yüzündeki sert ifadeye baktım. ''Bu hiç adil değil, çok saçma!''
''Avcılar sadece işlerine yarayan birine yardım ederler. Senin ne kadar güçlü olabileceğini görmek için o gece ikimizi de ölümle yüz yüze bıraktılar.'' dedi nefretle. ''Onlardan yardım alacağıma...'' durakladı. Bakışları çantasına yöneldi ve oyalanmak için eğilip aldı, fermuarları çekti. Avcılardan her bahsettiğinde öfkeleniyordu, buna engel olamıyordu.
''Geri dönecek misin?'' diye sordum tekrar. Başını kaldırıp bana baktığında güçlü duruşuna ayrıntılı bir şekilde baktım. ''Eğer geri döneceğine söz verirsen defteri saklarım, okumam da...'' bakışları yanımda tuttuğum deftere yöneldi. ''Geldiğinde sana verebilirim.''
Bıkkın bir nefes aldıktan sonra burnunu ve ağzını siyah boyunluk ile kapatıp çantasını sırtına aldı. Döneceğini söylemedi ama ''Okumayacağına söz ver.'' dedi ciddi bir şekilde. Bunun bile döneceğim anlamına geldiğini biliyordum.
Çantasının içinde duran kolyemi düşündüm, acaba ne zaman farkına varacaktı. Ona güç verebileceği bir anda bulmasını umuyordum. ''Söz.'' dedim defteri daha sıkı tutarken. Odadan çıkıp gittiğinde ve hızla koridoru geçip dış kapıya ulaştığında ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Dönüp son defa bana baktığında siyah gözleri hırsla parlıyordu.
Gitmesini istemiyordum, bütün hayatını kaçarak yaşayamazdı. Benim için öldürmüştü onları ve Yankı'nın onu da koruması gerekiyordu. Kapıyı ardından kapattığında evin içinde öldürücü derecede bir sessizlik oluştu. Umarım, diye düşündüm. Umarım hayatta kalabilirsin Teo.
Teoman gittikten bir saat sonra, odada duygusuz ve endişeli bir şekilde otururken kapı hızla çaldı. Sessizliği dağıtan gürültülü darbeler, odanın içinde yankı oluşturdu.
Bölüm sonu.
Normalde tek bölümdü, kesip daha erken atayım dedim.
Buraya hangi karaktere ne sormak istediğiniz yazın, ilerleyen bölümlerde aradan seçip cevaplandıracağım. 💫