Konserin ardından sahne kıyafetlerini indirmiş ve eve gitmek için arabamıza yönelmiştik. Bir haftadır o gerizekalı ile denk gelmemek için arabaya bile binmiyorduk. Wonwoo hyungun şirketten çarptığı araba ile hallediyorduk her şeyimizi, JYP bir fark etse ağzımıza sıçardı. Ama napalım? Kendine uçak alıyor bize bir araba vermiyor it.
Got7 üyeleri benim konserim de biter bitmez hemen çıkmıştı. Kapının önünde JYP ile pozlar verdikten sonra Wonwoo hyung da koruması ile muhabirlerin kapladığı alandan çıktık.
Derin nefesler alıp arabamıza bakınırken JYP yanıma gelip kolunu omzuma atmıştı.
"Ne arıyorsunuz gençler?" Gülümserek söylediği şey ile zorda olsa ona döndük. Wonwoo hyung da yanımıza yaklaştığında üçlü bir çember kurmuş gibiydik.
"Hyunjin'e bakıyorum efendim, gitmeden bir bakayım dedim." Hızlıca bulduğum yalana ben bile şaşırmıştım. Minho bana da bulaştırdı yalan huyunu, it herif.
"Yalnız bu gece Hyunjin sadece açılışta vardı ve sende bunu gayet iyi biliyorsun." Sakince gülümsediğinde tekrar Minho'ya sövmeye başlamıştım. Yalan huyunu bulaştırıyorsun bari düzgün bulaştır.
"Tabi eğer 2020 Renault Captur 1.5 Blue DCİ Icon EDC adlı araca Hyunjin adını vermişseniz bilemem."
Oha araba adını ezberlemiş, manyak mı bu adam? 300 tane arabanın hepsini tanıyor mu acaba?
"Hayır bütün arabalarımı tanımıyorum Jisung."
Hayır bunlar kesinlikle benim içimi okuyor, hiç hayır demeyin JYP bey.
"İçini falan okumuyorum Jisung mal mısın?"
Ya neden bana cevap veriyorsunuz o zaman? Anlarız şimdi, Minho aslında evli değil ve biz eskiden sevgiliydik.
Bu denemek için riskli bir düşünce olsa da, denemeye değer.
"Oo Minho hoş geldin."
Minho demesi ile şok geçirmiş ve birden kalbim ağzımdan çıkacak gibi olmuştu. Cidden içimi okuyor sandım, manyak adam.
"Jisung ne alık alık bakıyorsun?" Şimdi adama iç sesimi okuyup okumadığını anlamaya çalışıyorum da diyemem.
"Jisung ne düşünüyorsun böyle? İçinden konuştuklarını duyamayız, ağzını aç."
"İçimden dediğim hiçbir şeyi duymadınız dimi eminiz?" Düşünce falan derken konu kaynadı.
"Konuyu kaynatma Jisung, niye araba çarptınız şirketten?"
Vallahi billahi okuyorlar içimi, bu kadarı da tesadüf olamaz ya.
"Efendim ama siz de iki idole tek araba oluyor mu?"
Wonwoo hyung konuştuğunda ona katıldığımı belli edercesine kafamı salladım. Şu an küçük çocuklar gibi göründüğümüze emindim.
"Lan salak mısınız? Çarpacağınıza gelip isteyin, deyin ki bize araba ver hyung ben zaten veririm."
"Aa istemek hiç aklımıza gelmedi valla." Cidden gelmemişti, harbiden neden istemedik ki başta?
"Ya sabır, Wonwoo siz anahtarları nasıl aldınız?"
"Seungyoon hyung kendisi verdi."
"Ne demek kendisi verdi? Onun işi o araç anahtarlarını korumak, niye eliyle verdi size? Nasıl ikna ettiniz?"
Harbiden şaşırdığında gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmıştım.
"En sevdiği dondurmayı alacağımızı söyledik."
JYP hyungun ağzında yüksek sesli bir 'ne' çıkarken dayanamamış gülmüştüm.
"Neymiş ya bu dondurma altından falan mı?"
"Yoo hemen şu bakkalda satılıyor alıp geleyim mi?"
Yöneticimiz başını sıvazladığında sinirlendiğini anladığım için başımı eğmiş ellerimi önümde birleştirmiştim. İyisi iyiydi be tersi de pisti.
"Neden bir tane bile normal çalışanım yok neden? Bu arada, o arabayı çektirdim, normalde isteseydiniz verirdim fakat mal gibi benden izinsiz aldığınız için size ceza."
Cezaya bak, Lee Know ile aynı arabada yolculuk yapmak.
"Kızdınız mı peki bize." Tatlı bir şekilde sorduğumda kızgın kalamayacağını biliyordum. Birkaç tatlılık yapar uçağını bile alırdım diye düşünüyorum.
"Jisung tatlılık yapma, hadi evlere hadi."
Gülmüş ve kısa vedalaşmadan sonra kaçtığımız arabaya binmiştim. Ardımdan Minho ve Wonwoo hyung girdiğinde köşede oturup bana gülümseyen kadını görmemle yüzümdeki gülüş sönmüştü bile.
Herkes oturduğunda işaret verilmesiyle yola çıkmıştık. Bir muhabir ezilme pahasına röportaj almaya çalıştığı için bir süre güvenlikle uğraşmıştık. Ardından yolumuza devam ettik.
"Jisung tebrik ederim gerçekten mükemmel bir sahne oldu, menajerinle de güzel bir uyum yakaladınız."
Kulağıma dolan sesle göz devirmiştim.
"Josong tobrok odorom gorçokton mokommoldo, sana soran oldu sanki." Kolumun dürtülmesiyle Wonwoo hyunga döndüğüm sabahtan beri kızgın duran Minho'nun gülüşünü tutmaya çalıştığını ve kadının da baya sinirle baktığını görmüştüm.
"Ne diyorsun sen?" Wonwoo hyungun sorduğu soru ile anlamadan ona dönmüştüm.
"Ben bir şey demedim ki, aa bir dakika, siz benim iç sesimi okudunuz." Al işte iç sesimi okuyor herkes. Hiç özelim kalmadı ya. Wonwoo hyungun kafama vurması ile düşüncelerim de durmuştu.
"Sesli söyledin gerizekalı." Dediği şeyle ağzım kocaman açılırken istemeyerekte olsa özür dilemek için döndüm ama hiç içimden gelmemişti.
"Teşekkürler." Bir de özür mü dileyecektim bu kadından?
Cümlemin devamını getirmeden camdan dışarı bakmaya devam etmiştim.
"Yalnız ben senin ablan sayılırım böyle davranman çok kaba." Bu kadının saçını başını yolmamam için bir sebep?
"Ben de saygısız ve kaba bir insanım. Tanımadığım etmediğim insana da kalkıp abla diyecek değilim."
Tekrar Wonwoo hyung tarafından dürtüldüğümde umursamamış ve kadının gözlerine bakmaya devam etmiştim.
"Böyle yaparsan zaten anlaşamayız. Bence güzel bir başlangıç yapabiliriz hem eşimin de arkadaşlarından birisin, beraber iş yapacaksınız. İyi anlaşmalıyız bence."
Eşim diyor ya hala eşim diyor.
"Oyunculuğunuz gerçekten çok iyiymiş, derlerdi de inanmazdım."
Gülümsediğimde Minho hafiften öksürmüştü. Bana ne? Sözde karına söyle kaşınmasın.
"Bunu iltifat olarak kabul ediyorum."
"Tabi tabi edin, alışıksınızdır."
"Anlamadım ne bu siniriniz?"
"Ben size neden sinirli olacayım? Tanıdığım insan sayısı bana yetiyor abla işine hadi, dön eşinle falan ilgilen."
Dediğini daha fazla duymamak ve muhatap olmamak için kafamı Wonwoo hyungun omzuna gömdüm. Bundan sonra dediği şeylerin hiçbirini de takmamıştım zaten.
"Jisung, Hyunjin aradı. Buluşmak istiyormuş."
Wonwoo hyungun dediği şeyle kafamı kaldırıp ona baktım. Bitmeyen yol yapmışlardı sanki. Uyudum uyandım hala yoldayız.
"Ben onu tamamen unuttum ya, kafamı kaldı."
"Bu saatte ne buluşması?" Konuşmamıza dahil olan üçüncü şahısa kafamı kaldırıp baktım. Cidden hesap mı soruyordu?
"Sana ne?" Cevabını dinlemeden tekrar Wonwoo hyunga döndüm.
"Kulüpte miymiş? Eve uğrar üstümüzü değiştirir geçeriz." Wonwoo hyung olur dedikten sonra telefonunu eline almış ve işine devam etmişti. Bende kaç saattir bakmadığım telefonumu elime aldım.
Twitter da gezerken gündem olduğumu görmüş ve memnuniyetle hakkımda yazılanları okumaya başlamıştım. Yine shipperlar uçuyordu, bugün iyi moment vermiştik.
Hesaplar arasında bir hesap gözüme çarpmıştı. Çünkü yazdığı şey tam olarak şuydu;
Han Lee Know'u mu kudurtuyor, Lee Know Han'ı mı kıskanıyor? Ne oluyor bu idoller dünyasında. Yoksa Lee Know bu yüzden mi evi terk etti?
Attığı tweet üzerine bir sürü linç yerken destekte gelmişti. Gerçekten bu kadar zeki fanlarım mı vardı benim? Gerçekten gururlandım.
--Jisung, o kulübe gitmeyeceksin.
Gelen bildirime ve atan kişiye bakıp derin bir nefes aldıktan sonra gözlerim Minho'ya gitmişti.
--Sana ne? Sana ne oluyor ya?
Mesajı attıktan sonra tekrar Minho'ya döndüm. Baya sinirini yaşayarak mesaj yazıyordu.
--Orada kim bilir nasıl insanlar vardır. Bana inat yapacaksın diye böyle bir şey yapmana izin veremem.
Gördüğüm mesaj ile sesli bir şekilde güldüğümde Wonwoo hyung ne olduğunu sormuştu, onu geçiştirip telefonu geri aldım. Hala gülüyordum.
--Pardon, sen kimsin tam olarak? Sen yokken de gidiyordum kulübe ve kimseye de hesap vermiyordum. Ayrıca sana inat yaptığım falan da yok normal bir hayat yaşamaya çalışıyorum, herkes kulübe gider, eğlenir, sever, sevişir. Seni ilgilendiren bir şey yok.
Mesajı attıktan sonra tepkisine bakmak için göz ucuyla ona dönmüştüm. Mesajı okuduktan sonra o da bana döndü. Gözlerinden her an ateş çıkartacak gibi dursa da tepki vermemiş sadece yutkunmuştum.
--Gitmiyorsun, bir daha demeyeceğim.
Gördüğüm mesaj ve karşımdaki sinir bombası ile ne yapacağımı bilemesem de, pilavdan dönenin kaşığı kırılsın diye düşünmüş ve inadıma devam etmiştim.
--Sana eğer fikrimi sorarsam söylersin hyung. Karın yanındayken benden hesap sorman da ne bileyim, tam senlik hareket, pezevenkus seni.
Attığım mesajı gördüğü gibi fal taşı gibi açılan gözlerle bana dönmüştü.
--Bu kelime neden hoşuma gitti?
--Seni anlattığı içindir.
Soktuğum lafın ardından telefonu bir köşeye indirmiş camdan dışarı bakmaya başlamıştım.
"Wonwoo, Mingyu ile konuşuyordum da, o da kulübe gidecekmiş."
Kurduğu cümle ile baktığım yerden kafamı çevirmeden onu dinlemeye başlamıştım.
"Hadi ya, ne tesadüf. Ne güzel böyle üçlü takılacağız." Wonwoo hyung gülüp beni dürttüğünde bende gülmüş ve onlara dönmüştüm.
"Ah biliyor musunuz? Mingyu benim menajerim ve kendisi oldukça düşüncelidir. Bana da yer ayırtmış."
Gıcık gıcık güldüğünde derin bir nefes alıp içimden sövmeye başladım. Gelecekmiş bay piç kurusu, ağzımı da bozduruyor akşam ağzı ile.
"Senin eşin izin verir mi? Evli barklı adamsın ona sor önce."
Dediğim şey ile bana döndüğünde daha da gıcık olmuştum. Ne kadar yüzsüz bir gerizekalısınız beyefendiciğim.
"Sorun etmez o Jisungcuğum, bu gece iki menajer ve iki idol deli gibi eğleniyor muyuz? Eveet"
Kendi kendine tezahürat yaptığında kusuyor gibi yapıp Wonwoo hyunga dönmüştüm. O da sinirlendiğini belli etmiş ve tekrar telefonuna dönmüştü.
Madem gelmek istiyordu, görecekti dünyanın kaç bucak olduğunu.
-----------
İyi okumalar dilerim. Bu aralar çok yoğunum ondan dolayı sık bölüm atamıyorum. Finaller dersler derken zaman kalmıyor.
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum, Only You ve benimle kalın görüşmek üzere.