Ruminate | Lee Felix

By adoyyakli

193K 19.4K 39K

"Ruminate bir RPG oyunu değildi, zeka gerektiren bir bulmaca oyunuydu ve sende eksik olan şey tam da bu... Le... More

1- Giriş 🎮
-2- 🎮
-3- 🎮
-4- 🎮
-5- 🎮
-6- 🎮
-7- 🎮
-8- 🎮
-9- 🎮
-10- 🎮
-11- 🎮
-12- 🎮
-13- 🎮
-15- 🎮
-16- 🎮
-17- 🎮
-18- 🎮
-19- 🎮
-20- 🎮
-21- 🎮
-22- 🎮
-23- 🎮
-24- 🎮
-25- 🎮
-26- 🎮
-27- 🎮
-28- 🎮
-29- 🎮
-30- 🎮
-31- 🎮
-32- 🎮
-33- 🎮
-34- 🎮
-35- 🎮
-36- 🎮
-37- 🎮
-38- 🎮
-39- 🎮
🎮Final🎮
Flare

-14- 🎮

5.4K 613 1.7K
By adoyyakli

|Abel Gyu|

"Sırada, renk balonu patlatma oyunumuz var! Katılmak isteyenler şöyle gelsin lütfen."

Yanımdaki Min Ho'ya döndüm.
"Renk balonu patlatma ne?"

"Platformun üstüne çıkıyorsun, görevli, sana sırayla balon atıyor. Sen de iğne ile onları patlatıyorsun. Ama bazılarının içinde renk tozları var. Balonu patlattığında üstüne dökülüyor. Onları patlatırsan kaybedersin."

"Hangisinin içinde renk tozu olduğunu nereden bileceğim peki?"

"Renkleri biraz daha koyu oluyor. Patlatmadan önce dikkatle bakmak gerek. Kolay aslında, balonların hepsi bebek mavisi olduğundan hangisinin dolu olduğu anlaşılıyor."

Kafamı iki yana sallayarak gözlerimi tekrar kalabalığa çevirdim. "Çok saçma. Buna kim katılır ki?"

Hyunjin ellerini birbirine çarptı.
"Ay çok eğlenceli!"

Salak bu çocuk...
Zıplaya zıplaya oyuna ilerledi oyuna katılmak isteyenlerin olduğu tarafa. Umarım gökkuşağı renklerine boyanır da millet onu gay sanar.

Zaten buraya geldiğimizden beri bir sürü kişi yanımıza gelip onunla ve Felix'le fotoğraf çektirmişti, ben yorulmuştum ikisinin yerine resmen. Ama onlar alışık olduğu için rahattılar. Bir iki kişi de ben ve Ryujin ile çekinmek istemişti ama onlarınki bambaşka bir boyuttu. Kızlar adeta tapıyordu bu ikisine. Sinirim tepeme çıkmıştı bir ara ama çaktırmıyordum. Bana ne sonuçta onun fanlarından.

Bana ne Felix'e resmen yapışarak fotoğraf çektiren kızlardan

Güzel olan tek şey; Seungmin ile Ryujin'in karşı karşıya gelmesi. Ryujin o kadar şaşırmış ve mutlu olmuştu ki, çığlık atıp zıplayarak Seungmin'in boynuna atlamıştı. O sırada fotoğraflarını çektim. Yakın arkadaşın ile uzun zaman sonra tekrar bir araya geldiğinde hissettiğin mutluluk gibisi yoktu. Ryujin'in bir ara gözleri dolmuştu hatta.

"Abel, gelsene şuraya bakalım."

Seungmin seslenince Felix'in üzerindeki bakışlarımı çekip ona döndüm. Felix'i izlediğimin bile farkında değildim o zamana kadar. Ben, Seungmin ile oradan ayrılmadan önce onun da gözleri beni bulmuştu.

Dev bir oyun konsolunun olduğu kısıma gittik. Bunun kartondan yapılma bir maket olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Birkaç bilgisayar oyununu tanıtıyorlardı. Aslında eski, hatta doksanlı yılların oyunlarıydı bunlar. Bir nevi nostalji gibi. Bu oldukça hoşuma gitmişti. Oyunları anlatan çocuğu dinlerken gözlerimi bizimkilere çevirdim.

Az ötede Alex ile Ryujin vardı. Pocky oyununa katılmışlardı. Şu çubuk kraker şeyi. Bana hep saçma gelmiştir ama idollere bunu oynatmaya bayılıyorlar. Ryujin'in, Alex'i nasıl ikna ettiğini merak ediyorum çünkü bu çocukça şeye Alex'in memnuniyetle katılacağı konusunda şüphelerim var. Ama Ryujin işte. Birisini ikna etmek mevzu bahis ise, ustası kesinlikle oydu.

Etrafa biraz daha bakınca Min Ho'yu gördüm. Yanında da sadece ismen bildiğim arkadaşı Jimin vardı. Onun da burada olduğunu bilmiyordum. Min Ho ile üniversiteden arkadaştılar.

Hyunjin şu aptal balon oyunundan boya içinde kalarak çıkmış, üstünü başını sirkeleye sirkeleye sahil tarafına ilerliyordu. Oh olsun.

Gözlerimi biraz daha etrafta gezdirdiğimde biri ile göz göze geldim. Keskin bakışları bir an olsun üzerimden ayrılmadığı için istemsizce yutkundum. Bakışlarımı ondan çekerek önüme döndüm. Yine de hala beni, daha doğrusu bizi izlediğini bilmek garip hissettiriyordu. Bu yüzden Seungmin'i kolundan dürttüm.

"Başka bir yere gidebilir miyiz? Sıkıldım."

"Olur."
Yan yana ilerlemeye başladık. Çok fazla etkinlik ve oyun vardı. Fazla aç olmadığım için yiyecek kısımları dikkatimi çekmiyordu. Sahil kenarındaki şezlonglardan birinde oturan Hyunjin'in yanına ilerledik. Ayaklarını uzatmış keyfine bakıyordu. Seungmin ile diğer boş şezlonga oturduk.

"Nasıl gidiyor?"

Sorusuna karşılık güldüm.
"Seni sormalı. Boya kovasına düşmüş gibiydin az önce."

"Şey, pek eğlenceli bir oyun değilmiş... Neyse ki hemen temizlendi."

Kıkırdayarak ellerimi şezlonga yaslayıp kafamı gökyüzüne çevirdim ve gözlerimi kapattım. Hava mükemmeldi. Böyle bir günde burada olduğumuz için şanslıydık.

"Ah! Can yoldaşım gelmiş."

Hyunjin'in sesi ile gözlerimi açıp ona baktım. Uzattığı ayaklarını kendine çekip bağdaş kurdu ve Felix için yer açtı. Felix'in gelmesi ile vücudum tekrar bir gerginlik tarafından ele geçirirken dik pozisyona gelip bakışlarımı berrak denize çevirdim. Felix, Hyunjin'in yanına, karşıma oturmuştu.

"Ne yapıyorsunuz?"

"Laflıyorduk." diye yanıtladı Hyunjin. Felix kafasını sallayarak bana döndü. Ona taraf bakmasam da hissedebiliyordum. Farklı bakıyordu. Onu... Kırmışım gibi?

Üç erkeğin arkasında sadece Hyunjin'in yürüttüğü bir muhabbet vardı ve ben katılamadığımdan bir an önce oradan ayrılmak istiyordum. Ayağı kalktığımda üçünün de bakışları beni buldu.

"Ryujin'i bulmaya gideceğim."

Hızla oradan uzaklaşıp etkinlik alanına döndüm, kalabalığa karıştım. Hyunjin ve Felix ile daha yeni tanıştığı için kuracak bir muhabbet bulamayan Seungmin de peşimden geldi. İyi ki de geldi çünkü Ryujin'i bulamadım. Sap sap dolaşmak istemiyordum etrafta. Seungmin ile atıştırmalık bir şeyler almak için yemek bölümüne gittik. Felix'in deminki bakışları hala gözümün önünde olduğundan terliyordum stresten. Kafamı dağıtacak bir şeylere ihtiyacım vardı.

|Lee Felix|

Giden ikilinin arkasından bakıp derin bir of çektikten sonra oturduğum yerde bağdaş kurdum Hyunjin gibi. Şu çocuktan zerre haz etmiyordum. Onun gelmesiyle Abel ile aramdaki mesafe iyice açılmış gibiydi sanki. Köpek tüyü, sinir bozucu. (Y/N: ah be, köpek tüyü :') TCHB okuyucuları bilir...)

"Şu elemanı gözüm hiç tutmadı."

Hyunjin kaşlarını kaldırdı ve uzaklaşmakta olan Seungmin'in arkasından baktı. Ardından bana döndü, ben de bakışlarımı onun üzerinden çektim. Zaten Abel ile gözden kayboldular.

"Niye lan? Ben sevdim, iyi çocuk."

Alaylı bir ses çıkardım.
"Hah... Kıçımın iyisi."

Sinirlerim bozuluyordu ve karşımda alkolsüz kokteylini pipetle garip sesler çıkararak içen Hyunjin bana hiç yardımcı olmuyordu.

"Sen biliyor musun, ne ayak bu çocuk?"

"Abel ile Min Ho'nun liseden arkadaşıymış. Bir de Ryujin. Ama onunla daha yakınlar."

Ryujin'in çığlık atıp çocuğun boynuna sarılamasından belliydi zaten. Bir an için aralarında bir şey vardır diye umut etmiştim ama kanka olduklarını öğrenince 'bu da mı gol değil?' dedim.

"Sen niye bu kadar kafayı taktın Seungmin'e?" sırıttı, "Abel ile yakın olduğu için mi? Kıyamam, kıskandın mı lan?"

Evet?

Oflayarak ellerimle yüzümü sıvazladım. Şu an bir yerlerde o çocukla olduğunu bilmek inanılmaz derecede canımı sıkıyordu. Fakat elimden gelen bir şey de yoktu. Hyunjin kaşlarını çatarak sırtını yasladığı şezlongdan ayırıp bana biraz yaklaştı. Kaşlarını da çatmıştı.

"Lan, bi' bana baksana." kafamı ona çevirdiğimde yüzünde şok ifadesi belirdi. "Yuh... Sen gerçekten kıskanıyorsun. Ben dalga geçiyordum ama ciddisin. Sen... Abel’dan mı hoşlanıyorsun?!"

Dilimle dudaklarımı ıslattım, ama bir şey diyemeden bakışlarımı kaçırıp yutkundum. İnkar etmek istemiyordum. Ama kabul edip de kendimi ikna edersem daha kötü olacaktı. Neyse ki Hyunjin benim her halimi alıyordu da cevabını almıştı ben bir şey söylemeden.

"Çok güzel..." dedi uzatarak. "Nur topu gibi bir imkansız aşkımız oldu, harika. Şimdi sıçtık."

"Sağ ol kardeşim ya, nasıl moral verdin anlatamam."

Hyunjin iç çekerek bitmiş kokteylini kumların üstüne bıraktı ve ciddi bir ifade takındı. Eğer Hyunjin ciddiyete büründüyse gerçekten sıçtık demektir. Durum vahim.

"Bu sıradan bir etkilenme olabilir mi? Yoksa gerçekten hoşlanıyor musun? İyi düşün Felix."

"Başka bir şekilde tarif edebilir miyim?"

"Tabii."

"Onu her gördüğümde yeniden doğmuş gibi hissediyorum, saf ve temiz. Huzurlu."

Hyunjin ellerini birbirine çarparak 'hayda' diye yakındı. Kaşlarımı çattım.

"Hoşlanmayı da geçmiş, sen kara sevdaya tutulmuşsun birader."

Hiç acımayarak omzuna vurdum.
"Saçma salak konuşma lan!"

Hyunjin omuz silktiğinde abimin geldiğini fark ettim tek başına. Diğer boş şezlonga oturdu. Yanında Ryujin'i görmemek garipti çünkü iki gündür yapışık ikiz gibi olmuşlardı. Abim normalde soğuk biriydi diğer insanlara karşı. Ama Ryujin'in ilgi ve alakasından kurtulamıyordu. Sanırım artık ona da alışmıştı.

"Ne yapıyorsunuz?"

"Kardeşin yanık olmuş Alex hyung, bir aşk doktoru olarak icabına bakıyorum ben de."

"Tabi canım, icabına bakıyor. Yangına körükle gitmek gibi mesela!"

Hyunjin bana dönüp gözlerini kıstı. "Aşk olsun ya-"

"Bir daha ağzından o kelime çıkarsa seni kuma gömerim Hyunjin!"

"Hangisi? Aşk mı?"

Elimi alnıma çarpıp ofladım. Bu çocukla arkadaş olurken çok düşünmüş müydüm acaba? Herhangi bir insanın Hyunjin ile arkadaş olması için kafayı yemeyi göze alması gerekiyordu çünkü. Ya işin sonunda akıl hastanesine gitmeyi kabullenecektin, ya da Hyunjin'i hayatına hiç sokmayacaktın.

Neden ben ilk seçeneği seçmiştim ki?

"Abel mı?"

Kafamı kaldırıp abime baktım ve usulca kafamı salladım. Emin değildim, olmak istediğimi de bilmiyordum. Ben kendime bile doğru düzgün cevap veremezken başkalarına nasıl söyleyecektim ki? O çocuk her fırsatta dibine girebilecek kadar cesaret gösteriyor. Ben anca tereddütlerimle kendi beynimi si... Neyse.

"İlk geldiğim gün anlamıştım zaten. Sıradan bir skandal değildi o kız senin için. Neden açılmıyorsun peki?"

Abime benim yerime Hyunjin cevap vermişti. "Korkuyor hyung! Bayağı korkuyor. Kardeşim... İnsan sevmekten korkar mı hiç?"

Hyunjin'e döndüm.
"Senin için söylemesi kolay tabi! Hiç aşık oldun mu? Bir kızı gerçekten sevdin mi? Onu sadece kadın olduğu için değil, sadece o olduğu için yanına yaklaştın mı?"

Hay çenemi...
Ağır konuşmuştum. Ama Hyunjin'in bakışlarında bir gram kırgınlık ifadesi yoktu. Abim bile 'salak mısın sen' der gibi bakıyordu.

"Normalde buna kırılmam ve trip atarak kalkıp gitmem gerekiyordu ama zor zamanındasın ve ben kötü gün dostuyum kardeşim. O yüzden şimdilik sineye çekiyorum."

Yutkundum.
"Özür dilerim."

Hyunjin tebessüm ederek omzumu patpatladı.

Alex;
"Ne yapacaksın şimdi?"

Derin bir iç çektim.
"Bir bilsem..."

"Abel’ı düşünmeyi bırakıp ona açılmayı düşünsen her şey yoluna girecek aslında biliyor musun? Gerçi iki seçenek de birbiri ile bağlantılı ama köşeden izleyip kıskanmaktan daha iyidir."

Hyunjin'in tespitine abim hafifçe gülerken, ben anlamadığım için kaşlarımı çattım.

"Nasıl yani?"

"Bak şimdi." diyerek kenardaki plastik tabaktan bir kurabiye almış ve şezlongun üstüne, ortamıza koymuştu. "Bu senin beynin."

Dikkatle izlerken, Hyunjin aniden elini yumruk yapıp kurabiyenin üstüne sertçe vurmuş ve parçalara ayrılmasını sağlamıştı. Şok içinde ona baktık abimle. Manyak olduğunu biliyordum ama bu neydi şimdi?

"Bu da, Abel’ın senin beyninde kapladığı yer."

Abim bir kez daha gülmüş ve kafasını iki yana sallayarak ayaklarını uzatmıştı oturduğu şezlongda. Hyunjin'in dahiyane tespiti karşısında hayret içinde kalmıştım. Şu an parçalara ayrılmış kurabiye gerçekten benim beynimi temsil ediyordu.

"Şimdi, burada bir kaybeden gibi oturmak yerine, yengemizi düşman birliklerinin elinden kurtarmaya gidiyoruz. Hadi!"

Hyunjin ayağı kalkıp beni ve abimi çekiştirerek etkinlik alanına ilerledi. Ona ne kadar durmasını söylesem de nafile.

Bir yerde durduk.
"E hani nerede bunlar?"

Alex;
"Ben sizin yanınıza gelirken Ryujin ile lavaboya gitmişti Abel. Diğerlerini bilmiyorum."

Gözlerimi etrafta gezdirdim. Sonunda tanıdık iki sima görmüştüm. Abel ile Ryujin bize doğru geliyorlardı.

Ryujin;
"Neler yaptınız?"

"Bir festivalde ve yapılırsa o." diye yanıtladı Hyunjin.

Evet, aşk acısı çektik. Tam bir festival etkinliği.

Gözlerim Abel ile buluştu. Dakikalarca ona bakabilirdim burada. Tabi o sinir bozucu ses olmasaydı.

"Herkes buradaymış."

Seungmin ile Min Ho da gelmişti.

"Sonunda bir araya gelebildik tekrar. Ne yapalım? Gidelim mi?"

Min Ho'nun sorusuna karşılık Ryujin hızla kafasını iki yana salladı.

"Daha erken. Ama acıktım da. Bir şeyler yiyip devam edelim dolaşmaya."

Seungmin etrafa bir baktı.
"Buradaki yiyecekler pek sağlıklı değil. Yakınlarda bir restoranta gidelim, sonra geri geliriz buraya."

Biridiki yiyiciklir pik siğlikli diğil-

Aman ne yapıyorum ben ya!

Herkes bu fikri onayladı ve festival alanından çıktık. Restoranta gidip siparişlerimizi verdik. Yemekten sonra da elmalı turta sipariş ettik. O kadar güzeldi ki herkes bir tane daha sipariş etti. Yanımda oturan Hyunjin kulağıma fısıldadı çaktırmadan.

"Bu turtanın tarifini al."

"O niye?"

"Abel’a yaparsın, kız tavlamak için birebir."

"Gerizekalı."

Masada bir sohbet dönüyordu. Pek dinlemiyordum ama Ryujin'in cümleleri dikkatimi çekmişti.

"Seungmin ile görüşmeyeli gerçekten uzun zaman oldu. Liseden sonra daha bi' yakışıklı olmuşsun sanki?"

Seungmin gözlerini kıstı.
"Bana yürüyor musun sen?"

"Ne alakası var be? Hem ben seni Abel ile yakıştırıyorum."

Ben seni Abel ile yakıştırıyorum mu?

Sağımdaki abim ve solumdaki Hyunjin aynı anda bana baktılar tedirgin bir şekilde. Ben ise sinirle elimdeki çatalı sıkıyor, Abel’a bakıyordum.

Hyunjin yalandan öksürerek önüne döndü.
"Hayır, bence hiç yakışmıyorlar."

Ryujin, Hyunjin'e bakıp kaşlarını çattı. "Sana soran mı oldu?"

"Fikrini söyledin, ben de kendi fikrimi söylüyorum. Yakışmıyorlar."

Abel;
"Şu saçma konuyu kapatır mısınız?"

İçim hafif rahatlarken Ryujin dudaklarını büzüp Abel’a baktı.
"Kızdın mı? Ama liseden beri birçok kişi sizi yakıştırıyor zaten?"

Hay şansımı...

"Asosyalin tekiydim Ryujin, kim beni Seungmin ile yakıştırsın ki?"

Seungmin;
"Aynen. Hem kız arkadaşımla aramı sen yapmamış mıydın Ryujin? Nereden çıktı şimdi bu yakıştırma mevzusu?"

"Siz onunla ayrıldıktan sonra yakıştırmaya başladım zaten! Min Ho sen de bir şey söylesene, hatırlamıyor musun?"

Min Ho'ya baktık hepimiz. Reddetmesini umuyordum ama öyle olmadı. Hafifçe yutkundu Min Ho.

"Yani, tam olarak hatırlamıyorum ama... Sizin sevgili olduğunuzu sanan bir iki kişi vardı. Abel’ı asosyallikten kurtaracağını düşünüyorlardı Seungmin'in."

Gözlerimi kapattım. Daha fazlasını duymak istemiyordum. Duymak, bilmek... Elimdeki çatalı sıkmaktan avcumun içi acıyordu. Umurumda değildi ama.

Gözlerimi araladım. Onlar hala konuşurken artık bu kadarına katlanamayacağımı hissettim. Hızla masadan kalkıp restorantan çıktım arkamdan bağırmalarını umursamadan. Nereye gittiğimi bilmiyordum. Ayaklarım beni sahile götürdü sanki ben farkında olmadan. Biraz ötede etkinliklerle eğlenen gençler vardı, ama ben bu soğuk kumların üstünde şansıma nefret kusuyordum.

Onunla daha önce, daha doğru bir şekilde tanışmalıydım.

İnsanlar, onu başkaları ile yakıştırabilirlerdi. Ama benimle asla. Çünkü ben onun hayatını mahveden biriydim. Kimse, birini nefret ettiği biri ile yan yana düşünemezdi farklı bir şekilde. Ancak düşman gözüyle bakarlardı. Ateşle barut misali.

Akşam soğuğu bedenimi titretmiyordu bile. Çünkü içimdeki öfke ateşi çok büyüktü. Denizden gelen dalgaların sesi, insanların gülüşmeleri, uğultular. Tüm bu sesler arasında sadece bir kişinin o tatlı ses tonunu duyduğumda nefes alabilmiştim.

"Felix!"

Gelmişti...

Arkama dönüp ona baktım. Yüzündeki endişeli ifade ile biraz geride duruyordu. Hızla yanıma yaklaştı.

"Sorun ne?" sesinden akan korku ve endişe, benim kalbimdeki his ile aynıydı.

Diğerleri de gelmişlerdi. Uzaktan bizi izliyorlardı. Ne onlar, ne de burada bulunan tüm insanlar... Zerre umurumda değildi şu an.

"Felix, bir şey söyle. Neler oluyor?"

"Abel..."

"Efendim?"

Beklenti ile bakan gözlerine karşı tebessüm ettim buruk bir şekilde. Bu anı daha önce de yaşamamış mıydık? Benden cevap bekliyordu, ama ben onun karşısında cümlelerimi bir araya getiremiyordum.

İç çekerek kaşlarını çattı.
"Felix, ben bıktım artık. Bir sorun olduğu belli, ama sen sadece kaçmayı tercih ediyorsun. İki oldu bu! Eğer böyle yapmaya devam edeceksen... Artık yardım eli uzatmayacağım."

O ele ihtiyacım var, beni tutup bu çıkmazdan çekmene. Ama ben bunu sana nasıl söyleyeyim güzelim?

"Abel."
Birkaç adım diğerlerinden öne çıkan Seungmin'in sesi ile o tarafa baktık. Abel bakışlarını ondan alıp bana döndüğünde anlamıştım. Gidecekti. Onunla...

Bana pes etmiş bir ifade ile baktıktan sonra arkasını döndüğünde hızla bileğini tuttum. Tekrar gözlerimiz buluştu.

"Gitme."

Gözlerim hafiften dolduğu için, içimden küfür ettim kendime. Onu kaybetme korkusunun beni ağlamaya kadar götüreceğini bilmiyordum.

Yanağıma bir damla yaş süzülünce sinirli ifadesi silinmişti. Tamamen bana dönüp elini yanağıma götürdü ve sildi gözyaşını.

"Tamam, gitmiyorum. Buradayım."

O, yanımdan gitme dediğimi sanıyordu. Ben ise hayatımdan gitme diyordum. Başka bir sıkıntım olduğunu düşünüyordu. Ama benim tek derdim oydu.

Yanağımdaki elini tuttum, kalbime götürüp bastırdım. Hissediyor muydu bilmiyorum.

Boşta kalan elimi onun yanağında götürüp kafanı yana doğru eğdim, ve diğerlerinin izliyor olmasını takmadan dudaklarımı onunkilerle birleştirdim. Bu sefer hayal ya da rüya değildi. En gerçek benliğim ile öpüyordum sevdiğim kadını.





Son paragrafa bir yorum patlaması alırız diye düşünüyorum ;)

Luv u all!
🎮❤️❤️




Continue Reading

You'll Also Like

227K 23.8K 37
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
11.9K 1.8K 20
Bir dahi ile sevgili olduğumu fark etmeden iki ay geçirmiştim. Onu tanımadan önce uyumlu olduğumuzu sanardım, tanıdıktan sonra ise uyumun pek önemli...
23.9K 2.2K 11
Nasıl anlatılır? Çok yakınımda sanki, ama dokunmaya kalksam aramıza uçurumlar girecekmiş gibi hissediyorum. Çok uzak, ama bi' elini tutsam her şey ta...
7.2K 840 30
✨ K-POP dinliyor veya seviyor musun o zaman bu anket tam sana göre ✨ ☁️ Farklı çeşit sorular ☁️ 💓💓 💍TAMAMLANDI💍