nbr
×××
İnstagram Sohbeti
jeonggukjeon
konum
bir saatin var
taehyungkim
kurstayım
jeonggukjeon
bir saat, kim
×××
jk
"Pekala, ders çalışmak yerine burada ne halt yiyorum?"
"Düşündüm ve uzun süredir kavga etmediğimiz kanısına vardım. Seni dövesim geldi bu yüzden."
Elimdeki boks eldivenlerini ringin dışında duran Taehyung'a fırlattım. Rahatlıkla yakalamıştı. Halatı yukarı kaldırdım ve içeri girmesini buyur ettim. "Sen sıyırmışsın." dediğinde güldüm, "Benden aşağı kalır yanı olmayan birisinin bunu demesi, ironik."
Derin bir nefes aldı ve elinde tuttuğu eldivenlerle yukarı çıktı, vücudunu eğip bir ayağını ringin içine attı, ardından diğerini de atarak sırtını dikleştirdi.
Köşede, yerde duran bandajı gösterdim ona, "Sarmanı öneririm." dememle kafa salladı. Alıp önümde biterek bana uzattı, "Nasıl yapılır bilmiyorum."
Yüzümü ekşittim ve sertçe elinden çekip bandajı sarmaya başladım. Üzerime yalnızca bol, siyah bir atlet giymiştim, göğüs uçlarım gözüküyordu ve Taehyung'un odağıydılar elini sararken, güldüm.
"Fazla kaslısın Jeon."
Tebessüm ettim. "Hepsi senin için." dediğimde yanlış anlamış olacak, kaşlarını çattı. "Daha güçlü vurarak canının yanması yani. Umuda kapılma hemen."
"Gözümde aptal bir ergensin."
"Ve bu ergen az sonra canına okuyacak." dediğimde sinsice kıvırdı dudaklarını, "Sabırsızlıkla bekliyorum."
Bandajı sarmayı bitirmemin ardından arkamı dönüp yerdeki eldivenlerimi taktım. Ayağa kalktığım, geri yönümü çevirdiğim gibi yanağıma kuvvetli bir yumruk yemem bir oldu.
Hırıltıyla halatlara doğru afalladım, sekip geri ringe düştüm. Boş anımdan faydalanmıştı, sinir alevleri fokur fokur kaynamaya başladı içimde.
Üzerine doğru ivmelenerek bu sefer ben yumruğumu geçirdim yanağına. Başı geriye düştü, pozisyonumu aldım, savunmaya geçtim ve güldüm ona. "Biliyor musun?" dedikten sonra bu sefer öbür yanağına zevkle, hiddetle vurdum. "Yarın doğum günüm."
Geriye doğru düştü, kendine geldikten sonra savunur şekilde olmama rağmen tam burnuma bir tane geçirmişti. "Sevgilinden aldım haberi."
Ona vurmaya yeltendim, yapamadım. Koluyla engelledi beni. "Boksu nereden biliyorsun lan sen?" diye şaşkınlık ve öfkenin harmanlanmış haliyle sordum. Gülümsedi, yanağıma bir boks torbasıymışım gibi vurdu. Sertti, eldivenin çıkardığı tok sesi duydum. Hatta canım yanmıştı.
"Bildiğimden değil," dedi ve bu seferinde ben burnuna geçirdim. Başı geriye savruldu, hemen çekidüzen verdi kendine. "Sana ayak uyduruyorum."
Ringin içinde oradan oraya kendimizi savunur pozisyonda yürüyor, yerlerimizi değiştiriyorduk. En üstüne kadar geldiğimizde tekrar burnuma vurdu, üst bedenim yana düştü, öyle acımıştı ki canım. İntikamın getirdiği uyuşukluk tüm uzuvlarımı ele geçiriyor, saldırı mekanizmamı aktifleştiriyordu.
Belim bükülmüş, yere bakarken burnumdan akan bir damla kan süzüldü zemine. Kolumla silip ansızın kalktım ve boşluğundan faydanarak dudağına amansız bir yumruk geçirdim, kendimi kontrol edememiştim, kanattığıma bir hayli emindim.
"Sikeyim seni!" diye bağırarak dudağını yaladı, akan kanı diliyle emmiş, ağzının içine yollamıştı. Dudaklarına dikkat kesilmiştim, burnuma tekrar vurdu. Kırmaktı herhalde amacı.
"Yarın Jimin'i sarhoş edip..." diyerek ellerim yüzümü korurken, ringin ortasına yürüdük. Ölüm tehditleriyle kaplanmış vahşi bakışlarımız asla ayrılmıyor, 'Bu ringten canlı çıkamayacaksın.' diyordu adeta. "Yoongi ile seviştireceğim."
Yumruk atmaya çalıştı, aşağıya eğilerek etkisizleştirdim onu. Ağzımı yaya yaya gülümsedim. "Jimin sarhoşken seni aldattığını öğrenirse, üzülür." Nefes nefese, kan ter içinde kalmıştık. Boks yorucuydu, seks yapmak gibi.
Gözlerimi kıstım, avımmışçasına baktım esmere ve hoyrat bir yumruk attım. "Keşke umrumda olsaydı."
"Seni döve döve öldürmek istiyorum Jeon."
"Boş boş konuşup duruyorsun. Spor yapıyoruz şurada."
"Cehennemin içinden çıkagelmiş bir canavarsın."
"Edebiyat yapmaya başladın yine. Yorma zihnimi."
Tam yanağıma hırpalayıcı bir yumruk attı, öngöremediğimden kaçamamıştım. Suratım deli gibi yanıyor, burnumdan kanlar belki de oluk oluk akıyordu. Bu yüzden dişlerimi gıcırdatarak burnumu çektim, ona bir düşman asker misali baktıktan sonra tam yüzünün ortasına kırıcı bir yumruk attım. Acıyla bağırdı, "Ne var biliyor musun?" dedikten sonra vurmaya yeltendi, yana attım kendimi. Amacını gerçekleştiremediğinden zıvanadan çıktığını gördüm.
"Sikerler bu boks eldivenlerini." diyerek çıkardı elinden. Kaşlarımı kaldırıp ne yaptığını anlamaya çalıştım. "Çıkar hadi. Kolaysa çıplak yumruklar savur."
"Hile yapıyorsun." Bu konuda ondan kötü olduğumu biliyordu.
"Korktun mu yoksa? Koca sikli bebek korktu ha?"
"Ağzına sıçarım senin." diyerek hızla eldivenleri çıkardım ve alelade bir yere fırlatıverdim.
Üzerine koştum ve göğsünden ittim. En çok beklemediği şeyi yaparak şok geçirttim ona, dudaklarına kapandım. Donakalmıştı, karşılık verememişti. Kanın kuruduğu alt dudağını emiyor, dilimle yalamayı ihmal etmiyordum. Dolgun üst dudağına geçtikten sonra gülümsedim. Bittin sen, diye düşünerek saniyeler içinde geriye çekildim ve yumruk attım dudaklarına.
Halatlara çarptı sırtı afallayarak. İrislerine baktım, zifiri siyahlardı, lâkin asla korkutmadılar beni, zevkten kaynaklanan bir koyuluk olduğunun farkındaydım. Ansızın üzerime yürüdü ve zaten kanlar içinde olan burnuma yaptığı vuruşla çığlık attım. "Neden böylesin!" diye bağırdı bana ben geriye düşmüş, burnumdan akan kanı silerken.
"İlkelsin! Sanki tüm maymunlar insana evrimleşmiş de, bir sen kalmışsın! Narsist bir mağara adamısın! Duvarlarına resimler de çiziyor musun, hayvanları avlayıp çiğ çiğ etini yiyor musun, ateş görünce garipsiyor musun!"
"Ne?" dememle göğsümden itti beni. Betim benzim atmış, yutkunmuştum, söylemlerini anlamıyordum. "Daha önce kimseyi sevdin mi Jeongguk? Aile üyeleri dahil?"
"A-Ailemi seviyorum." dememle histerik bir kahkaha attı, "Siktir oradan. Senin götünü kaldırmasalar, şımartmasalar hâlâ sever misin onları?" Cevap vermedim. Bir daha itti göğsümden.
Hayır. Sevmem. Tek önemli olan şey kendi çıkarım.
"Çünkü bilmiyorsun Jeongguk. Bir arkadaşını sevmeyi bilmiyorsun, değer vermeyi bilmiyorsun. Hayat senin için oyundan ibaret, savaşır ve kazanırsın, başka bir amaç gütmüyorsun. Söyle, ne yapacaksın büyüyünce? Ailenin şirketi yok, ne işi yapacaksın? Hadi onu da geçtim, on yıl sonra benim gibi bir seks arkadaşı bulup, bu sefer de onunla mı böyle maceralara atılacaksın? Otuz yaşına geldiğinde? Seks, seks, seks; sikin kuruyuncaya dek seks mi yapacaksın? Söylesene lan! "
Ne yapacağım? Nereye kadar böyle devam edeceğim?
Bilmiyorum Taehyung.
"Doğru düzgün arkadaşların yok, hepsi birbirinden beter. O havalı, kralı olduğun lise ortamının bitmesine iki ay kaldı Jeongguk. İki ay sonra sınava gireceğiz, her şey son bulacak. Hormonlarınla aranda geçen bu savaş sonsuza kadar sürecek mi cidden? Özel bir üniversiteye gittin, masabaşı bir iş buldun ve ne? Sonra ne? Ömrünün sonuna kadar duygusuz bir biçimde boş boş çalışıp sonra ölecek misin? Hayatında başarmak istediğin bir şey yok, hedefin yok, hayallerin yok, neden biliyor musun?" dediğinde başımdan aşağı kaynar sular döküldü. Ağzımı açmadan, transa girmişçesine onun öfkeyle kudurmasını, içini dökmesini izliyordum.
"Çünkü şu anlık istediğin her şeye sahipsin Jeongguk, her zaman harikasın, her zaman en iyisisin. Ailenin sana empoze ettiği şeyler, seni hissizleştirmiş, bir dağ var ve sen tepesinde yalnız başınasın, aşağıdaki insanlara küçümseyerek baksan da tüm o insanlar senden daha mutlu. Onlar üzülmeyi biliyor çünkü; ağlamayı, gururunun kırılmasını, başarmak için denemeyi, yorulmayı, çabalamayı, acı çekmeyi, sefalet içinde sürünmeyi biliyorlar. Söylesene hiç ağladın mı sen?"
Hayır Taehyung, sadece sekste.
Yutkundum. Vücudum kilitlendi, beni göğsümden itip dururken karşılık veremiyordum, hareket yeteneğimi, nefes alma yeteneğimi kaybetmiştim sanki.
"Yaşamın kötü yönlerini bilmezsen, iyi yönünün iyi olduğunu da bilmezsin. Çocuğa ayda bir çikolata verirsen, sevinir, değerini bilir, tadını çıkara çıkara yer. Lâkin her gün çikolata yiyen bir çocuğa tekrardan o çikolatayı verirsen umrunda bile olmaz, hatta aksine, yeni tadlar arar. Ancak Jeongguk, zaten her tadı tatmış. Şimdi sen bu çocuğu nasıl mutlu edersin? "
Ben bilmiyorum... Bilmiyorum.
Daha fazla gözlerine bakamazdım, yere baktım. Kendimi ağlayacak gibi hisdediyor, kulaklarımda bozuk bir plak dönüyordu.
"Anlıyor musun beni? Seni istemediğimde üzülmedin, peşimden koştun. Üzülmek gibi bir terim yok senin sözlüğünde çünkü. Ya kazanırsın, ya kazanırsın. Bir kereliğine Jeongguk," dedi ve zemine düşmüş bakışlarımı çenemden tutup başımı kaldırarak parıl parıl parıldayan gözlerine sabitledi. "Bir kereliğine de olsa kaybetsen, belki de tüm bu kalpsizliğinin sonu gelir."
"Asla!" diye bağırdım. "Asla kaybetmeyeceğim!"
"O zaman bırak da, sana insan olmayı öğreteyim."
İnsan olmak. Uzak olduğum bir kavram.
"Bırak da sana ağlamayı öğreteyim, başkasının adına mutlu olmayı öğreteyim, karşındakinin kalbini kırınca üzülmeyi öğreteyim, hayal kurmayı öğreteyim, kibar olmayı öğreteyim...." diyerek santimler bıraktı aramızda. Şimşek çakıyordu ela irislerinde. "Empati yapmayı öğreteyim, sahip olduklarının değerini bilmeyi öğreteyim. Bırak, bırak sana... "
Dudaklarıma tatlı bir buse kondurdu, incecik parmakları vurduğundan dolayı kızaran yanağımda naiflikle, okşarcasına gezerken, merhem olmuştu dokunuşları. Midem tuhaflaştı, yandı sanki. Yutkundum.
"...Sevmeyi öğreteyim,"
Usulca küçük bir buse kondurdu bu seferinde yanağıma. Yumuşacık dudakları değdiği yanağımda yayıldı, tüm uzuvlarımda öpücüğünün sıcaklığını hissettim. Ritimleri hızlanan kalbim, yavaşlamıştı. Bırakamadım tuttuğum nefesimi, öleyazmıştım, lâkin henüz istemiyordum ölmek. Keskin bakışları eritmişti beni demir misali.
Gülümsemeye çabaladı.
"Sevilme hissini öğreteyim."
×××