Vampirler
Desmodus - Damon'un iyi olan ikizi
Damon - kötü birisi ve vampir sürüsü var (ikisi de 178 yaşında)
Liam- Damon'un dönüştürdüğü vampir
Kurt adamlar
Namjoon- alfa
Jin- alfa
Jimin- alfa
Jungkook - alfa
Taehyung - omega
Hoseok - beta
Yugyeom - alfa
Yoongi - alfa
Deucalion - kör ve alfa sürüsünün lideri
Gelişen olaylar
Jungkook, en başında Taehyung'u yaralıyor daha sonra durumu kötüleşince evine getiriyor. Bir cadının büyüsü yüzünden ikiside bir anda birbirlerine aşık oluyorlar. Büyü olduğu anlaşılınca birbirlerinden kısa bir an için nefret ediyorlar. Lakin bir şey onları kendilerine daha da yakınlaştırıyor. Cadı onların ruh eşi gibi olduklarını öne sürüyor. Liam, Taehyung'tan hoşlanıyor ve onu öpmeye çalışıyor fakat Jin onu kurtarıyor. Desmodus'a da Deucalion'dan kaçıp evlerine sığınıyor.
Desmodus'un geneli kurtlardan ve dönüştürmeyi tercih etmediğinden biraz vampirden oluşan bir sürü sü var. Boyd ve Erica kurt adam oldukları hâlde kaçırıldı ve Desmodus geriye kalan sürüdeki kurtlarla (Peter ve Isaac) dört aydır onları arıyor.
Çok kısa bazı olayları atladığım özet bu kadar. Gerisini biliyorsunuz anlatmaya bile gerek yok.
.....
Uzun zamandır düşünüyorum bu zamana kadar kendim için ne yaptığımı? Aileme kendimi kanıtlamak için verdiğim mücadeleye yenik düştüm mü? Babamın gurur duyabileceği bir evlat oldum mu? Her zaman başarı, babamın benim hakkımdaki düşünceleriydi çünkü en büyük hataların içinde kaynadım ben. Babama yetersiz olmadığımı kanıtlama isteğim beni kör etmişti. Düşünebilen her canlı doyumsuz bir şekilde kendini kanıtlamak istiyordu, bencilce. Uyum sağlamada en büyük problemi safkan soyunundan geldiğim hâlde ben yaşıyordum. Vücudumda sonsuza dek kalacak olan bu ay dövmesi hak ediyor mu böyle birisini? Ben diğer omegalar gibi bir kraliçe olabilir miyim? Yetersiz...
Yetersizim, ben. Ailemi üzdüm.
Kafamda sürekli var olan bu anılar, gitgide koca bir yük gibi oturdu ve aklımı çelmeye başladı. En başta bile size anlatmak istediğim problem bu değil miydi zaten? Büyük bir hata sonucu kendisini hem affettirmeye hemde kanıtlamaya çalışan bir omegaydım. Bu kanıtlama arzum içimde öyle büyüyor ki aptalca şeyler yaptırıyordu bana. Gururumu kıran birisinden hoşlandım ve günden güne bir cam kırığı gibi parçalarına ayrıldım. Ben ayakta duran olmalıyım ve asla birisine aşık olmamalıyım. Herkes için yetersizim, tehlikeliyim.
Hayatımda defalarca görüp adını bile bilmediğim tesisat aletiyle bankanın kapısınsaki kilidin zincirini kırarak açtım ve sesin ıssız yerde ansızın kulakları sağır eden gök gürültüsü gibi düşüşünü yüzümü buruşturarak izledim. Planı ertesi gün için ayarlamıştık ama dolunay bugündü. Vakit kaybetmek aptallık olurdu. İliklerime kadar hissettiğim kanımda dolaşan Tanrıça Artemis'in ilahi gücü, kurdumu güçendirip sararken göğsümü pençeliyordu. Özgürleşmesine izin vermem için beni kışkırtıyor ve uluyordu. Kurtlarımız dolunay zamanı daha güçlü olurlardı ve kana daha eğilimlilerdi. Pençelerimi çıkartıp ağır ve uzun kapıyı yavaşça ittim. Sürtünme sesi kalbimin daha da hızlanmasına sebep olurken yakalanma ihtimalinin endişesi içimde yer ediyordu.
"Hadi Taehyung, oyalanma." Konuşmam havada buhar oluşturmuştu. üzerime kaban giyip atkıyla bere takmıştım hasta olmamak için. Kış kapıya dayanmıştı her zamanki gibi. Kendimi uyardıktan sonra yavaşça etrafı izleyerek içeri girdim. Düşmüş masalar, kesilmiş kablolar, dağılmış kâğıtlar, çerçeve ve daha fazlası etraftayken buranın nasıl bu kadar dağıldığını düşünüyordum. Tıpkı zengin fayans ve duvar sanatının olduğu yerde ölümüne savaşılmış gibi duruyordu. Yerdeki pençe izine bakıp eğilerek dokunduğunda bunun ayak pençesi olduğunu hissetmiştim. Kurdum o kadar tetikteydi ki her an bir saldırı olacak ihtimali yüzünden etrafı dinliyor ve kalp seslerini kontrol ediyordum. Yavaşça kalktım ve yürümeye devam ettim.
Buraya tek başıma gelmek akıl kârı değildi. Diğerleri evde uyurken ya da başka bir plan yaparken Erica ve Boyd'u bir an önce çıkartmam gerekiyordu. İksioni de daha önce görmüştüm. Erica bir zamanlar bizim okuldaydı. İlk başta herkes onu ezik birisi olarak görürdü ve zorbalar onunla uğraşırdı. Hastalığı yüzünden titriyor, korkuyor, ataklar geçiriyordu ve en önemlisi de havaleleri oluyordu. Bir gün revire alındı ve bir anda aynı gün içinde eski bol kıyafetleri bir kenarda durup mini şort, deri ceket, siyah topuklular ve beyaz v yaka tişörtle geri dönmüştü. Makyaj ve saçtan bahsetmiyorum bile.
Neden yardım istemediğimi bilmiyordum. Sanırım... sinirliydim. Duygularımı bir türlü anlayamıyordum. Ruhumla kurdumun çelişme ihtimali korkutuyordu. En kısa zamanda bu sorun çözüldüğünde şamanlara görünmem gerekiyordu.
Koridorun ortasında yavaşça ve gergince pençelerimi her an saldırı olacakmış gibi önümde tutarken yabancı birinin iki eliyle kolumdan tutup dönderilmem bir oldu. Yumruk attığım sırada ön koluyla engelledi. (bilek ile dirsek arasına denir.) Diğer kolumla sertçe yumruk atarken tekrar beni diğer ön koluyla engelleyip duvara sertçe yapıştırdığında direnmek adına tekrar onu iterek birkaç adım atabildim fakat tekrar duvara yapıştırılmamla son buldu. Aralık kalan kısımdan yayılan ay ışığı yüzünü görmemi sağladığında şaşırmıştım.
"Bayan Morrell?" Dedim fısıltıyla. Kendisi bizim rehberlik hocamızdı ve oldukça yorgun görünüyordu. Afrikalı insanlar gibiydi ve oldukça iyi bir dinleyiciydi. O da benim ses tonuma uyarak konuştuğunda soğuk havaya sıcak nefesi buhar olarak karıştı.
"Çeneni kapat ve beni dinle. Neye bulaştığın hakkında bir fikrin yok. Saklanmak için 20 saniyen var."
"Ne yapıyorsun?" Dediklerini umursamadım. Kurtadam olduğumu öğrendiği hâlde bunu o kadar normal karşılıyordu ki aklî dengesini sormak durumunda kaldım. Gecenin bu saatinde burada bana ne diye akıl veriyordu? Bizden haberi en başından beridir nasıl vardı?
Güzel gözlemleyici olduğu kesindi ama bu yıl dışında çok kontrollüydük.
"Depoya gir ve kapıyı kilitle. Kavga başlayınca çık." Emrivaki cümleleri bir kenara dursun. Hâlâ ne olduğunu anlamıyordum. Kafam koca bir soru işaretine dönmüştü. Buraya gelme amacım bambaşkaydı. Onun burada ne işi vardı?
"Ne kavgası?" garipçe bakışlae ve sessizce konuşmaya devam ettiğimde gergijce etrafı kontrol etti. Kalbi benimkisinden daha da hızlı atarken her an birisine yakalanma ihtimalimizi hatırlamak beni de huzursuzlaştırmıştı.
"Duyacaksın. Şimdi git!" O elini yakamdan çekip gider gitmez hızla hemen yanımda duran depoya girdim ve telefonumun fenerini yakıp yavaşça kapıyı kitledim. Çok hızlı nefes alıp veriyordum ve kalbimin yerinden çıkacak gibi olması çok tehlikeliydi.
Lambanın düğmesine basıp defalarca kez yakmayı denedim fakat çalışmıyordu. Duyduğum biraz uzaktaki birçok kişiye ait olan adım sesleriyle hızla feneri kendime bastırıp ışığı kendimce dökerken herhangi bir ihtimale karşı yere koca bidondali amonyağı döktüm. Hafif sesi yavaşça kapıya döküldüğü sırada kapının önünden geçen kişinin etrafı dinleyip kimse olmadığını anlayarak gitmesini adımlarının gölgesinden anlamıştım.
Kalbimin sesini duymamaları benim için büyük bir avantajdı. Kim olduklarını çok merak ediyordum. Telefonumu dişlerimin arasında tutup üzerime geçirdiğim kabanı çıkartıp kapının altındaki zemine atıp kimyasal sıvının odadan çıkmasını engelledim. En ufak bir durumda her şeyi yakabilirdim çünkü amonyak oldukça güçlü bir asitti.
Sonunda nefesimi kontrol altına aldığımda deponun çok pis koktuğunu fark ettim ve bir türlü normale dönmeyen çatık kaşlarımla feneri deponun içinde gezdirmeye başladım. Raflarda ne olduğunu anlamadığım bir sürü saçma sapan şeyler vardı. Kesilmiş kablolar, çiviler, pense gibi tesisat aletleri vs. Vardı.
Bir anda köşede gördüğum şeyle çığlık atmamak için elimi ağzıma getirdim korkuyla. Kalbim göğüs kafesimi delerken yüreğim ağzıma gelmişti. Ben.... erica'yı buldum.
***
Jin'in ağzından...
"Kontrol sende, değil mi?" Yorganda seksi bir hareketle yuvarlanıp kendi tarafıma geçip ona doğru sırnaştım. onun sınırlarını zorlamak neyi hoş bulup bulmadığını bilmek istiyordum, keşfetmek... Beni belimden tutup kendine daha da çektiğinde içimdeki inkar edemeyeceğim yoğun duygular nedeniyle sırıttım. Oldukça nettim: onu istedim ve aldım. Her zamanki istediğimi elde edebilecek mükemmel kabileyetim.
"Kontrol her zaman bendeydi, Namjoon. Asıl sen kontrolü kaybedecek gibi duruyorsun."
"Ay beni etkilemez. Bu her zaman böyleydi."
"Şu an kurdum kana susayacak gibi bir hâle giriyor." Dediğimde saçımı okşamaya başladı ve üzerimi örttü. Alfalarda kontrol ve irade olduğu için bu kadar kolay dönüşmüyorduk ama yine de güçlü ve kana susamış gibi aç dururduk dolunayda.
"Anlamıyorum."
"Neyi?" Diyerek boynuna getirdiğim kafamı kaldırıp ona baktım.
"Çok uykum var." Diyerek yan komodinin üzerindeki topu alıp lambanın düğmesine doğru çevik bir hareketle fırlattı. Işıklar kapanınca bana sıkıca sarıldı ve kokusu etrafımı sardığında kurdum huzurla doldu. Onunda en az benim kadar ilgi istediği belliydi ama ondan bu ilgiyi almak neredeyse imkansızdı. Bu aralar fazlasıyla tuhaf davranıyordu. Sorun neydi acaba? Dolgun ve yumuşak ola dudağına yaklaşıp masum bir öpücük kondurup sarılarak sıcaklığında uyuyakaldım.
***
İki bölüm olduğu için kısa olmaları normal. Boş bir bölüm olmasın diye bol bol foto koydum.
Önceki bölüm 1582 kelime bu da 1287 Toplam diğer bölümlerin sayısı kadar ediyor. Bu kadar kısa olması doymanızı engelledi biliyorum. En kısa zamanda bir bölüm daha atarım
İyi geceler 💕💕