I'd hold you as the water rushes in
If I could dance with you again
I'd kiss you as the lights went out
Swaying as the room burned down
I'd hold you as the water rushes in
Draco o kadar gergin hissediyordu ki herkesin heyecanla kıpırdandığı yerde o korkuyla kıpırdanıyordu. Harry az önce diğer şampiyonlarla beraber labirente girmişti.
Girmeden önce yaptıkları uyarı yüzünden Draco o kadar endişelenmişti ki kimseyi umursamadan gidip Harry'e sarılmıştı. Sabahtan beri içinde garip bir his vardı. Harry'e bir şey olmasından çok korkuyordu.
Labirentin üstünde bir ışık belirince Draco endişeyle ayağa kalktı. Bunun anlamını biliyordu, birine bir şey olduğu kesindi. Pansy onu hafifçe kolundan çekip yeniden oturmasını sağlayınca arkadaşına dönemedi bile. Tüm dikkatini labirentten çıkacak kişiye vermişti.
"Canım endişeni anlıyorum ama onun başına bir şey gelmeyeceğini anlaman lazım. Gördüğün gibi, eğer zor durumda kalırsa onu kurtaracaklar." Pansy gözlerini Fleur'a dikmiş Draco'nun koluna sarılıp konuşunca Draco yutkundu.
"Onun adını buraya boşuna koymuş olamazlar Pansy. Babamın birkaç gündür kolundaki izi sızlıyormuş. Neler olduğunu bilmiyorum ve o çıkana kadar rahat edemeyeceğim."
"Benim babam da aynı şeyi söylüyor." dedi Blaise endişeyle. Bir yandan da kimsenin onları duymadığına emin olmaya çalışıyordu. "Dönebilir mi sizce? Bunun ihtimali olmadığını sanıyordum ama şu an şüpheleniyorum."
"Dönemez Blaise! En azından şu an. Harry oradayken dönerse neler olur bilemiyorum." Pansy de biraz endişelenince Draco kaşlarını çattı. "Belki de bu yüzden oradadır."
"Ne demeye çalışıyorsun?" Pansy ve Blaise aynı anda sorunca Draco onlara cevap vermeden heyecanla Harry'i destekleyen Gryffindor kısmına doğru ilerledi. Hermione ve Ron'u görünce onların omuzlarına dokunup irkilerek ona bakmalarını sağladı.
"Harry oraya girmeden önce benden başkasıyla konuştu mu Weasley?" diye sorunca Ron onun endişeli ifadesini anlamaya çalıştığı için onun yerine Hermione cevap verdi. "Hayır, bir tek bizimle ve seninle konuştu."
"Görev hakkında birisiyle konuştu mu peki? Orada hangi büyülerin işine yarayacağını ona Dumbledore söylemiş olamaz." Draco'nun endişesi şimdi onlara yansıyınca Ron "Moody ona yardım ediyordu." diye yanıtladı. "Diğer görevlerde de yardım etmişti, şimdi de yardım etti."
"Başkasına etmedi ama değil mi?" Draco iyice endişelenmeye başlıyordu. Annesi ona yazdığı mektupta Draco'ya, Harry'e dikkat etmesi gerektiğini söyleyip babasının izinden bahsetmişti. Bu zaten Draco'yu yeterince korkutmuştu ve şimdi Harry oradayken bir şey olursa onu koruyamayacağını bilmek kendisini daha da korkutuyordu.
"Etmedi. Ne anlatmaya çalışıyorsun Draco?" Hermione de endişeli bir şekilde sorunca yanlarına Pansy ve Blaise de gelmişti. Ron onlara göz devirecek kadar sinir olamamıştı bile. Aklı şu an Malfoy yüzünden arkadaşındaydı.
"Okula gelişinin ilk senesinde sadece Harry'e yardım etmesi garip değil mi? Tüm görevleri başarması için onunla konuşması. Diğer profesörlerin hiçbiri bunu yapmamıştı. Ayrıca ilk dersimizi hatırlamıyor musunuz? Hayatta kalan tek kişi derken iğrenç gözleriyle Harry'e ne kadar garip bakmıştı."
"Doğru söylüyorsun." dedi Ron ilk defa onu onaylayarak. Hermione ve Pansy de birbirine bakıp endişeyle önlerine dönmüşlerdi. "Ne yapacağız? Harry oraya girdi bir kere."
"Siz gidip Moody'i bulun. Ne olursa olsun gözünüzü ayırmayın." dedi Draco Pansy ve Blaise'e doğru. "Siz de Dumbledore ile konuşun. Bize inanmaz ama size inanabilir." deyip Hermione ve Ron'a baktığı an Harry ve Cedric oradan çıkmıştı.
Herkes sevinçle ayağa kalktığı an Draco Harry'de bir tuhaflık olduğunu anlayıp endişeyle ona doğru yürümeye başladı. Diğerlerine de arkasını dönüp "Gidin!" diye bağırınca hepsi onun dediği şeyi yapıp ilerlemeye başladı.
Harry ise Cedric'in cansız bedeninin önüne eğilmiş ağlayıp duruyordu. Kendisi yüzünden birisi ölmüştü. Bunların yanında bir de Voldemort dönmüştü. Kendisi sayesinde dönmüştü.
Her şeyi berbat eden biriydi. Önündeki cansız beden, birkaç dakika önce kulaklarında yankılanan iğrenç ses bunların kanıtıydı. Gözlerindeki yaşlardan artık Cedric'in bedenini göremezken birinin onu kendisine çektiğini hissedip Draco'ya sarıldı. Kim olduğunu anlaması için görmesine gerek yoktu. Onu böyle sıkıca saran tek kişi Draco'ydu.
Draco'nun omzunda hıçkararak ağlarken Draco da gözlerinin dolmaması için büyük bir çaba harcıyordu. Yavaşça Harry'nin saçlarını okşamaya başladı. Cedric'e baktıkça Harry'e bir şey olmadığı için içinden evrene teşekkürlerini iletiyordu.
"Senin suçun değildi güzelim." Draco onun kulağına doğru fısıldayınca Harry daha da ağlamaya başladı. "Benim yüzümdendi. Öldü, o öldü Draco. Benim gözlerimin önünde hem de."
"Biliyorum." Draco onun saçlarına ufak öpücükler kondurarak Harry'nin yaşlarının omzunu ıslatmasına izin verdi. Harry onun kazağını öyle sıkı tutuyor, o kadar çaresiz hissediyordu ki Draco olmasaydı ne yapacağını bilmiyordu.
"O döndü. Voldemort döndü. S-senin baban da oradaydı." Harry'nin ağlamaktan sesi kısılmasına rağmen söyledikleri sanki Draco'ya o bağırıyormuş gibi net ulaşmıştı. Draco'nun da gözleri dolunca Harry kafasını biraz da bağırışların olduğu yere doğru çevirdi.
Draco'ya sarılırken bunları duymamıştı bile ama şimdi herkes ona daha da nefretle bakıyor, Cedric için ağlıyor ya da neler olduğunu anlamayıp tartışıyorlardı. Draco onun daha da etkilendiğini anlayınca yüzünden tutup kendisine çevirdi.
"Bencilce olacak ama sana bir şey olmadığı için ne kadar mutluyum anlatamam. Onların dediğinin bir önemi olmayacak Harry. Sen kimseye zarar verebilecek birisi değilsin. Sana inanmalarını bekleme. Adını koymadığına bile inanmayanlar onun döndüğünü söylediğinde inanmayacaklar."
Draco sanki hala ona bir şey olabilirmiş de korumak istermiş gibi Harry'i tekrardan kendine çekerken bir yandan da gözleriyle Dumbledore'u aradı. Ortalıklarda yoktu, bu da demek oluyordu ki Ron ve Hermione başarmıştı.
"Sen inanacaksın." Harry yorgunlukla fısıldayınca Draco onun yüzünü okşamaya başladı. Bir yandan da, istemsizce onun gözlerinden dökülen yaşları siliyordu. "Ben inanacağım evet. Her zaman, ne olursa olsun sana inanacağım."
Harry bunca yaşanmış şeye rağmen hafifçe gülümsemeyi başarınca Draco onun yaşlarının üstüne öpücükler kondurdu. Harry gözlerini kapatmış bir şekilde onun öpücükleriyle daha da iyi hissetmeye çalışıyordu.
Draco sanki her öpücüğünde başka şeyler anlatıyor gibiydi. Dudaklarıyla bunların onun bir suçu olmadığını söylüyor gibiydi. Gözlerini araladığında Draco'nun sarı, parlak saçlarını görüp yavaşça ellerini onun saçlarına çıkartarak ilgiyle okşadı.
"Senin babanın yanına dönmene izin veremem." diye fısıldadığı an Draco'nun dolu gözleri Harry'nin ağlamaktan kızarmış, daha da belirginleşmiş yeşil gözleriyle buluşmuştu.
"Ben de sana bir şey olmasına izin veremem. O döndüğüne göre bundan sonra hiç güvende olmayacaksın." Draco da fısıldayarak cevap vermişti. Onca bağırış, tartışma, ağlama sesleri ikisinin en ufak bir fısıldayışıyla bile kayboluyor gibiydi. Harry bir tek onu görüyor, onu duyuyordu.
"Biliyorum. Senin de dediğin gibi, ben de sana bir şey olmasına izin veremem. Lütfen anla beni, o eve dönmeni istemiyorum Draco, gördüklerimden s-sonra seni ona bırakamam."
Harry tekrardan dolan gözlerini kaçırınca Draco'nun asasıyla kolundaki yarayı iyileştirdiğini görüp gülümsedi. "Bırakma Potter. Ben de seni bırakmayacağım."
"Yani gitmeyeceksin." Harry merakla ona bakınca Draco onun alnına bir öpücük bıraktı. "Gitmeyeceğim. Hepsinin üstesinden geleceğiz, yanında olmazsam seni koruyamam."
Harry onun söylediklerinden sonra tekrardan sıkıca sevgilisine sarıldı. Onun kollarından hiç ayrılmak istemiyordu bile. Bundan sonra her şeyin değişeceğini anlamıştı. Değişecekse bile Draco yanındayken değişsin istiyordu.
"Yanımda olmasan bile yanımdaymış gibi hissettiriyorsun zaten."
Filmde de böyle olabilirdi