Bölüm Şarkısı: Sture Zetterberg - One Of Those Things
• • •
İki küçük çocuk ile ilgilenmenin hiddetli bir iş olduğunu söylemekte bir sakınca görmüyordu Sidelya. Yani bir süreliğine Talia ve Atlas'a baktığı için söylemekte sakınca görmüyordu.
Alina'nın gözlerini bir saniye bile çocuklarının üzerinden ayırmadan sürekli onların peşinde dolaşmasına şaşmamalıydı. Yine de Talia ve Atlas ile geçirdiği her dakika kendini enerjik hissediyordu Sidelya ve küçük çocuklar konusunda ilerleme kaydettiğini hissediyordu.
Ayrıca burada kaldıkları süre boyunca birlikte çok güzel vakit geçirmişlerdi ve bu hiç kimse ve hiçbir şeyin şaşırtamadığı Egemen Akmaner'i bile şaşırtmıştı.
"Talia ve Atlas sana bayıldılar, inanabiliyor musun?"
"Evet, inanabiliyorum. Çocuklar beni sever."
"Beni sevdiklerini sanıyordum. Onlara her yıl inanılmaz hediyeler alıyordum."
"Evet ama beni olduğum kişi sebebiyle seviyorlar."
Egemen güldü ve kahkahası istediğinden daha neşeli çıktı. "Buna neden şaşırmadım acaba?"
Sidelya kendisinden beklenmeyecek derecede düşünceli görünüyordu. "Egemen..." dedi. İsmini ilk defa söylüyor değildi ama bundan kaçındığını biliyordu Egemen. "Bu çok saçma. Birlikte bu planı sürdüreceksek bilmiyormuşum gibi davranamazsın."
"Neyi bilmiyormuşsun gibi?"
"Seni. Kim olduğunu. Ne istediğini."
"Nereden çıktı bu şimdi?"
Sidelya çok gergin görünüyordu; alt dudağını ısırıyordu. "Bunu gerçekten istiyor musun? Evlenmeyi ve belki..."
"Belki ne?"
"Çocuk sahibi olmayı?"
"Bu bir şey değiştirmeyecek..."
"Değiştirmeyecek mi?"
"Bak, bu beni ilgilendirir."
"Haklısın ama bunu birlikte yapmamız gerektiğini söyledin. Yani artık beni de ilgilendirir."
Egemen çenesini kapalı tuttu. Gitmeliydi. Herhangi bir yere. Sidelya'dan uzaklaşmaya ihtiyacı vardı. Ama Sidelya'nın sözleri onu o kadar tüketmişti ki ayağa kalkabileceğinden emin değildi. Bu yüzden yalnızca gözlerini kapadı.
"Bugünlük yeterince evli çift gibi davrandık ve benim bu konuyla işim bitti, tamam?" dedi Egemen. "Son birkaç günde mutlu bir hayali yaşadık ve artık tükendim."
Sidelya tek kelime etmemişti - Egemen'e neredeyse hiç bakmıyordu bile - ve bu yüzden ona yaklaştığında ilk tepkisi yere bakıp yanından geçmek oldu. Sidelya dikkatini çekmek için Egemen'in kolundan tutmak zorunda kaldı ki bu ikisi için de tedirgin edici bir yakınlık kurmalarına neden oldu.
"Egemen, düşüncelerini saklamaya devam edersen sana nasıl yardım edebilirim? Sen gelecekte olacakları kabul etmezken ikimize ne olacağı hakkında bildiklerimizi nasıl konuşabiliriz?"
"Bilmiyorum. Şimdi gitmem gerek."
"Nereye?"
"Halletmem gereken işlerim var."
Bu durum çok saçmaydı. Birbirlerini görmezden geliyorlardı. Egemen acilen bu durumu düzeltmeliydi.
"Bak, akşama geri döneceğim. Söz veriyorum."
"Tamam."
Gün içerisinde Sidelya kendini oyalayacak bir şeyler bulmakta gecikmedi çünkü düğün planlamak düşündüğü kadar kolay bir iş değildi ve neredeyse her gün düğün planına dahil olacak yeni bir şey çıkıyordu. Kendini o kadar kaptırmıştı ki ona seslenildiğini duymamıştı bile.
"Sidelya Hanım?"
"Efendim?"
Sidelya başını kaldırınca, bir hizmetçinin kapının eşiğinde, kararsızlıkla durduğunu gördü. Hafifçe reverans yapan kadın, Sidelya'ya açık bir beklentiyle bakıyordu.
''Çay lütfen,'' dedi Sidelya sessizce. ''Bisküvi istemiyorum, sadece çay.''
Başını sallayan kadın, hızla uzaklaştı.
Çayını bekleyen Sidelya, düşüncelere dalmıştı. Bu düşüncelere bir son vermesi gerektiğini biliyordu ama düşünülecek o kadar şey vardı ki sırasıyla her biri üzerinde kafa yorması gerekiyormuş gibi hissediyordu.
Ve kendini çok yalnız hissediyordu.
Kapıda bir tıkırtı duyarak arkasını dönen Sidelya, genç hizmetçiyi beklerken, elinde çay tepsisiyle içeri giren Emilienne'yi gördü. Yüzü asık, gözleri ise endişeliydi.
Sidelya, başhizmetçiye yavaşça gülümsedi. Kusursuz bir Fransızca ile konuştu. ''J'attendais la femme de chambre.'' - Hizmetçiyi bekliyordum.
''J'avais du travail à faire dans la pièce voisine et je voulais apporter votre thé moi-même, Mademoiselle Sidelya.'' - Yan odada yapılacak işlerim vardı, ben de çayınızı kendim getireyim istedim Sidelya Hanım.
Sidelya, onun yalan söylediğini biliyordu, yine de başını onaylar bir şekilde salladı.
''La femme de chambre a dit que vous ne vouliez pas de biscuits, mais comme je sais que vous ne prenez pas de petit-déjeuner, j'en mets quand même sur le plateau.'' - Hizmetçi bisküvi istemediğinizi söyledi ama kahvaltı da etmediğinizi bildiğim için ben yine de tepsiye biraz koydum.
''Merci, tu es si attentionné.'' - Teşekkür ederim, çok düşüncelisiniz.
Sidelya kendi sesindeki mutsuzluk saçan tınıyı fark etmemişti. Sesi o kadar cansızdı ki sanki başkasının bedeninden yayılıyormuş gibiydi.
''Je vous assure que cela n'a pas d'importance, Mademoiselle Sidelya.'' - Sizi temin ederim ki hiç önemli değil, Sidelya Hanım.
Emilienne sanki bir şeyler daha söylemek istermiş gibi bakıyordu, son anda sırtını dikleştirdi. ''Y a-t-il quelque chose que vous aimez?'' - İstediğiniz başka bir şey var mı?
Sidelya hayır anlamında başını salladı.
Emilienne'nin kapıya doğru yöneldiğini gören Sidelya, az kalsın onu geri çağıracaktı. Neredeyse onun ismini söyleyip, gelip onunla oturmasını ve çay içmesini rica edecekti. Ardından da, tüm sırlarını, utancını ve hatta gözyaşlarını onunla paylaşacaktı.
Ve tüm bunları, başhizmetçiye çok yakın olduğu için değil, başka kimsesi olmadığı için yapacaktı.
Ama ona seslenmedi ve Emilienne de odadan ayrıldı.
Sidelya tepsiden bir bisküvi alıp, ısırdı. Belki de artık bir şeyler yapma vakti gelmişti. Eğer Egemen onu bu kadar istiyorsa belki de onun için bu durumu zorlaştırmalıydı. Sidelya onunla evlenmeyi kabul etse de bu öylece karşısına çıkan her şeyi kabulleneceği anlamına gelmiyordu.
İstemsizce aklı Egemen'e gitti ve onun şu anda nerede olduğunu düşündü. Sidelya hızlıca bir düzen oturtmuştu: Sabahları sekiz buçukta, Egemen işe gittikten hemen sonra Sidelya da hazırlanıp galeriye gidiyor ve akşam beş olmadan işi bitmiş oluyordu. Sonra eve dönüyor ve dinlendirici bir banyo ritüeli yapıyordu. Gerçekte asıl istediği Egemen'i hem evdeyken hem de evde değilken incelemekti. Görünürde Sidelya her gün Egemen'den yeni bir şey kapıyordu. Galeriye gitmediği her gün kendi başına etrafı incelemek için fırsatı olacaktı.
Sidelya dikkatle etrafı gözlemlemeyi seviyordu. Çalışma odasında Egemen'in masasındaki kağıtlardan yeni bir proje üzerinde çalıştığını, çöp kutusunda buruşturmuş bir kağıt bulduğunda da yeni fikirler üretmeye çalıştığını biliyordu. Kahve makinesinde yarım kalan filtre kahvenin de Egemen'in yoğun olacağı bir güne başlayacağını işaret ettiğini biliyordu; evin dinlenme köşesindeki üst üste dizilmiş kitaplara bakılırsa sanat tarihine meraklı olduğunu - ki bu da Sidelya'nın sanat galerisine yatırımcı olmayı kabul ettiği için normaldi - ve akşamları çalışma odasında çalışırken viski içmeyi sevdiğini biliyordu. Tüm bu etrafı gözlemleme işi bittiğinde, Egemen'in ne yapıyor olduğu konusunda az çok bir fikri olmuş olmuş oluyordu.
Bu sebeple, ertesi gün rahatlatıcı bir banyonun ve günlük cilt bakımı rutininin hemen ardından akşam saatlerinde Egemen çalışma odasından çıktığında Sidelya, mutfaktaydı.
Bir gün öncesinde Egemen önemli bir konuşmanın ortasında evden çıkarak Sidelya'yı hazırlıksız yakalamış ama şaşırtmamıştı. Emilienne'nin dediğine göre dün Sidelya uyuduktan sonra eve gelmiş ve viski bardağını eliyle kırıp parçaları duvara fırlatmıştı. Yardım istemeden kendi kendine elini temizleyip sargı bezi ile sarmıştı. Hem işte hem de evde tekrar ve tekrar ona sorular sorulmuş ve katı bir şekilde konuşulmuş olmasına rağmen bu çıkışına sebep olan şeyin ne olduğunu söylememekte diretmişti. Sidelya'nın deyimiyle tam Egemen'in yapacağı bir şeydi: Sebepsiz yere delirip saçma bir şey yapmak ve bundan ders çıkarmamak.
Egemen sesli adımlarla (ilginç bir şekilde botlarıyla çıkardığı sesi yalın ayakla bile çıkarabiliyordu) içeri girip durduğunda Sidelya mutfaktaydı.
"Aa! Birileri çalışma odasından nihayet çıkabilmiş."
"Beni buna pişman edecek bir şey mi söyleyeceksin?"
Sidelya birkaç saat önce Emilienne'den olanları duymuştu. "Hayır. Bir şey söylemeyeceğim."
Egemen bir tepki vermedi ve mutfak adasının karşısındaki sandalyeye oturdu. "Güzel."
Sidelya dikkatle Egemen'i inceledi. İkisi de sessizliğe gömülmüştü. İşi bittiğinde fırını açtı Sidelya. Sonra pişirdiği karamel soslu elmalı tartın üstüne biraz tereyağı sürüp ince bir katman esmer şekerle kapladı ve şeker altın karamele dönüşene kadar fırında kızarttı. Fırından çıkardıktan sonra elmalı tartı dilimledi, üzerine bir top vanilyalı dondurma koydu ve Egemen'in önüne koydu. Yemesi için emirden ziyade bir teklifti. Sidelya'nın kötü bir gün olarak adlandırdığı zamanlarda kendisi için yaptığı bir şeydi bu.
Sessiz ama ilgili bir şekilde olanları izleyen Egemen, bir şey demeden tabağı önüne çekti. Normalde biri onun için bir şey yaptığında bunu da karşılığında bir şey bekledikleri ya da ondan korktukları için yapıyorlardı ama Sidelya'nın bu jesti göründüğünden başka bir şey değilmiş gibi duruyordu: Ufak bir kibarlık, herhangi bir art niyet olmadan. Tatlısının son lokmasını da bitirdiğinde parmaklarından vanilyalı dondurmayı yaladı ve bakışlarını kaldırdı.
"Ee, neler olduğunu bilmek ister misin?" diye sordu ve bütün olanlar ağzından dökülmeye başladı.
Halit Akmaner herkes tarafından sevilen bir adam değildi. Seneler içinde herkesçe kabul gören bir gerçek haline gelmiş dedikodulardan biri, Halit Akmaner'in oğlu Egemen Akmaner ile arasının kötü olduğu yönündeydi. Egemen'in anlattığı kadarıyla başta Sidelya buna pek inanmamıştı ama bu, Halit Bey'in ölüm sebebinin cinayet olabileceği ihtimalini öğrendikleri ve Egemen'in bu ihtimal karşısında hiç değişmeyen ifadesini görmesiyle beraber değişmişti.
Bir gün öncesinde Egemen işine odaklandığı günün sabahında uzun zamandır üzerinde durduğu bir proje için çalışıyordu. Asistanı büyük bir toplantının ortasında içeriye hışımla girince, toplantıdaki insanların konuşmaları sustu. Kötü bir ruh halinde olduğu ve rahatsız edici bir haber vereceği daha baştan belliydi.
Çıkan haberler kesinlikle asılsızdı ve Halit Bey'in ölümünün bir cinayet gerekçesi ile uzaktan yakından alakası yoktu ve Egemen çok iyi biliyordu ki tüm bunlar bir dikkat dağıtmadan ibaretti. Bu kadar önemli bir toplantının ortasında böyle bir haberin daha yeni ona ulaşmasının altında başka sebepler vardı, buna emindi.
Eve geldiğinde kendini tutamamış ve elini kesmişti. Sidelya'ya olanları anlatırken bile neden böyle tepki verdiğini bilmiyordu. Babasının ölü bir adam olarak devamlı hayatını etkilemesindendi biraz ve buna aslında Egemen izin veriyordu. Neden yapıyordu bunu? Geçmişinin onu etkilemesine neden izin veriyordu?
Sidelya tüm bu olanları dinlerken o an Egemen'in üzülüp üzülmediğini, yoksa rahatladığını mı merak etti. Yüz ifadesini görebilmiş olmayı dilemişti.
"Geçmiş insanın peşini hiçbir zaman bırakmıyor. Bununla yaşamak berbat bir şey."
"Belki de geçmişinle savaşmak yerine barışmayı, kabullenmeyi denemelisin..."
Sidelya'nın bunları anlayacağından emin olsa da Egemen hissettiklerini kelimelere nasıl dökeceğini bilmiyordu. Belki de Sidelya haklıydı, belki de gerçekten geçmişiyle savaşmak yerine barışmayı, kabullenmeyi denemeliydi.