Bölüm şarkısını dinlemenizi öneririm *-* Bu aralar ilham kaynağımdır. Hatta Perilere bile başlarsam sebebi olacak :D
Bölümün sonlarına doğru ateşli bir kaç kısım var. Okumak istemeyenler o kısımların başında bırakabilirler.
Keyifli okumalar ♥
〽〽〽
Alec, Magnus'un masum isteğini kabullenirken, ona daha sıkı sarıldı. Saçlarını okşarken, daha da rahatlamasını istiyordu. Hastanede gördüğü hali açıkça onu endişelendirmişti. Ama hala ağlamıyor oluşunun, iyi bir şey olduğunu düşünmek istiyordu.
Bir süre sonra kulağına Magnus'un düzenli nefes alışları ulaştığında, Alec, gülümseyerek yan dönmelerini sağladı. Üzerindeki bedenden rahatsız olmak istemese de, uyuştuğunu hissediyordu.
Magnus, yan döndüğü anda tekrar üzerine doğru gelirken başını göğsüne, elini göbeğine koyarak onu kendine çekmişti. Uykusunda bile kendisine ihtiyaçla sarılan bu adamı nasıl hak ettiği düşünen Alec, kendi kendine sırıtarak gözlerini yumdu. Luke ile kavga etmek onu da fazlasıyla yormuştu.
〽〽〽
Magnus masanın üzerinde dizili olan dosyalara bakarken, elinde tuttuğu içki bardağından bir yudum daha aldı. Resmen tüm sinirleri gerilmiş halde, kapana kısılmışlık hissini bertaraf etmeye çalışıyordu. Şimdilik başarılı olamadığını kabul etmek zorundaydı.
Raphael, karşısında sinir krizi geçirmek üzere olan adama gözlerini devirirken, sakince konuştu.
"Biraz daha sakin olamaz mısın, Magnus?"
"Olamam. Olmayacağım. Sana bir emir verdim, Raphael. Bu dosyalarda bulunan insanlar hiç bir işime yaramaz."
Magnus'un öfkesine, benzer şekilde karşılık veren Raphael burnundan soluyordu.
"Pazardan elma seçmeye göndermiyorsun, Magnus. Ne yapmamı bekliyorsun? Babanın tüm imkanlarını zorluyorum. Şimdilik istediğin sürede bulabildiğim kişiler bunlar, beğenmiyorsan babana başka birini göndermesini söyle."
"Ayak işlerini senin yapmandan hoşlanıyorum, Raph. Bu işten öyle kolay kaçamayacaksın. Her neyse, getirdiklerinle işe başlayalım. Belkide işimize yarar birkaç beden buluruz. Gerçi senin olduğun yerde işe yarar bir şeyler bulmak zordur."
Magnus, Raphael'in yüzündeki bezgin ifadeden mutlu olurken, içkisini daha keyifli bir şekilde yudumladı. İşin gerçeği kapana kısılmışlık hissini yaratan kişide, bir başkası değildi. Kendi planlarından geri kalmaktan gerçek anlamda nefret ediyordu. Resmen kendi düşünceleri arasında kapana kısılıyordu. Yine de bundan kurtulması o kadar da zor olmamalıydı.
İçki bardağını bitirdikten sonra ayağa kalkan Magnus, boş bardağı Raphael'in eline zorla da olsa tutuşturdu.
"Benim için bırakırsın. Babama laboratuvarda olacağımı söyle."
Raphael'in yüzüne bile bakmadan oradan uzaklaşan Magnus, laboratuvarın bulunduğu kata indi. Burayı evi gibi kullandığından kendisine özel olarak hazırlanmış olan banyoya girerek, ilk iş olarak duşa yürüdü. Eğer bedenlerden istediği şekilde tepkiler alırsa saatlerce çalışmaya devam edeceğini biliyordu. Bu yüzdende hazırlıklı olmak istiyordu.
Duştan sonra üzerine çalışma kıyafetlerini giydiğinde, kuruttuğu saçlarıyla hazır görünüyordu. Raphael'in bedenleri getirdiği bölmeye geçerken, çoktan asistanı tarafından uyuşturulmuş haldeki insanlara baktı. Bir çoğunun bedenlerine yer etmiş olan kirden, evsiz kimseler oldukları anlaşılıyordu. Böyle kişilerin arasında, dayanıklı birini bulmak gerçekten zordu. Zaten bakımsız olan bedenlerin, deney süresince nefes almaya devam etmesi neredeyse imkansızdı.
Bu düşünce karamsar zihnini beslerken, Raphael'e olan öfkesinin de artmasına sebep oluyordu. O adamın gerçekten ne zaman işine yarayacağını merak ediyordu. Resmen babasının zoruyla aileye alınan bir asalaktan fazlası değildi. Belki de bu yüzden ayak işlerine uygun olsa da, fazla beklentiye girmemek gerekiyordu. Ya da... Onu denek bedenlerin arasına almalıydı. Buna engel olan şey ise babasına verdiği sözdü. Onun canını sıkabilir, hatta vurabilirdi. Ama daha fazlası olmayacaktı. En azından babası kabul edene dek...
"Çalışmaya başlayabiliriz, efendim."
Asistanının sesiyle başını çeviren Magnus, ona bakarak gülümsedi. Var olan tüm sinirini deneklerin üzerinde kullanmak, şu anki önceliğini oluşturuyordu. Az ilerisinde bulunan kadını gözüne kestirdiğinde, aletlerinin bulunduğu tekerlekli masayı yanında sürükledi.
"Uyanmalarına ne kadar zaman var?"
"Verdiğiniz ilacı biraz seyrelttim. Önce kimden başlayacağınızı bilmediğim için, bu odadaki deneklerin uyanmasına sadece bir kaç dakika olduğunu söyleyebilirim. Diğerleri, arkadaki büyük laboratuvarda, uyanmaları ise zaman alacaktır."
"Diğerine ilaçları ver. Bu kadınla başlıyoruz. Yine de fazla uyumasınlar. Bu zayıf beden çok dayanmaz gibi geliyor."
"Emredersiniz."
Saniyeler sonra kadının gözlerini açmasıyla kendini toparlayan Magnus, onun gözlerinin içine bakmaya başladı. İlk önce herkesin yapacağı gibi kendini bağlı olduğu yerden kurtarmaya çalışıyordu. Ardından gelen çığlıkla beraber, anlamsız kelimeleri birbiri ardına sıraladı. Bilmediği dil yüzünden az uzağında bulunan geniş bandı eline alan Magnus, kadının ağzını bantladı.
"Aynı dilden konuşamayacaksak seni dinlemeye gerek yok. Tepkilerini kontrol etsem yeterli olacaktır."
Diğer eline aldığı neşterle kadının çırpınışları artarken, Magnus umursamaz bir şekilde çıplak bedenindeki ilk kesiği, göbeğine açtı. Fazla derin olmayan yaradan akan kana bir süre izin verdikten sonra, özel kutusundan ilacı alarak, şırıngaya çekti.
Kadının öncesinde dövüldüğünün kanıtı olan morluklar içindeki koluna ilacı enjekte ederken, derin bir soluk verdi. Bu kadın gerçekten işine yaramaz gibi görünüyordu. İğnenin ardından bir kaç dakika bekledikten sonra, göbeğinin alt kısmına bir kesik daha açtı. Bir gözü ise sürekli olarak saatin üzerinde gezinirken, kesik miktarını kademeli olarak arttırıyordu. Daha derin ve daha büyük kesikler oluştururken, hiç bir tepkime olmuyordu.
Giderek hareketsizleşen bedenin istediği tepkileri vermemesiyle öfkelendiğini hisseden Magnus, kana bulanmış neşteri diğer aletlerin yanına adeta fırlattı. Kanaması devam eden kadın ise umurunda bile değildi.
"En azından bir kaç dakika dayanabilirdin!"
Öfkesi sesine yansıyan Magnus, asistanının yanına gelmesiyle burnundan soluyordu. Raphael'e söylediği gibi bu insanların hiç biri içine yarayacak türden dayanıklılığa sahip değildi. Onu istediği kişiler düzenli beslenen ya da en azından sağlıklı olduğu kanıtlanmış kişiler olmalıydı. Bu sayede gerçek tepkime olana dek hayatta kalabilirlerdi.
"Diğer deneği hazırlamamı ister misiniz?"
"Evet. Ama onun öncesinde buradaki kadından kurtul. Zaten ölmek üzere..."
"Emredersiniz."
〽〽〽
Magnus, bedenini saran titremelerle, Alec'e daha sıkı sarılırken nefes nefese bir halde gözlerini araladı. Bakışları sevdiği adamın yüzüne sabitlenirken, saatin oldukça erken olduğunu odaya giren az miktarda ışıktan anlayabiliyordu. Bedenindeki titremeleri kontrol altına almaya çalışırken, başını yine Alec'in boynuna gömdü. İçine çektiği nefese karışan kokunun, sakinleştiren etkisine maruz kalırken neredeyse ağlamak üzereydi.
Kabus mu gömüştü?
Gördüklerinin kabus olduğunu hiç ama hiç sanmıyordu. Babasının ona anlattığı ve dahası gösterdiği adamın yaptıklarını görmüştü.
Yaptıklarına tanık olmuştu.
Geçmişi tıpkı bir gölge gibi onu takip ediyordu.
O halinin nasıl doğruyu bulduğunu anlamıyordu. Tempest'a olan hislerini hatırlamıyordu. Bunun sadece tek bir kadının etkisiyle olduğunu düşünmek ise garip geliyordu. Sevginin bir şeyleri değiştireceğine inanıyordu. Yine de Magnus, çok uç noktalarda bir kişiliğe sahip olduğunun farkına varmıştı. Belki de kendisi bir şeylerden uzaklaşmak istemiş ve yolunun üzerinde bulunan Tempest'ı, tüm bunlardan uzaklaşmak için kullanmıştı. Tıpkı en başında Alec'i kullanmaya çalışması gibi...
Bu düşüncenin kendi içinde yarattığı kırgınlıkla ağlamaya başlayan Magnus, yanaklarından süzülerek Alec'in tenine değen göz yaşlarına engel olamadı. Alec ise, tek bir damlayı bekliyormuş gibi gözlerini aniden açarken, boynuna gömülmüş titreyen adamla kafasını toparlamaya çalışıyordu. Onu kollarının arasında sıkı sıkı tutarken, kuruyan boğazı yüzünden yutkundu.
"Bebeğim... Her şey yolunda mı?"
Magnus, dudaklarına dişlerini geçirerek doğrulduğunda, uykulu haldeki Alec'e baktı. Sabahlardan nefret ettiğini biliyordu. Ama onun için uyanırken asla öfkeli görünmüyordu. Onun sevgisini gerçekten hak ediyor muydu? Bu kadar yalanın içinde hak ettiğini sanmıyordu.
"Yine kabus gördüm. Sana sarılarak uyumaya devam etmeyi çalışıyordum. Anlaşılan uyanmana sebep oldum. Üzgünüm."
"Sorun değil, bebeğim. Konuşmak ister misin? Dün konuşacağımızı söylemiştin."
"Konuşalım. Ama önce elimi yüzümü yıkamalıyım."
Magnus, hızla yataktan uzaklaşırken, Alec'de peşinden ilerdi. Onun ardından yüzünü yıkadıktan sonra odaya geri döndü. Saatin sabahın altısını gösteriyor olmasına ise takılmamaya çalışıyordu. Normalde onu bu saatte uyandırmak için yataktan vinçle kaldırmaları gerekebilirdi. Ama şu an endişesi, tüm diğer duygularının hatta alışkanlıklarının bile önüne geçiyordu.
Yatağın ortasına Magnus'un hemen yanına oturan Alec, onu kendisine doğru çekti. Kızarmış gözlerine baktıktan sonra dudaklarına kısa bir öpücük kondururken, yüzünde onu dinlediğini gösteren bir ifade vardı.
Magnus, kollarını Alec'in boynuna yerleştirdiğinde, bakışlarındaki beklentinin aksine onu kendisine çekti. Konuşmaya geçmeden önce onu öperken, kafasının içinde yine planları dönüp duruyordu. Tıpkı babasının istediği şekilde konuşmayı ayarladığında, kendini geriye doğru çekti. Bakışlarını son derece duygusuz göstermeye çalışsa da, korkusunu gizleyemiyordu.
"Dün doktorla konuşurken, ona kabuslarımı anlattım. Korkularım. Kafa karışıklığım... Doktora göre bu korkular asıl kişiliğimi bastırıyormuş. Kendimi bulmak için hepsiyle yüzleşmem gerekiyor. Bu durum benim için çok zor olacak."
Alec, Magnus'un kollarını omuzlarından çektiğinde, ellerini kucağında birleştirdi. Ellerini sıkıca tutarken, ona destek olmaya çalışıyordu.
"Zor olacağını görebiliyorum. Aslında yanında olmak istiyorum. Ama anladığım kadarıyla klinik de olacaksın."
"Evet. Bunu kendim başarmak zorundayım."
"Aslında hasta kılığında, aranıza sızabilirim. Sonuçta bu, gizli görevlerde yapmadığım şey değil."
"Sakın!"
Alec, şakasına dile getirdiği cümleye karşı Magnus'un sert tepkisiyle şaşırırken sessiz kaldı. Magnus ise kontrolsüzce artan kalp atışlarının arasında, Alec'in ellerini sıkıyordu. Tepkilerinin fazlalığı şüpheye düşmesine neden olduğundan, Alec'in kaşları çatıldı.
"Benden yine bir şeyler mi saklıyorsun?"
"Hayır. Şey..."
"Ney?"
"Tüm bunlarla tek başıma yüzleşmek zorundayım. Ben sadece... Hala değişmekten korkuyorum. Doktor, bu halimin eski benden çok farklı olabileceğini söyledi. Biliyorsun, evliliğim. Biz..."
Alec, derin bir soluk verirken sakin kalmak istese de bunu başardığı söyleyemezdi. Zaten sabahları var olan genel sinirine eklenen, şüphe duygusu yüzünden öfkesine engel olamıyordu.
"Bir sabah uyanıp, artık kadınlarla ilgilenmeliyim kafasına düşeceğini mi sanıyorsun?"
"Neden olmasın?"
"Magnus bu bir seçim değil. İçten içe istemiyor olsan, biz diye bir şey zaten olmazdı. Olsa bile devam etmezdik. Yani edemezdik. Öncesinde benden iğrenmeye çalıştığını kendin söyledin. Ama benden zevk alıyorsun. Açlık hissediyorsun. Buda bunu bir tercih değil, içgüdüsel bir davranış yapıyor. Buna hastalık gözüyle bakamazsın."
"Bakmıyorum. Sadece..."
"Anlaşılan yine kendini tekrar ediyorsun. Buna ne kadar daha devam edeceksin?"
"Bilmiyorum. Belki de tamamen gerçeklere karışana kadar..."
"Şu an bana haksızlık ediyorsun, Magnus."
Magnus, dudaklarını araladığı anda konunun nereye gittiğinin farkında olarak sessiz kaldı. Resmen onun sevgisine ve kendisine saygısızlık yapıyordu. Kafası o kadar allak bullak bir duruma gelmişti ki, konuyu değiştirmeye çalışırken geldiği nokta resmen bir uçurumun kenarıydı. Oradan atlamak istemiyordu. Alec'i kaybetmek istemiyordu.
"Özür dilerim. Bunun senin sevginle alakası yok, Alec. Ben... En başında gerçekten kendime güvenmiyorum. Güvenemiyorum. Senin beni sevdiğini biliyorum. Sadece bu sevgiye layık olamamaktan korkuyorum. Anlıyor musun?"
Alec, sessizleşirken derin bir nefes aldı. Öfkesini göz ardı ederek sakince düşünmeye çalışıyordu. Geçmişte bir dizi psikolog ve çok daha fazlası ile uğraştığından bu işleri az çok biliyordu.
"Korkularını yok edemiyor olmak, gerçekten canımı sıkmaya başlıyor. Sana hiç bir şekilde yardım edemiyorum, Magnus."
Alec'in can sıkıntısı yüzüne yansırken, Magnus derin bir soluk verdi. Hemen ardından da onun üzerine giderek uzanmasını sağladı. Kasıklarına otururken ona şaşkınlıkla bakan adamın dudaklarına doğru eğildi. Konuşarak batırdığı bu durumu hareketleriyle düzeltebilirim diye düşünüyordu. Sonuçta sevgiyi göstermenin en iyi yollarından biri de aşk dolu dokunuşlardı.
Dudakları birbirine temas ederken, Alec'in gözlerinin içine baktı. Orada olan sevgisine, benzer şekilde karşılık verirken fısıldadı.
"Bana her şekilde yardım ediyorsun, Alec. Hatta ihtiyacım olanın çok daha fazlasını veriyorsun. Ama bu korkular, benim sorunum. Yüzleşmek zorunda olanda benim. Sert tepki verdiğim için özür dilerim."
"Sadece... Yanında olmak istiyorum."
"Zaten hep yanımdasın, Alec."
Magnus, Alec'in elini kavradığında kalbinin üzerine yerleştirdi. Diğer elini Alec'in kalbine götürürken kalp atışlarını dinliyor ve gülümsüyordu.
"Her zaman buradasın ve bende orada olduğumu biliyorum. Yalnız olacağımı düşünmüyorum. Sen hep benimlesin, Alec. Kalbimde..."
Alec, bir anda sessizleşirken yutkundu.
"Yine yapıyorsun."
"Ne yapıyorum?"
Alec, Magnus'un şaşkınlığından yararlanarak yerlerini değiştirdiğinde, onu hızla altına aldı. Tek bir kelime etmeden dudaklarını öperken, aldığı karşılıkla nefesi kesilene dek onu öpmeyi sürdürdü. Tüm kafa karışıklığının ortasında, korkmasına bile sebep olurken, nasıl tek bir hareketiyle yeniden onu etkisi altına alabiliyordu? Alec bu sorunun cevabını bazen çok merak ediyordu.
Öpüşmeyi kesen Alec, Magnus'un saçlarını okşarken güzel yüzünü izledi.
"Ne yaptığını anladın mı?"
Nefes nefese bir halde kalan Magnus, başını iki yana salladı.
"Az önce beni korkuttun, bebeğim. Bazen gerçekten de seni kaybedeceğimden emin gibi konuşuyorsun. Ama sonra hareketlerin, konuşman öylesine içten hissettiriyor ki, sana tekrar ve tekrar aşık olmama sebep oluyorsun."
"Bunu yapan tek kişi ben değilim."
Magnus, Alec'i kendine çekerken tekrar dudaklarını öptü. Planları dışında duygularıyla hareket ettiği her seferde, mutlu oluyordu. Dahası Alec'i mutlu ediyordu. Aslında cehenneme düşmeden önce daha fazla mutluluk istiyordu. Çünkü biliyordu. Babasının söylediği gibi gerçekten değişecekti. Yine de ne olursa olsun, kalbinin değişmesine izin vermeyecekti.
Bu düşünceyle öpüşmeyi bölen Magnus, Alec'in kendine çekerek boynuna öpücük kondurdu. Sonrasında da kulağına doğru fısıldadı.
"Artık uyuyalım mı?"
Alec, geriye çekildiğinde bu kez, Magnus'un boynuna kendisi gömüldü. Tenini hafifçe ısırıp emerken, elleri altındaki harika bedenin üzerinde geziniyordu.
"Uykumu kaçırdın. O yüzden uykumu getirecek bir aktivite planlıyorum."
Magnus, kahkahalarla gülerken Alec'in tam anlamıyla üzerine yerleşmesiyle ona sarıldı. Ona asla hayır diyemezdi. Demeyecekti.
"İtiraz edemem."
Dudaklarına uzanırken, öpüşmeye başladığında Alec'in üzerindeki kıyafetleri teker teker sıyırmasına izin veriyordu. İkisi de fazlasıyla aşk dolu hareket ettikleri için son derece yavaşlardı. Öpüşmeleri bölüne bölüne tamamen çıplak kaldıklarında, Magnus, göğsünde hissettiği öpücüklerle gözlerini kapattı. Aşağılara doğru inen dudakların vardığı noktanın yarattığı hisle inlerken, erkekliğinin üzerindeki baskı yüzünden kasıldı.
"Alec..."
Sevdiği adamın sesiyle inleyen Magnus, erkekliğinin üzerinde gezinen öpücüklerle gözlerini daha da sıkı kapattı. O an aklına Alec'in açıklaması ve kendi gerçekliği gelmişti. Böyle bir zevki, yok sayması mümkün bile değildi. Alec onun için hayatında gizli kalmış bir ihtiyaçtı. Vazgeçemezdi.
Alec, teninin her bir noktasını dudaklarıyla ele geçirirken, Magnus, zevkten nefese nefese kalmıştı. Onu altına almak, dahası ona sahip olmak istiyordu. Yine de Alec'e ait olmak isteyen yanını susturamadı. Göbeğindeki öpücük ve ısırıkların arasında Alec'in omuzlarını kavradığında onu yüzüne doğru çekti.
"Zevkten aklımı kaybetmemi mi istiyorsun?"
"Aslında teninde daha fazla var olmaya çalışıyorum."
"Daha fazlasının mümkün olacağını sanmıyorum, sevgilim. Sadece... Artık başlasan..."
"Tadını çıkarmayı seviyorum, bebeğim."
Alec, konuşmasından sonra Magnus'un yanağına dişlerini geçirerek hafifçe ısırdı. Karşılık olarak aldığı inleme sesi, Magnus'un tüm sinir hücrelerinin harekete geçtiğinin kanıtı gibiydi. Onu kendisi için kıvranırken görmeye bayılıyordu.
"Sevgilim."
Magnus'un ihtiyaç dolu sesiyle harekete geçen Alec, kavradığı bacaklarının arasına girdi. Az önceye dek okşamalarından nasip alan nokta, onun için hazırken hiç beklemeden bir olmalarını sağladı. Magnus, içinde hissettiği dolulukla tırnaklarını Alec'in sırtına batırırken inliyordu.
Fazlasıyla yavaş olan hareketlerinin arasında öpüşmeye başladıklarında, Magnus tatmin hissiyle dolu bir şekilde kasıldı. Alec, göbeğine değen ıslaklığı fark ederken geriye çekilerek gülümsedi.
"Yine çabuk oldu."
"Senin yüzünden... Sen... Ah..."
Alec, Magnus'un konuşmasını sertleştirdiği ritimleriyle izin vermezken, daha da hızlandı. Bedenine uyguladığı baskının sonunda, kendini serbest bırakırken nefes nefese ve ter içinde kalmıştı. Bir süre Magnus'un üzerinde soluklandıktan sonra, yana kayarak onu kendisine çekti.
"Seni seviyorum, bebeğim."
"Seni çok seviyorum, sevgilim."
Magnus, Alec'in boynuna her zaman yaptığı şekilde gömülürken, ona sıkıca sarıldı. Babasının karar verdiği gün gelene dek, ona yakın olmaya devam etmek istiyordu.
"Artık uyuyabiliriz. Ama uyandığımda intikamımı alacağım."
İntikamın ne olacağını açıkça anlayan Alec, kıkırdarken kızgınmış gibi konuştu.
"Magnus..."
"Bakalım sen bana ne kadar süre dayanacaksın."
Alec, duyduğu kelimelerle kendini tutamayıp, kahkahalar atarken onu kendine mümkünmüş gibi çekerken sıkıca sardı.
"O zaman bekleyeceğim, kedicik. Gerçi kaplana çokta dayanamadığımı biliyoruz."
Magnus, giderek mayışan bedeniyle, Alec'in boynunu öptüğünde gözlerinin kapattı.
"Kaplanın seni yiyecek." diye mırıldanırken uykuya daldı.
〽 Bölüm Sonu〽