Arrival of the birds- The Cinematic Orchestra
20.11.2020 \ Porte de Montreuil, Paris.
Tarih kendini tekerrür eder, son zamanlarda Taehyung'a en çok söylediğim şey buydu, tarih kendini tekerrür eder ve sen ilkinden ders almazsan ikincisinde yok olursun.
Bourse'dan döneli üç gün oluyor, eve döndüğümüzde memur Bouquet'ten aldığım telefonun üstünden üç gün geçti. İyi bir haber değildi, bir felaketti ama hayatımı kurtarmıştı.
Tam korktuğumun başıma geldiği anda, Taehyung'a karşı kontrolümü tamamen yitiridiğim anda beni kendime getirmişti telefon sesi.
''Dedektif Jeon Jungkook.''
birkaç saniye sessizlik oldu.
''Jeon, uyuyor muydun?'' dedi Bouquet yorgun sesiyle.
''Pek sayılmaz.''
Yine bir sessizliğin ardından Bouquet muhtemelen kendisine bir şeyler soran başka bir memura yanıt verirken ben de elimi enseme atarak Taehyung'un saçlarımda dolanan parmaklarını parmaklarımın arasından geçirdim.
''Otuz beşinci cadde, halk fırınının üstündeki apartman on dokuz numara. Buraya gelmen lazım dedektif, intihar vakası.'' Bu adresi biliyordum, bu adresi dosyaları her inceleyişimde görüyordum, İlk gün opera binasında sorguladığım şüphelilerden ilkinin adresiydi bu, Madame Chatillon'un.
''Hemen geliyorum.'' dedim.
Telefonu kapatırken Taehyung da yavaşça küvetin diğer tarafına geçerek kalkmam için bana yer açtı.
''Neler oluyor?'' diye sordu merakla, ben hızlıca kurulanırken dirseklerini küvetin kenarlarına dayayarak beni izliyordu.
''Bir intihar vakası, bizimkiyle alakası yok.'' diye yalan söyledim, o an için ben neler olduğunu anlayana kadar Taehyung'u germeye niyetim yoktu.
''Burada kal.'' dedim ceketimi üzerime geçirip Taehyung'la aynı hizaya gelebilmek için dizlerimin üzerine çökerek. ''Temizlen sonra da uyu, birkaç saate dönerim.''
Başını salladığında ben de kalkıp artık gitmem gereken yere gitmek için motel odasından ayrıldım.
Memur Bouquet'in verdiği adrese vardığımda, iki polis aracından başka bir şey yoktu etrafta, olay yeni yaşanmış olmalıydı. Bouquet ilk beni aramıştı.
''Dedektif.'' dedi Memur Bouquet yanıma geldiğinde.
''Saatlerdir araba kullanıyorum dinlenmek için beş dakikam bile olmadı lütfen olabilecek en yalın şekilde anlat.'' dedim bana verdiği dosyayı karıştırmaya başlayarak.
''Laura Chatillon.'' dedi Bouquet. ''Kırk altı yaşında kızıyla birlikte yaşıyor, kendini asmış.''
''Kızı mı bulmuş?''
''Evet, su içmeye kalktığında annesinin odasının kapısının açık olduğunu fark edip kontrol etmek istemiş fakat...''
''Anlıyorum.'' dedim dosyayı kapatarak. ''Kız nerede?''
''İfadesi için karakola götürüldü.''
Bir şey demeden eve girip, üzeri örtülü olan cesedin bulunduğu odaya geçtiğinde garip hatta nostaljik bir tat midemin ekşimesine neden oldu.
''Pencere ve kapıları kontrol edin, intihar olduğundan emin olalım.'' dedim yanımdan geçen bir memunu durdurarak.
''Opera katilinin olabileceğini mi düşünüyorsun?'' diye sordu Bouquet.
''Sadece önlem alıyorum.'' dedim, açıkcası öyle bir iddiam yoktu, intihar olduğunu gösteren bir sürü iz vardı etrafta. Sadece insanın neyi niçin yaptığının belirsizliğini anlayamıyor, ortadan kaldırmak için her yolu denemeye çalışıyordum. Yani soru şuydu, neden kendine bunu yaptın Madame Chatillon?
''O halde düşünsen iyi olur.'' dedi Bouquet. Kaşlarım merakla havalandığında, memur arkadaşım beni daha fazla sabırsızlandırmadan anlatmaya başladı.
''Bir not bırakmış, intihar notu.''
''Görebilir miyim?''
''İncelemeye gönderdik öğleden sonra gidip bakabilirsin ama dedektif şaşırılacak şey not bırakması değil, içinde yazanlar.'' devam etmesi için elimde işaret verdiğimde mutfak masasının iki köşesine oturduk.
Telefonunu çıkartıp resmini çektiği notun görüntüsünü açtı. Bisset'in hayaleti, hepimizden intikam alacak, o kızımın peşine düşmeden yapabileceğim en mantıklı şey bu, Güzel Charlotte'ım çok özür dilerim, her şey seni korumak için. O opera binasını hiç açmamalıydık. kaşlarımı çattım. Bisset, bu ismi nereden bildiğimi hatırlayamadım.
''Bisset?'
''Andrew Bisset.'' dedi Memur Bouquet tekrar telefonunu pantolonunun cebine sıkıştırarak.
''Yirmi dört yıl önce opera binasında üstüne perde ağırlıkları düştüğü için hayatını kaybetmiş.'' başımı avuçlarımın arasına yaslayıp ofladım, davanın bir de sürekli ertelediğim bu kısmı vardı, yirmi dört yıl önceki olay.
''Bana Andrew Bisset'in ölümüyle ilgili bütün dosyaları toplamanı istiyorum.'' dedim yerimden kalkarken.
''Sende zaten.''
''Ne?''
''Andrew Bisset kazasıyla ilgili tek bir dosya açılmış o da sorgu dosyası, Emilie Kim dosyalarıyla birlikte gönderdim onu da.''
''Ne demek sadece sorgu dosyası açılmış?'' diye sordum, hiç yoktan işlem ve kayıt dosyaları bile mi yoktu?
''Bilmiyorum ama zaten dosyalardan bir şey çıkacak olsa o zaman çıkardı.'' dedi Bouquet. ''Onun yerine yirmi dört yıl önceki kadroyu bir araya getirip tekrar sorgulayabiliriz.''
''Bana bir liste çıkar, Charlotte Chatillon'un sorgusuna geldiğimde hazır olsun.''
Olay yerinden ayrılıp motele geri döndüğümde güneş çoktan doğmuş, insanlar güne başlamıştı.
Sokakta mesai saatlerine yetişmeye çalışan kadın ve erkekler, okullarına giden küçük çocuklar, herkes ne kadar yorgun olduğumu hatırlatıyordu sanki.
Moteldeki odama döndüğümde Taehyung çoktan uyumuştu. Dolabımdan eski tişörtlerimden birini almış ve yatağıma yatmıştı.
''Saçlarını kurutmamış.'' dedim ellerimi yastıkta nemli izler bırakan kıvırcık saçlarına daldırdığımda.
Günün şafaktan da önceki erken saatlerindeki pozisyonumuz, Taehyung'u tutuşum gözlerimin önüne geldi, Bouquet gerçekten hayatımı kurtarmıştı çünkü düşünmeden hareket etmek en nefret ettiğim şeydi, delilikti bir kere cinayet davasının ortasında aklıma gelmesi gereken son şey olmalıydı Taehyung'u öpmek fakat bir yandan da aklımdan çıkmayan tek şeymiş gibi geliyordu.
Bütün dikkat dağınıklığımın, hatalarımın sebebi hep etrafımda oluşuydu.
Elimi yastığa sardığı elinin içine koyarak alnımı avucuma yasladım.
''Dedektif?'' dedi uykulu sesiyle.
''Sana bir şey söylemem lazım.'' Ne tepki vereceğini bilmiyordum, tanıştığımız ilk gün Madame Chatillon'u nasıl şefkatle sakinleştirmeye çalıştığını hatırladım, aralarındaki ilişki önemli olmalıydı.
''Kimdi?'' diye sordu birden. ''Gece gittiğin intihar vakası, kimdi?''
Taehyung o kadar akıllıydı ki, benim için elinden geldiğince kolaylaştırmaya çalışıyordu fakat bilmediği şey bana zor olacak tek şey söylemesiydi Jennie'den sonra Madame Chatillon'u da kaybettiğini söylemesi gereken kişi olmak hoşuma gitmiyordu, asıl birinin kendisi için işleri kolaylaştırması gerekiyordu fakat ben nasıl yapılır bilmiyorum.
''Laura Chatillon.''
Bir dakika kadar hiçbir şey söylemedi, yüzümü gömdüğüm elinin diğer tarafına kendi yüzünü gömdü.
''İntihar mı?'' diye sordu en sonunda.
''Evet.''
''O zaman bizim davamızla alakası yok.'' Taehyung ağlamamak için kendini sıktığında bunu fark etmezdiniz çünkü konuşmazdı. Eğer konuşursa sesi tam o anda olduğu gibi çatlıyordu.
''Maalesef o kadar kolay değil, büyük bir sorunumuz var.''
''Ne?''
''Yirmi dört yıl önceki kaza, Madame Chatillon Andrew Bisset'in hayaletinin kızının peşine düşeceğinden korktuğu için intihar etmiş.''
Taehyung yattığı yerden doğruldu.
''Sen şunu doğru düzgün anlatsana.''
Memur Bouquet'ten öğrendiğim her şeyi Taehyung'a anlattım, kızının onu nasıl bulduğunu, mektubu ve yazdıklarını.
''Yani intikam isteyen bir hayalete inandığı için mi canına kıymış?'' dedi Taehyung kaşlarını çatarak.
''Jungkook intihar süsü veriliyor olabilir.''
Bunu ben de düşünmüştüm fakat her şey intiharı gösteriyordu, en azından şimdilik intihar olduğunu varsayarak ilerlemek zorundaydım.
''Bunun bir metefor olduğunu düşünüyorum.'' dedim ellerimi çeneme koyarak. ''Ölüler intikam istemez, o yaşayanların işi.''
''Yani biri kazanın intikamını almak istiyor?''
''Ya kaza değilse?'' diye sordum bu sefer, ''Ya Andrew Bisset'in ölümü planlanmış bir şeyse ve katilimiz bunu biliyorsa...''
''Jennie'nin ölümü bir uyarıydı demek istiyorsun.'' dedi Taehyung. ''Ama cinayetin benim etrafımda döndüğüne dair ciddi kanıtlarımız var.''
''Evet.'' dedim kabul ederek. ''Ama cinayetin bir yıl değil de yirmi dört yıldır planlandığını düşünürsek sen ve kardeşin kullanmaya çok müsait araçlarsın.''
Taehyung anlamamış gözlerle bana bakmaya başladığında yataktan kalkıp masanın üzerinden bir kalem ve kağıtla birlikte sorgu dosyasını alarak geri döndüm.
''Andrew Bisset öldüğünde sorguya alınanlar kimler, sadece tanıdıklarımızı oku.''
''Laura Chatillon, William Park, Emilie Forest.'' Taehyung uzattığım sorgu dosyasından okurken ben de isimleri kağıda geçiriyordum.
''Katilin bu üçlüden birinin Andrew Bisset'i öldürdüğüne inanma ihtimali üzerine kurulmuş bir teorim var.'' dedim anlatmaya başlarken bir yandan da kağıda bir şeyler çizerek fikirlerimi desekliyordum.
''Bisset'in ölümünden yedi yıl sonra Emilie de ölüyor. Bu kayıtlara araba kazası olarak geçse de başkan kendisine yapılan bir suikastte karısını kaybettiğini biliyordu bu yüzden suikasti gerçekleştiren adamdan kurtuldu. Fakat eğer bu suikast gerçekten de başkana değil de Kim Emilie'ye yapıldıysa?''
''Yani katil ilk başta Emilie'yi öldürdü ve başardı da...'' dedi Taehyung.
''Yakalanmamak için cinayeti biyolojik babana işlettiğini düşünüyorum muhtemelen o ana kadar ortak olduklarını düşünüyordu fakat en sonunda katilimiz, babana postayı koyup kaçtı.''
''Böylece başkan eşinin kendisine yapılan bir suikastte öldüğünü düşündü.''
''Aynen öyle.''
''Seninle ilgili kısıma gelirsek, Başkan seni yanına alırken katil de kardeşini aldı.'' dedim önümdeki kağıda Bourse mezarlığını çizerek.
''Peder Richard'ın bahsettiği adam.'' dedi Taehyung.
''Evet. O adam katilimiz.''
''Jennie'nin ölümü, hayalet katilimizin Bisset'in katilinin kim olduğunu bilmediğini gösteriyor.'' dedim bu sefer.
''Geçmişte Emilie ile birlikte tiyatro oyununda şüpheli olabilecek başkalarına da zarar verdiyse bunu kanıtlarız ki bana göre Madam Chatillon'un kendi canına kıyacak kadar korkması yeterli bir kanıt.''
''Bundan nasıl emin olacağız?'' diye sordu.
''Bouquet yirmi dört yıl önceki oyunda yer almış herkesin bir listesini çıkartıyor, hepsini teker teker sorgulayacağız.''
''Teorini kanıtlamamız için önce Auhert'ın kardeşim olduğundan emin olmamız lazım.'' dedi bu sefer, ses tonunun altında sinir mi yatıyordu hayal kırıklığı mı anlaması zordu.
''Yarın.'' dedim, ''Madame Chatillon'un cenazesine katılacaktır, saç teli ya da tırnak almak önceliğimiz ama dnasını taşıyan herhangi bir şey iş görür herhalde.''
Taehyung başını sallayıp tekrar kendini yatağa attı, ne düşündüğünü merak ediyordum, Madame Chatillon'la arasında nasıl bir ilişki vardı, nasıl hissediyordu şu an, gece ona yalan söylediğim için kızgın mıydı?
Öylece sessiz bir şekilde Taehyung'u izlemeye başladığımda aklıma ilk günkü serinliği geldi. Aynı şekilde tepkisizdi Jennie'nin ölümüne karşı, ya da içinden tepki veriyordu ki bu da hala onun yanında bir yabancı olduğum anlamına mı geliyordu bilmiyordum fakat ciddiyet, Taehyung'a en çok yakıştırdığım şeylerden biriydi.
Kaşları çatık değildi fakat öyle karanlık gözlerle izliyordu ki tavanı, düşüncelerinin içinde kimlerle savaş verdiğini merak etmemek imkansızdı.
''Başkanla da konuşmalıyız.'' dedim iç dünyasından çıkıp bana dönmesini sağlayarak. ''Kardeşini mezarlığa getiren adamı mutlaka tanıyor olmalı.''
''Olur.'' Taehyung yavaşça yerinden kalkıp montunu üzerine geçirdi. ''Gidelim.''
Taehyung'u köşke geri götürdüğümde başkanla uzunca konuşmuş, ona sadece bilmesi gerekenleri söylemiştim fakat katilin kim olabileceği hakkında bir fikir yürütememiştik.
Bir sonraki gün ise hepimiz için daha gergin sayılırdı. Belediye başkanı cenazeye katılmayacağını söylediği için Taehyung'u köşkten ben almıştım.
O günü önemli kılan şeylerden biri kesinlikle Madame Chatillon'un cenazesiydi fakat bizim asıl hedefimiz Auhert'tı.
''Kilise diğer tarafta.'' dedi Taehyung yoldan saptığımı fark edince.
''Kiliseye gitmiyoruz.'' dedim. ''Önce bir arkadaşımı alacağız.''
Adli laboratuvarın önüne geldiğimizde Jimin çoktan kapının önündeydi. Arabayı gördüğü anda arka koltuğa geçerek söylenmeye başladı. ''Dostum önde ben oturmak istiyordum.''
''Taehyung bu arkadaşım Jimin, adli tıp teknisyeni. Jimin bu da Taehyung.'' dedim ikisi de birbirlerine şaşkın bir şekilde bakarken.
''Park Jimin.'' Jimin kendisini tanıtırken elini uzattı.
''Kim Taehyung.'' Taehyung, Jimin'in uzattığı eli sıkmak için uzandığında Jimin daha heyecanlı bir şekilde Taehyung'un eline yapıştı.
''Sen Kim Jennie'nin ağabeyi olan Taehyungsun.'' birkaç saniye durup bana döndü, ''Bekle, bu herif de şüpheli sanıyordum.''
''Artık değil.'' dedim arabayı çalıştırırken.
Kiliseye gidene kadar Jimin'e planımızı anlatmış ve Auhert'ın dnasını aldıktan sonra hemen incelemeye başlamasını ve en önemlisi dikkat çekmemelerini söylemiştim.
Kiliseye geldiğimizde ise her şey olması gerektiği gibiydi. Matmazel Chatillon herkesi kilise karşısında karşılıyor, bazılarıyla iki üç kelime sohbet edip muhtemelen 'sen ayakta durmalısın' öğütlerini dinliyordu.
Yönetmen Park, Rosé, Elodie ve Jaehyun çoktan içeridelerdi, birkaç tane dansçı ve yardımcı oyuncu ise kilisenin dışında sigara içiyordu.
Beklediğimden daha kalabalık olan cenaze töreninde her yaştan insan vardı. İşinde uzun yıllar biriktirmiş ve saygı kazanmış olmanın verdiği bir kazançtı galiba, arkandan göz yaşı dökecek insanın çok olması.
Fakat cenazeye katılanlardan çoğunluğunun bu kadar derin düşündüğünü sanmıyordum.
Bir insanın gözlerine baktığınızda size ne düşündüğünü kolayca yansıtmasını severdim; düşüncelerini okuyor gibi hissettiriyordu ve cenazeye katılanları sadece birkaç dakika izleyince çok rahat anlıyordunuz ki herkes buraya gelmesi gerektiği için gelmişti.
Rahip vaaz vermek için yerini aldığında Taehyung sesli bir şekilde nefesini verdi, cenazelerden söylediği kadar rahatsız oluyordu. 'Ölen benmişim gibi hissettiriyor.' demişti bir keresinde sorduğumda, şu an da mı böyle hissediyordu?
Ceketinin altına sakadığı elini alıp parmaklarımın arasından geçirdiğimde şaşkın gözlerle bana baktı, bunu kız kardeşinin cenazesinde yapmayı ne çok isterdim, yanında olmayı...
Jimin bana arabadayken koyduğum dikkat çekmeyin kuralını hatırlatacak şekilde yalandan boğazını temizlediğinde ellerimi çekerek cebime geri soktum.
Vaaz bittikten sonra gözlerimin her yerde aradığı Auhert görüş açıma girdi. Daha önce Çiçekçide karşılaştığım kendisinden daha küçük olan sarışın çocuk yanında duruyordu.
Kilise yavaş yavaş terk edilirken Jimin ve Taehyung'a ellerimi yıkmaya gittiğimi söyleyerek yanlarından ayrıldım, bu Auhert'la konuşun demenin başka yoluydu, bu plan başladı demekti.
Taehyung ve Jimin'in Auhert'ın dna örneğini almasının yanı sıra benim ikisine de daha önce bahsetmediğim bir alt planım vardı. Çiçekçiye ilk gittiğimden beri aşılayıp büyüttüğüm bu planın meyve verip vermeyeceğini kilise tuvaletinin kapısı açıldığında öğrenecektim.
Ve beklediğim gibi oldu, Adının Wilheim olduğunu hatırladığım Auhert'ın üvey kardeşi içeri girdiğinde tek kaşımı kaldırarak ellerimi yıkamaya devam ettim, sanki onu orada beklemiyormuşum gibi.
''Dedektiftiniz değil mi?'' dedi almancı çocuk pisuvara dönerken.
''Evet.''
''Aradığınız bitkiyi bulabildiniz mi... Neydi yaban otu mu?'' Abisinden biraz oyunculuk dersi almış olmalıydı ki ben bu konuşmanın yaşanacağını tahmin etmiyor olsam samimiyetine inanabilirdim.
''Ban otu.'' dedim çeşmeyi kapatırken. ''Bulamadım.''
''Görüyorsunuz bulması çok zor haliyle bulduğunuzda size çok pahalıya patlayacak bir çiçek.'' dedi yavaşça cebindeki keseyi çıkartıp lavabonun üzerine koyarak ellerini yıkamaya başladığında gülümsedim.
Çocukları tam da bu yüzden sevmezdim, yetişkin bir bireyin yaptığı kusursuz bir planı bir çocuk cebine birkaç dolar fazladan girecekse çok kolay batırabilirdi.
''Bunları nerden buldun?'' diye sordum elimi ceketimin cebine atıp telefonumun ses kayıt özelliğini açarak.
''Almayacaksan söylemem.''
''Tabii ki alacağım, söyle.''
''Biz yetiştiriyoruz.'' diye itiraf ettiğinde artık resmi olarak davayı kendi elime döndürmüştüm.
Lavabonun üzerindeki kesenin içini kontrol ederek cüzdanımı çıkartıp istediği miktarın iki katını Wilheim'e uzattım.
''Aramızda, dedektif.'' dedi çocuk yanımdan geçip giderken.
''Elbette.''
Geri döndüğümde Taehyung ve Jimin çoktan arabaya binmiş beni bekliyorlardı.
''Eee?'' dedim sürücü koltuğuna yerleşip anahtarı kontağa geçirirken. ''Aldınız mı?''
''Tabii ki.'' dedi Jimin elindeki tıbbi bir pakete güzelce koyulmuş olan saç telini sallayarak.
Ben de ellerimi Taehyung'un saçlarına atarak bir tel kopartıp Jimin'e uzattığımda Taehyung'un yüzü ekşidi, çok sert çekmiş olmalıydım.
''Ne zamana çıkar?'' diye sordum Jimin Taehyung'un saçını da başka bir pakete koyarken.
''İki hafta.''
''Daha erken olmaz mı?'' diye sordu Taehyung sabırsızca.
''Sizin için iki hafta, normalde bir ayda anca %99 doğru sonuç alıyoruz.'' dedi Jimin.
Cebimden Wilheim'den aldığım ban otu kesesini çıkartıp Jimin'e uzattığımda ne olduğuğunu anlamayarak içini açtı.
''Nerden buldun bunu?''
''Orasını karıştırma, sadece Jennie'nin kanındaki ban otuyla aynı kökten mi geliyor ona bak.'' Arabayı çalıştırıp adli laboratuvara doğru sürmeye başladığımda herkes fazlasıyla sessizdi. Ve bu sessizlik Jimin arabadan inene kadar devam etti.
''Nerden buldun o otu?'' diye sordu Taehyung en sonunda.
''Willheim.'' dedim. ''Ve kendileri yetiştirdiğini söyledi.''
''Şimdi napacaksın?'' diye sordu bu sefer, napacağımı bilmiyordum; sonunda işler benim lehime işliyordu, istediğim her şey elimdeydi fakat hala katil bir adım önümdeydi.
''Yirmi dört yıl önceki cinayeti araştıracağım.'' Öyle de yaptım, Taehyung'u köşke bıraktıktan sonra tüm gece internetten davayla ilgili bulabileceğim her şeyi çıkarttım. İsimler, tanıklar, Bisset'in ailesi, aklıma gelen her yola başvurdum, yeterli değildi fakat artık elimde bir taslak vardı.
Ertesi gün ise işler biraz daha kesinleşti, Charlotte Chatillon'ın sorgusuna girmiş ve en sonunda Bouquet'ten yirmi dört yıl önce oyunca yer alanların listesini aldım, yarın Taehyung geldiğinde inceleyemeye başlayacaktım fakat öncesinde göz atmak istedim.
Yirmi yedi kişilik listede şu an gerçekten çok ünlü oyunculardan birkaç tane politikacıya kadar ciddi isimler yer alıyordu. Kırmızın forforlu kalemi alıp Emilie Forest Kim ve Laura Chatillon'un adını çizdim.
''Kaldı yirmi beş.''