Boyutlar Arası Savaş

By Azraagull

1.7K 183 92

GEÇİT Serisi, İkinci Kitap Gökyüzünden düşen damla misali korku veren yaratıklar akın akın sarmıştı gezegeni... More

Başlangıç
Gözyaşı
Sesleniş
Karanlık
Geçmişe Yolculuk 1
Geçmişe Yolculuk 2
Uyanışın Başlangıcı
Saklı Bölge
Anahtar
Kalbinde Saklı
Mavi Bölgede Bir Gün
Yaşıyorsak Umut Var Demektir
Zaman
En Umutsuz Zamanlarda Bile En Güzeli Düşünmek
Menezis
Mahpus Vaveyla
Acıya Sarılmak
Sessiz Çığlık
Bilinmeyen Gerçekler
Dünyam
Gökyüzünün Ardında
İkinci Şans
Karmaşık
Öfke, kontrol edilmediğinde dönüşebilen bir canavardır!
Stvorenje
İyi Olacağım...
Doğru Kararlar
İlk Karşılaşma
Cam Fanus
Kırılma Noktası
Düşüş
FİNAL-Yükseliş
THE END

Geleceğe Adım Adım...

29 3 0
By Azraagull

Eğreti duygular yerini müphemliğe bıraktığında kalbimin saniyelik durduğunu hissettiğim an geçmişti. Bu sefer hızlı hızlı atıyor ve sanki bütün her yerimde bangır bangır bağırıp, peyda etmeye çalışıyordu kendisini. Adeta görünmez bir yılan tüm vahametiyle her yerime dolanmış beni sıkıyor, hızlı hızlı soluk alıp vermemi sağlarken, bir yandan nefesimi kesiyordu.

Korkuyu iliklerime kadar hissettiğim peyda anlar olmuştu fakat bu o kadar barizdi ki! Koryum, eskisinden çok daha güçlü bir şekilde dönmüştü ve bilinmeyen güçlü bir varlık anlaşılan o ki Koryum'a yardım ediyordu. Eğer ki Bilge Kalin'in gördükleri ve duydukları da birer oyundan ibaret değilse, Dünyadaki işimiz sandığımızdan zor olacaktı.

Tüm bunları bir kenara koyduğumu düşündüğümde bir şey sinsi bir şekilde, bir gölge gibi, birden beliriveriyor ve onu şimdilik düşünmek istemesem de varlığını inadına gösteriyordu. Bir yandan Koryum ve bilinmeyen bir varlık, diğer yandan ise kızıllığın arkasında tüm korkutuculuğuyla ortaya çıkan ve varlığından biraz biraz emin olduğum koca yaratık.

"...artık ölümsüz olmanın zamanı geldi de geçiyor Stvorenje."

Bilge Kalin'in, Koryum'un ağzından duyduğu bu söz zihnimde dört dönüyor ve beni endişeye sürüklemekten başka bir şey yapmıyordu.

Stvorenje kelimesinin anlamı yaratık demekti ve içimden bir ses inanmak istemese de Koryum'un bu yaratıklarla bir ilgisi olduğunu söylüyordu. Ve bu da aklıma sadece büyük yaratığı getiriyordu.

Bir şeyler hem biliyor hemde bilmiyor olmak o kadar kötü bir şeydi ki! Emin olmadığım şeyi arkadaşlarıma açmak ne kadar doğru olur bilmiyordum. Gördüğüm şey adrenalinin etkisiyle olan bir yanılmacaydı belki de. Orta da kesin bir durum yoktu ve emin olana kadar bir şey anlatmamam en mantıklısıydı. En azından Koryum ile yeniden yüzleşene dek.

Kader ağlarını örmüştü ve bizi yine bir bilinmezliğin içine sokmuştu. Bu bilinmezlikte bize ışık tutacak, yol gösterecek bir şeyler bulmak zorundaydık. Aksi takdirde karanlık bizi yutacaktı.

"Bir saniye bir saniye, sen şimdi az önce Koryum geldiğimizi biliyor mu dedin?"

Sükunetin ortasında Aria'nın şaşkınlıkla dolu sesi çoğumuzun irkilmesine sebep oldu. Düşüncelerimin arasından sıyrılıp gözlerimi herkesin üzerinde gezdirdim. Bakışlar; kiminde korkulu, kiminde şaşkın, kiminde ise ne yapacağını bilemeyen, belirsizlikle doluydu.

Ortaya atılan soru karşısında daha sonrasında gözümü Aria'ya sabitleyip sakin bir sesle, "Koryum geldiğimizi bilsin bilmesin, önemli olan bu değil. Zaten her ne koşulda olursa olsun bu karşılaşma gerçekleşecek."

Göze yaklaşan kaşlar üzerimde yoğunlaşırken Sam'in bakışlarından korkmuş olacak ki bir şey söylemeyip, önüne baktı.

"Önemli olan ölümsüzlük meselesi ve bundan da önce Koryum'un konuştuğu kişi ya da Bilge Kalin'in biriyle konuştuğunu sanmasını istemesi ile bizi korkutmaya çalışması. Elimizde iki durum var."

"Ve her iki duruma da kendimizi hazırlamaktan başka yapacak bir şeyimiz yok." diye tamamladı cümlemin geri kalanını, Bay Gabriel.

"Peki ya başka kimler vardı orada?" Bellamy'nin sorusu Bilge Kalin içindi. İkili birbirine bakarken Bilge Kalin'in ince siyah kaşları çatıldı, gözlerinin etrafındaki kırışıklıklar daha bir belirgin oldu.

Bu soruyla birlikte Bilge Kalin ile aynı tepkileri verdim. Bunun sebebi daha önce bu soruyu hiç aklıma getirmeyip, kendime kızmış olmamdandı. Gelecek değişti diye öldürdüğümüz Zazir, Eko veya Martin de yaşayacak değildi ya?

Bilge Kalin kurumuş dudaklarını ıslatma ihtiyacı duyduğunda, daha öncesinde bir şey yiyip içtiğini sormadığımdan bir kez daha kendi kendime söylenirken Bilge Kalin dudaklarını araladı.

"Ne gariptir ki, öldürdüğümüz herkesi gördüm orada." dediğinde, her birimiz adeta korku filminden çıkmış gibiydik. Birbirimizin suratına girift duygularla bakıyor, sesli konuşmaktan ziyade gözlerimizi konuşturuyorduk.

"Tamam geçmişi değiştirmiş olabiliriz ama bu kadarı da olabilir mi gerçekten?"

"Bunun başka bir açıklaması olmalı."

"Belki de Bilge Kalin'in söylediği yaratık ile ilgilidir?"

"Katılıyorum Sam, bunun başka bir açıklaması olamaz. Geleceği bu kadar da fazla değiştirmiş olamayız. Tanrım, öldürdüğümüz herkesin yaşamasından bahsediyoruz!"

Yüksek sesli konuşmalar geçmişi değiştirmekten bahsederken, hiçbiri Bilge Kalin'in sesi kadar yüksek çıkmamıştı.

"Geçmişi mi değiştirdiniz?"

Biraz kızgın, biraz şaşkın, belki birazcık da endişeli çıkan sesi ile bana doğru döndüğünde zor çevirdim gözlerimi Bilge Kalin'e. Arkadaşlarım ne yaptıklarının farkına vardığında mahcup bir şekilde bana bakarken, onları suçlamadım. Ben halkımdan zaten bir şey saklayamazdım, hele ki de bu kadar önemli bir konu hakkında. Yine de anlatmak bana zor geliyordu. İçten içe neden geçmişi değiştirdiğimizi anlattığımda hak vereceğini düşünüyor ama yine de aksi bir tepki vermesinden korkuyordum.

Ortamdaki sessizlikten faydalanıp ağzımı açtım ve artık çıksın dediğim cümleleri bir zehri akıtır gibi akıttım.

"Koryum beni bir büyüyle lanetlediğinde, ailem ne yaparlarsa yapsınlar o büyüyü kıramadılar. Sonrasında akıllarına bir fikir doğdu." dedikten sonra sertçe yutkundum. İstemsiz sesim titriyor ve buna engel olamıyordum. Gözlerini bir an olsun üzerimden çekmeyen Bilge Kalin, devam etmemi istercesine beni destekledi.

"Düşündükleri şey, Clark'ın geçmişe gidip beni uyarmasıydı ve ben bu sayede Koryum'la savaşmak için binaya gitmeyecektim. Dolayısıyla Koryum ile hiç karşı karşıya gelmeyecektim. Bu yapılırsa iki şeyi doğuracaktı; geleceğin şekillenmesiyle Koryum ya dirilecek ya da hala ölü kalacaktı."

Kelimeler dudağımdan tane tane döküldü ve Bilge Kalin onların hepsini hafızasına aldı. Elbet anlamıştı, şimdi benim için önemli olan, kötü söz söylemeyeceğini bilsem de, ne diyeceğiydi.

"Geçmişi değiştirdiniz ve Koryum bu sayede hayatta." dedikten sonra bir müddet sustu. Sonrasında yüz hatları yumuşamaya başladı. İlk halinden eser yoktu.

"Bu bizim kaderimiz Palmira ve ben kaderimden memnunum. Seni bir daha hiç görmemeyi dilemektense, bu acılara katlanırım daha iyi."

Söylediği sözler içime işlerken sımsıkı sarıldım Bilge Kalin'e. Bana karşılık verirken aynı zamanda konuştu.

"Hiçbirinizi suçlamıyorum. Aksine, iyi ki bunu yaptınız çünkü bir daha Palmira'yı göremeseydim hesabını size sorardım."

Ortama gülüşmeler hakim olurken Bilge Kalin ile ayrıldık. Eli hala elimin üzerindeyken, "Şimdi geceyi burada geçirelim. Sabah içeriye nasıl giriş yapacağımızı detaylıca konuşuruz." dedim.

Kısık mırıltılar onayların belirtisiydi. Korku, belki biraz olsun azalmıştı, bilemezdim fakat birbirimize güç verip cesaretlendirmek bizi kırılmaz yapacaktı. Bu yüzden bu saatten sonra kimse bu konu hakkında pek fazla konuşmadı. Büyük mağara da herkes kendisine bir yer edindi.

"Aisley, hadi sende dinlen artık biraz."

Bellamy'nin uzattığı eli tutmak ve ona sarılıp uyumak beni rahatlatacaktı, bunu biliyordum fakat kısa bir işim kalmıştı.

"Sen bir yer bul bize, ben Bilge Kalin'e biraz yiyecek verdikten sonra gelirim."

"Hayır Aisley, seninde biraz dinlenmeye hakkın var. Sen bana yiyeceğin yerini göster ben işimi hallederim." diyen Bilge Kalin'i reddetmek üzere ağzımı açacağım sırada, bunu anladığında beni ayağa kaldırdı.

"Hadi ama, benim için." dediğinde ona hayır diyemeyeceğimi anladım ve gülümseyip yerde duran çantamı eline tutuşturdum.

O da bana gülümserken, "Git hadi." dedi. Bellamy de elimden tutunca onun peşinden ilerledim ve bize yer aramasını izledim. Köşelerde bir yer bulduğunda yere çöktü ve beni de kendine çekti. Göğsüne elimi yerleştirirken nedensiz bir utanma duygusu kapladı bedenimi. Belki Cerelia'nın da burada olmasından, belki de uzun süre yakınlaşmaya fırsatımız olamamasındandı. Hangi nedenden olursa olsun yine de güzel bir histi. Huzur vericiydi.

"Tüm bunların bir gün biteceğini düşün ve rahat ol prenses."

Gözlerimi yüzüne çevirdim ve, "Haklısın, bunu deneyeceğim." dedim. Dudakları kıvrıldı fakat daha sonrasında bir konuşma gerçekleşmedi aramızda. Çünkü ikimizde argın ve uykuya muhtaçtık. Bende bunu fırsat bilerek uykuya aç olan gözlerimi kapattım ve  derin bir uykuya daldım.

*****

Karanlık...

Acıya artık tahammülü kalmayan, bitse de artık ölsek cinsinden çıkan vaveylalarla dolu bir yer.

Nasıl geldiğimi bile hatırlamadığım bir yerde, ayakta, beyhude bir şekilde duruyorum. Çığlıklar kor bir alev gibi büyüdükçe büyüyor, kesilmek nedir bilmiyor.

Olduğum yerde mıhlanmış gibiyim, kıpırdayamıyorum. Görmek için can atıyorum fakat karanlık benim tarafımda değildi ve bana yardım edeceğini de hiç sanmıyordum.

Tanıdık sesler geliyor kulağıma, kim olduklarını çıkarmaya çalışıyorum fakat acı çığlıklardan tam kestiremiyorum. Arada kelimeler duyuyorum fakat boğuk boğuk geldiği için anlayamıyorum.

Bedenim ayakta dikilmekten yorulmuş, başka bir pozisyonda durmayı istiyor artık. Deniyorum, deniyorum, deniyorum... Ama başarılı olamıyorum. Sanki bedenimin etrafına görünmez zincirler bağlanmıştı. Ağır, sert, kurtulmama izin vermiyor.

Bari sesimi çıkarayım diyorum, onu da yapamıyorum. Konuşmama izin vermemek için dilimi kesmişler gibi. Ağzımdan bir şeyler çıkıyor ama bunlar sadece anlamsız şeyler. Yapamıyorum, beceremiyorum.

Korkuyorum... Bir şey geliyor sanki, karanlığın öte tarafında, bana sinsice gülümsüyor. Gülüyor, dalga geçiyor... Beni öldürecek, bunu hissediyorum. Bu sefer gerçekten olacak gibi. Ölüm kokusunun her tarafa sirayet gösterdiğini hissedebiliyorum.

Ve sonra istediğim şey gerçekleşiyor. Her zaman yanımda olan parlak ışık aydınlatıyor her yeri, lakin bu sefer farklı bir şekilde. Her tarafa kırmızı lambalar asılmış gibi, kan kırmızısı renginde bir ışık aydınlatıveriyor her yeri ve gösteriyor bana çığlık atanları.

Gördüğüm her yüzü anında tanırken kaşlarım çatılıyor ve gözyaşlarım sel gibi akıyor. Bütün yüzler ayakta duran, bana çevriliyor. Yüzlerindeki ifadeyi okumam imkansız, bütün duygular girift bir şekilde dolanmıştı yüzlerine. Kızgın mı? Üzgün mü? Ya da korku içinde?

Hepsinden bir parça alıp yerleştirmişlerdi yüzlerine, adeta sence hangisi yakışıyor dercesine. Fakat bir tanesi oldukça bariz bir şekilde göze çarpıyor. Gözleri bana yardım et! diyor.

Şu durumda ne yapabilirim ki? dercesine bakıyorum onlara. İçim kan ağlıyor ama yine de bir şey yapamıyorum. İki tarafta konuşamıyor.

Sonra bir ağlama sesi dolduruyor etrafı. Sonsuzlukta bir çocuk sesi tam arkamdan geliyor. Sesi yine tanıdık geliyor. Yüzünü görmek istiyorum ve sanki o da bunu hissetmiş gibi elimi sımsıkı tutuyor, ardından gözlerimin içine bakıyor.

"Beni hiç bırakmayacağını biliyorum" diyor. Gözlerimden akan yaşlar durmak yerine gittikçe artarken kalbim güm güm atıyor. Alev almış bedenimle gözlerine bakarken kafamı sallamak istiyorum. Yapamıyorum. Biri izin vermiyor. Ama en azından küçüğüm bana birazcık da olsa güç vermişti. İnancım vardı. Başaracaktım.

İkinci güç dalgası da onun ardından geldi. İkizim diyebileceğim biri bana doğru yaklaşırken gülümsedi. Buz mavisi gözleri ışıl ışıl parlarken ben ne olduğunu anlamadan yanımda bitti.

Onu da tanımıştım hemen ve o da bunu biliyordu. Ellerini iki omzuma yerleştirip daha da yaklaştı bana. "Korkuyorsun." dedi. "Kim korkmaz ki."

Beni anladığına sevindim ama bir şey söyleyememek üzdü beni. Sadece bakmakla yetindim. Ondan sonra beyaz bir ışık parladı ve bir anda biri beliriverdi az ötemizde. Asil ve güçlü duruşuyla, kendinden emin gülümsemesiyle, kendi kafamda canlandırdığım şeyi hemen tanıdım. Kollarını göğsünde birleştirerek bize baktı. Yanımıza gelmedi.

"Gücün, artık seni sen yapan bir şey Aisley. Onu nerede ne şekilde kullanacağın sana bağlı ve bunu doğru yaparsan kazanamayacağın şey yok, inan bana. Gücünün sonsuzluğunu keşfet ve kullan onları."

Konuşmasam da gözlerimle onayladım onu. Bir güç dalgasının bedenime yayıldığını hissettim. Ellerim çözülmüştü sanki. Miniğimin ellerini tutabildim. Daha sonrasında ayaklarımı kıpırdatabildim. İnandım, inancım benim bedenimi çözmüştü. Bedenim artık hareket edebiliyordu!

Dudaklarım her iki yana yayıldı ve gülümsedim. Vaveyla eden insanlar bir bir ayağa kalkmaya başladılar. Kanla kaplı bedenleri hiçbir şey olmamış gibi tertemiz oldu. Her biri yaklaştı bana ve o sırada uzaktan birileri belirdi.

Bir yanda bir kadın ve topluluğu...
Diğer yandan yaratık sürüsü ve liderleri... Gökyüzü yaratığı. Hemen tanımıştım onu.

Koca bir ordu gelirken bir avuç bize baktım. Miniğimin elini bırakırken öne doğru yürüdüm. Arkama sıralandı hepsi, toplandık. İnandık, koruduk umudumuzu ve o anda kırmızı ışık yavaş yavaş beyaza dönmeye başladı. Zaferin belirtileri kendisini önceden peyda ederken son bir ses, beni daha da yüreklendirdi.

Zafere giden yolda çekilir acılar ama o zaferin ucu gösterdi mi kendisini bir kere, tutundunuz ona. Bırakmayın.

Ve unutma Elementlerin Efendisi; kendini kanıtladın, artık yapabilirsin her şeyi. İnan ve uygula.

*****

Yakıcı bir his bedenimi alarma sokarken hızla açtım gözlerimi ve bedenim ben komut vermeden dik bir konuma getirdi kendisini.

"Aisley iyi misin? Yüzün kireç gibi olmuş."

Ter akan bedenim gözlerini çoktan uyanmış ve Dominic'in yanında ayakta duran, endişeli gözlerle bana bakan Bellamy'e doğru döndü.

Bellamy'nin konuşmasından sonra herkes suratıma bakarken, benim ardımdan aynı hızla ayağa kalkan Clark'a çevirdim gözlerimi. Nefes nefese ve ter içinde kalmış bedeni ile o da direkt olarak bana bakmıştı. İkimizde ne gördüğümüzü biliyorduk.

"Clark, Aisley neler oluyor burada?" diyen Sam'e bakmadan gözlerim Bay Gabriel'ı buldu. Tahmin ettiğim gibi, anlamıştı ve ağzımdan çıkacak sözleri bekliyordu.

Nefes alış verişlerimi düzene soktuktan sonra dudaklarım yavaşça aralandı ve Clark ile aynı anda konuştuk.

"Stvorenje, geliyor."

*****

Merhabalar (:

Kafamda binlerce alternatif vardı. Kitabın devamı nasıl gelmeli, karşılaşmayı nasıl yapmalıyım diye. En sonunda bir karara vardım. Umarım sizde okurken beğenirsiniz.

İyi günler dilerim🌺

Continue Reading

You'll Also Like

49.7K 6.8K 64
Eski Veliaht Guan'ın kızı olan Lidena, babasını öldürmüş olan amcası Zeord tarafından sürgünden çağırılır. Ancak İmparator Zeord'un oğlu veliaht Gabl...
58.8K 4.7K 70
# Gençkurgu-- Fantastik # # 3. Fantastik # 1. Akademi # 1. Büyü # 1. Ejderha # 1. Efsane # 1. Krallık # 2. Savaş - Düşünsene, sen büyünün her şey o...
24.4M 1.4M 80
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...
28.2K 3K 48
İnsanlar üçe ayrılır; Yaşayanlar, Yaşamayanlar. Yaşayamayanlar... Yaşayanlar: hâlâ dünyadaki hayatına devam edenler. Yaşamayanlar: öldükten sonra iki...