"İşte anasının kızı," Annem, beni görür görmez güçlü bir ıslık çalıp beğeniyle süzdüğünde kıkırdadım. Uzun, derin yırtmaçlı tek tarafı uzun kollu tek tarafı askılı model siyah bir elbise giymiştim.
"Senin kadar olamayız be, Yeliz Sultan."
"Eh yani tabi bir Yeliz edemezsin." Gülümseyerek yanağına bir öpücük kondurduğumda başını başıma yasladı.
"Bu gece hastanede olacağım, nöbetim var. Fazla geç kalma."
Kendimi geriye çekip başımı salladım ağır ağır. "Kalmam."
"Arkadaşın nerede kaldı? Geç kalmıyor musunuz?"Dudaklarımı büzerek kolumdaki saate baktım.
"Saat 8'e geliyor, gelir birazdan." Kurduğum cümleden sonra saniyeler içinde kapı zili çaldığında kaşlarımı kaldırdım. "Bak, tam zamanında geldi." Koşturur adımlarla kapıya ilerleyip, kapıyı açtım. Karşımdaki kişi Esma değil, Barış'tı.
"Aşkın," dedi yüzüme bakıp. Dudaklarımı aralayıp cevap verecekken annemin sesi doldu kulaklarıma.
"Aşkın, kim geldi? Arkadaşın mı?"
"Şey, ben komşunuzum efendim, bu apartmandayım." Barış, bana fırsat vermeden kibarca cevapladı. "Aşkın'ın da sınıf arkadaşıyım."
"Ah, öyle mi?" Annem de kapıya doğru ilerledi. "Ben Yeliz, Aşkın'ın annesi. Senden hiç bahsetmedi."
"Fırsat bulamadım." dedim kısaca omuz silkip.
"Zaten yeni yeni kaynaşıyoruz efendim." dedi Barış da.
Annem, gülümseyerek "Memnun oldum Barış, bana Yeliz Abla diyebilirsin."
Barış'ın da gülümsediğini gördüm. "Peki, Yeliz Abla. İzninle Aşkınla konuşmam gereken bir konu var, konuşabilir miyiz?"
"Tabi ki, bana sormana hiç gerek yok. Zaten ben de çıkıyorum şimdi," Annem masanın üzerine koyduğu çantasını omzuna takıp ayakkabılarını giyerek kapının dışına çıktı.
"Görüşürüz kızım. İyi eğlenceler. Dikkat et."
"Sağol anne, iyi nöbetler sana da."
"Görüşürüz Barış," Barış da karşılık verdiğinde annem ağır ağır indi merdivenlerden.
"Ne konuşacağız?" dedim Barış'a bakarak. "Sorun ne?"
"Sorun ne, öyle mi?" dedi kaşlarını çatarak. "Sorun sensin, Aşkın. Buğra ile bir olup parti vermek de neyin nesi?"
"Sorun benim öyle mi?" Öfkeyle nefesimi dışarı verdim. "Yağız bana istediğini yaparken hiçbir sorun yok, ben okuldaki arkadaşlarımı toplayıp eğlence yaparken sorun var ama, o da iyiymiş ya!"
"Ben eğlenmene bir şey demedim." dedi keskin bir tavırla. "Ben sadece Buğra ile eğlenmene kızıyorum. Kendini yakmaktan başka bir şey yapmıyorsun. Ne sanıyorsun? Buğra ile bir olduğun zaman Yağız'ı alt edeceğini mi?"
"Aynen öyle." dedim dişlerimin arasından. "İşlerime karışma. Bir karar verdim, bu benim hayatım ve bu karar benim kararım."
"Zarar göreceksin." dedi tıslarcasına yüzüme nefesini vererek.
"Görmeyeceğim." dedim net bir tavırla. "Zarar veren taraf ben olacağım."
"Boktan bir intikam oyununa giriyorsun." dedi öfkeyle gözlerimin içine bakarak. "Sonunu düşünmeden hareket ediyorsun, üzülen sen olursun."
"Beni, kimse üzemez." dedim aynı kararlılıkla. "Ben o partiyi bu gece veriyorum, sonuçlarına da katlanacağım. Ne olursa olsun."
"Beni delirteceksin," dedi başını iki yana sallayarak. "Ben seni düşünüyorum, anlasana. Ben seni önemsediğim için sana yardım etmek istiyorum."
"Bence sen," dedim ve duraksayarak yüzüne baktım. "Bence sen, sevdiğin kız için endişelen benim için değil."
Sertçe yutkundu. "Ne diyorsun sen?"
"Bilmem, ne diyorum ben?"
"Aşkın, açık konuş."
"Gizem diyorum Gizem," dedim sesimi yükselterek. "Hayatımı mahveden Gizem'den bahsediyorum. Sen beni düşüneceğine git ona sahip çık. Bana bulaşmakla hayatının hatasını yapıyor, sonunda acı çeken o olacak. Bilgine."
Cevap vermesini beklemeden kapıyı sertçe yüzüne kapattım.
🔗
"Of, bu ne güzellik be hatun!" Buğra'nın söylediği şeyle göz devirdim.
"Cıvıma hemen Buğra."
"Hiç alışık olmadığım şeyler söylüyorsun, yapma." Söylediği şeyle sinir bozukluğuyla güldüm.
"Ha şöyle ya," dedi kollarını iki yana açarak. "Gül şöyle."
Gülerek başımı iki yana sallayıp etrafa bakındım. Öğrenciler, Yağız'a rağmen mekana akın ediyorlardı. Sıradan, terk edilmiş bir depo tarzı bir yer olsa bile Buğra etrafa ışıklandırma takmış, her yeri aydınlatmıştı. Müzik sistemi kurmuş, etrafı süslemişti. Gerçekten de güzel bir mekan hâline gelmişti.
"Beğendin mi?"
"Hı hı," dedim mırıldanarak. "Güzel olmuş."
"Çünkü ben yaptım."
Göz devirdim. "Ya şunda bile kendini övmeye yer arıyorsun, inanamıyorum sana!"
Sırıtmakla yetindiğinde omzumda bir baskı hissettim.
"Mekan yıkılıyor," Esma kulağımın dibinde bağırdığında gülümsedim. Ona cevap verecekken Buğra ile aramıza girdi.
"İçecekler de çok iyi, helal vallahi." dedi bu kez Buğra'ya ithafen.
"Beğenmene sevindim." dedi Buğra.
Hafif bir dans müziği çalmaya başladığında hareketli ortam, yerini sessiz bir ortama bırakmıştı. Herkes birini bulup dansa kaldırıyordu. "Esma!" kalabalığın içinden Emre'nin sesini seçtim. "Benimle dans et bebeğim!" Teklifine sesli bir şekilde güldüğümde Esma göz devirdi.
"Git başımdan Emre."
"Hadi ama, eğlenmeye geldik! Değil mi dostum?" Emre, omzuyla Buğra'ya vurduğunda Buğra Emre'ye öyle bir bakış attı ki Emre resmen süt dökmüş kediye döndü! Bu hâline Esma ile güldüğümüzde gözüme Semih çarptı.
"Gençler," dedim sessizce. "Saat 3 yönünde Semih oturuyor."
Esma'nın gülüşü yüzünde solarken Buğra sırıttı.
"Güzel," dedi keyifle. "Haberi almış, itlerini göndermiş buraya."
"Esma," dedim ona doğru dönerek. "Şu Semih itine haddini bildirmeye ne dersin?"
"Nasıl yani?" Afallayarak yüzüme baktığında Emre'yi işaret ettim kaşlarımla.
"Deli gibi dans edip eğlenin, oturduğu yerden çatlayarak izlesin seni."
Emre, yüzüme öyle bir bakış attı ki bu durumdan keyif alıyormuş gibiydi. Artık onun Esma'dan hoşlandığını düşünmeye başlamıştım. Esma birkaç saniye bize bakmayıp başka yöne bakan Semih'i izleyip başını salladı ağır ağır. "Tamam." dedi kararlılıkla. "Gel Emre,"
Emre ile birlikte kalabalığın arasına karıştıklarında Buğra yüzüme bakıyordu. "Ne var?" dedim kaşlarımı çatarak.
"Sen aslında çok zeki bir kızsın," dedi gözlerini kısarak.
Güldüm. "Aksini iddia eden olmadı zaten."
"Benimle dans eder misiniz, zeki hanımefendi?"
Bir anda sorduğu soruyla birlikte tek kaşımı kaldırdım. "Biraz hızlı gitmiyor musun?"
"Benim hayat felsefem bu, hızlı yaşarım."
Göz kırptığında gözlerimi ondan aldım. "Gerek yok, kalsın."
"Bir dans ya," dedi ısrarla. "Hem bu ikili dans etse ne olur? Videoya alınır ve Yağız'a izletilir."
Sessiz kaldığımda arkamdan gelen sesle gözlerim faltaşı gibi açıldı.
"Üzgünüm Buğra, şansına küs. Çünkü bu güzellik, benimle dans edecek."
"Senin ne işin var burada Barış?" dedim arkamı dönüp yüzüne bakarak.
"İleri gittim." dedi mahçupca yüzüme bakarak. "Fazla sert çıktım."
"Sana ne yaptın demedim." dedim tane tane. "Sana, burada ne işin olduğunu sordum."
Gülümsemeye çalıştı. "Seni yalnız bırakmak istemedim."
Dudaklarımın kenarı alayla yukarı kıvrıldı. "Şunu aklına kazı Barış," İşaret parmağımı göğsüne bastırdım. "Ben asla yalnız kalmam."
Neden ona böyle davranıyordum bilmiyordum fakat bunda Gizem'in etkisi oldukça fazlaydı bunu biliyordum. Hızla Buğra'ya döndüm. "Hadi, dans etmiyor muyuz?"
"Aşkın."
Barış, yalvarırcasına adımı seslendiğinde onu aldırmayıp yürümeye başladım. Buğra ise sırıtarak arkamdan geldi yavaş yavaş. Kalabalığın arasına girdiğimizde uygun bir yer bulup durdum. Buğra ise tam karşımda yerini aldı ve ellerini belime yerleştirdi. Sakince ellerimi omuzlarına koydum.
"Kızdın mı?" dediğimde başını sağa sola salladı.
"Kızmadım."
"Ben olsam kızardım." dedim yüzüne bakarak. "Başkasına inat olsun diye seninle dans ediyorum, farkında mısın?"
"Hayır." dedi hızla. "Sen inat olsun diye bir şey yapacak bir kız değilsin. Burada benimle dans etmeyi, bizzat kendin istedin."
Gözlerimi kıstım. "Bazen beni çok iyi tanıyormuşsun gibi konuşuyorsun."
Güldü. "Belki de tanıyorumdur?"
Sessiz bıraktım söylediği şeyi. Etrafı süzdüğümde Semih çarptı yeniden gözüme. Bir noktaya sabitlemişti gözlerini. Ellerinde bir bardak vardı, kırmak istercesine sıkıyordu. Baktığı yere baktığımda Esma ve Emre'nin gülüşerek dans ettiklerini gördüğümde dudaklarımın kenarı yukarı kıvrıldı.
"İşe yaramış," dedi Buğra. Ona baktığımda bana bakmak yerine Semih'e bakıyordu. "Gözü dönmüş."
"Haktır ona," dediğimde güldü.
"Kafa attığın an, aklıma kazınmış gibi."
"Bana o gün, benimle gurur duyar gibi baktın." dedim dudaklarımı birbirine bastırarak. "Bir sebebi var mıydı?"
"Bu okula böyle bir şeye cesaret edebilecek bir kız gelmedi hiç." Kısa bir bakış attı yüzüme. "İlksin. Bunu görmek gurur vericiydi."
"Çok garip," dedim anlam vermek istercesine. "Para verip okuduğu okulda, okulun sahibiyim diye gezen bir çocuğun kurallarına uymak zorunda hissediyorlar."
"Ve biz bu algıyı yıkıyoruz." dedi hemen. "Bak etrafına, okuldaki öğrenciler akın etti. Demek ki Yağız'ın boktan liderliğini takan yokmuş."
Kurduğu cümleye gülümserken tam arkasında oturan Gizem, görüş açıma girdi. Elindeki telefonu yatay bir şekilde, bize doğru tutmuştu. Büyük ihtimalle videoya alıyordu bizi.
"Gizem, kayıtta." dedim derin bir nefes alarak. "Şuan bizi videoya alıyor."
"Demek kayıtta," dedi gülerek. "Şimdi, bir şey yapacağım ama art niyet yok. Üzerime saldırma."
"Ne?" Anlamsız bir bakış attığımda bir anda yüzüme doğru yanaşıp yanağıma bir buse kondurduğunda gözlerimi büyüttüm. Gizem'e baktığımda beni öptüğü yeri aldıktan sonra telefonu çantasına atmıştı.
"Bitti mi?" dedi Buğra.
"Sen ne yapıyorsun?" Çok sesli olmayacak bir şekilde dişlerimin arasından tısladım. "Kafayı mı yedin? Okulda Yağızla adım anıldı, şimdi de seninle mi anılsın istiyorsun?"
"Sakin ol!" dedi omuzlarımdan tutarak. "Yağız'ı sinir etmek için yaptığım bir şeydi, o kadar. Ayrıca adın benimle anılsa, namın yürür, rezil olmazsın."
Göz devirdim. "Kayıt bittiğine göre dans da bitti." dedim ve ellerimi boynundan çektim. O esnada Gizem, lavabo olduğunu düşündüğüm bir yere gidiyordu. "Lavaboya gideceğim."
"Çok bekletme beni, hasretinden ölürüm."
Elimi alnıma vurarak yanından geçtiğimde sırıtmakla yetindi. "Hey, nereye?" Esma, önüme çıktığında sıkıntılı bir nefes verdim.
"Lavaboya gideceğim."
"Geleyim mi ben de? İyi misin?"
Başımı salladım. "İyiyim merak etme. Sen eğlenmene bak, dönerim hemen."
"Tamam o zaman." Omuz silkip önümden çıktığında Gizem'in gittiği yöne doğru yürüdüm. Küçük bir kapı karşıma çıktığında kapıyı aralayıp içeri girdim. Tahmin ettiğim gibi lavaboydu. Gizem ise aynada makyajını tazeliyordu.
"Partinin yıldızı da geldi." Girer girmez bana laf attığında tam yanında durup diğer aynadan kendi görüntüme baktım.
"Yağız'ın haberi var mı geldiğinden? Sonra seni kapatmasın kulübüne."
Öfkelendiğini, yüzündeki gerilen kaslarından anlayabiliyordum ama belli etmemeye çalışıyordu. Umursamaz bir tavırla eline aldığı ruju, dudaklarına yedirdi.
"Yağız, Buğra'nın seni öptüğü yeri izlediğinde, bu dikbaşlılığından eser kalmayacak."
"Hadi ama Gizem, anlamadın mı?"
Tek kaşını kaldırarak yüzüme baktı. "Neyi?"
"Sence Yağız, Buğra'nın beni öptüğüne sadece ona karşı gelen iki kişi olduğumuz ve birleştiğimiz için mi kızar?" Başımı sağa sola sallayıp alayla güldüm. "Yağız, bana aşık. Ondan tüm bu öfkesi." dedim onu sinir etmek için. İşe yaramıştı da.
"Ne diyorsun sen?" dedi sesini yükselterek. "Saçmalama! Senden nefret ediyor," dedi tıslarcasına. "Herkesin ettiği gibi."
"Zavallı," derken omzuna dokundum. "Kendini kandırmaya böyle devam, tamam mı canım?"
Omzundaki elimi itti. "Sen göreceksin," dedi işaret parmağını tehditkarca sallayarak. "Seni bu sözlerine pişman edeceğim."
Bir hışımla malzemelerini çantasına koyup hızlı adımlarla dışarı çıkarak kapıyı sertçe çektiğinde aynadaki yansımama bakarak kendi kendime güldüm.
Ne kadar aptaldı... Buna bile inanıp, sinirleniyordu.
Her defasında oyunuma geliyordu ve zafer duygusunu tatmama izin veriyordu.
Musluğu açarak yüzüme su serptim. Parmaklarımın ucunu ıslatarak boynumu da serinlettikten sonra derin bir nefes alıp kapıya doğru ilerledim.
Kapının kulpuna asıldığımda kapı açılmamıştı.
Kaşlarımı çatarak tekrar denedim.
Tekrar.
Tekrar.
Ve tekrar.
Hiçbirinde açılmamıştı.
"Gizem!" dedim seslenerek. "Orada mısın?"
Ses gelmeyince ellerimi saçlarıma geçirdim. Daha az önce kapı çalışıyordu, şimdi neden tutukluk yapmıştı?
"Kimse yok mu?" diye seslendim yeniden.
Yine ses yoktu.
Birkaç saniye sonra Yağız Karayel'in sesi kulaklarıma ilişti. "Herkese iyi eğlenceler!" dediğini duydum ve saniyeler içinde ortalık ana baba gününe dönmüş gibi çığlık sesleri yükselmeye başladı.
Neler oluyordu?
"Kimse yok mu kapıyı açın!" dedim sesimi yükselterek. Fakat öğrencilerin çığlık sesleri, tüm depoyu esir almıştı. Kimse sesimi duymuyordu. Burada resmen kilitli kalmıştım ve bunun arkasından o aptal Gizem çıkacaktı emindim.
"Yağız!" dedim bu kez bağırarak. Belki bir ihtimal beni duyardı çünkü bana ulaşan son ses, onun sesiydi.
Yine derin bir sessizlik oldu. Aklıma gelen tüm herkese seslendim, yardım çağrısı istedim fakat kimse duymuyordu. Kapıya tekme atıp açmayı denedim, o da olmadı. Pes edercesine omuzlarımı düşürdüğümde içime çektiğim duman kokusuyla birlikte olduğum yerde kasıldım.
Kaşlarımı çatıp kapının altına baktığımda, içeri duman sızıyordu. Bu duman da nereden çıkmıştı? Az önce de öğrenciler çığlık çığlığa kalmışlardı. Yoksa yangın mı çıkmıştı?
"Kimse yok mu?" dedim bu kez daha şiddetli bir şekilde kapıyı kırarcasına vurarak. Şimdiden sızan duman ciğerlerime nüfuz etmişti ve öksürmeye başlamıştım. "Yağız!" dedim bağırarak.
Yine ses gelmeyince "Açın şu kapıyı!" dedim öfkeyle kapıya sert bir tekme daha atarak. Her şey Yağız'ın iyi eğlenceler demesinden sonra olmuştu. Tesadüf müydü yoksa planlı bir yangın mıydı? Eğer bunun altından da o herif çıkarsa bu kez onu öldürecektim.
"Açın, Allah aşkına açın şu kapıyı! Kimse yok mu?" dedim sertçe öksürerek. Git gide güçsüzleşiyordum. Bacaklarımın beni tartamadığını hissedince dizlerimin üzerine çöktüm.
"Açın kapıyı!" Kapıya vurdum güçsüzlükle. "Lütfen açın!"
Göz kapaklarım, açık duramayacak hâle gelmişti. Gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. Öksürme şiddetim git gide artıyordu.
Gözlerim kapanmadan hatırladığım son şey ise, "Yağız!" diye son gücümle bağırıp kapıya vurmak olmuştu.
🔗
Sizce yangını kim çıkardı?
Sizce kapı kendi kendine mi kilitlendi?
Yoksa başka birinin parmağı var mı?
Buğra - Aşkın ikilisini nasıl buluyorsunuz nsjdjdjd