SELAM GECELERİN GÖLGESİ OKUYUCULARI! BEN S.
Uyarı : Mantık hataları ve küfür olabilir.Zaten küfür fazlası ile kullanılıyor.Yazım yanlışları bulunabilir.Sizden ricam bunlara dikkat ederek okumanız.
İlk kez böyle bir kitap yazıyorum umarım linç yemem.
Sınır ; 50 Vote,50 Yorum.
İyi okumalar...
🍷🍷🍷
Kendimi küçük bir kutuda gibi hissedip boğuluyorken,kalp ritmim beni zorlayacak derece de artmıştı. Artık dilimden dökülen sözcüklere bir cümle bulmakta zorlanır hale gelmiştim. Belirsizlik,beynimin duvarlarına çarparak,beni kendini bilmez bir yola sokuyordu. Hayat döngüsü beni bir kez daha şaşırtmadı. Hayatım,dilimden dökülemeyecek kadar anlamsız cümleler içerisinde kaybolmuştu.
Sürekli takip ettiğim döngü en sonunda durmak zorunda kaldı. Karmaşık duygular halinde bu çıkmaza kapılıp gittim. Hayatımın en zehirli yıllarını yaşamaktan vazgeçip geldiğim bu şehir beni daha büyük bir zehir'e bulaştırdı. Yüzünden tebessümü eksik olmayan bir insan olmak için çok çabalamıştım fakat kendimi farklı durumlar içinde buldum.
Bilinmezlik,kendini kaybetmek.
Eski benden eser yoktu artık. Hayat bana adil davranmadı,kendimi kaybetmemi sağladı. Kayboldum kendi zihnim içinde. Beynim artık boşluktan fazlası değildi. O zehir dedikleri beynim beni zehirlemişti.
Yarıda bırakmış olduğum kahvede dolandı gözlerim. Daha sonra ise üst üste yığılmış kağıtlara baktım. Her gün düzeltip yerine bıraktığım kağıtlar,yine dağılmıştı. Tıpkı burada düzeltmeye çalıştığım insanlar gibi.
Mesai biteli 2 saati geçmişti. Fakat hala odamda duruyor,boş duvarı izleyip düşüncelerime hakim olmaya çalışıyordum. Ne düşündüğümü bile bilmeyen beynim,bana istediği acıyı vermekte zorlanmıyordu.İç çekerken, gözlerim duvardaki saati buldu.
20.30
Saatin çıkmak için epey geç olduğunu fark ettiğimde oturduğum koltuktan, masadan destek alarak kalktım. Üstümdeki önlüğü çıkarıp,kenardaki askıya astıktan sonra, açık olan sarı saçlarıma düzen verdim. Daha sonra şişme montu üzerime geçirip,çantamı ve telefonumu aldım.
Odamdan çıktığım sırada loş olan koridorda gezdirdim gözlerimi. Normal olarak herkes çıkmış,sadece nöbetçi hemşireler kalmış olmalıydı. Psikolog doktor olarak çalışsam da,kendi psikolojimin ne kadar iyi olduğunu bilemiyordum. Çoğu zaman kendimi sorguluyor olsam da,bir yandan bu mesleğe alışmıştım.
24 yaşındaydım.
Yaklaşık 2 yıldır Laska'ya gelmiş,hayatıma düzen vermeye çalışıyordum.(Laska,kendi hayal dünyamda üretmiş olduğum bir şehir...) Psikolog olmanın bir sürü zorluğu vardı. Bu zorluklarla başa çıkabilecek bir kadın olsam da,bu mesleğe adım atmıştım bir kere. Ne geri dönüşü vardı,ne de başka bir yolu.
Odam 2. Katta bulunduğu için bazen asansör kullanma gereği duymazdım. 2 adım merdiven inmekten aciz değildim.Bu yüzden yine gerek duymadım ve adımlarımı merdivenlere yönelttim. 2. Kattaki danışmada, nöbetçi hemşire gördüm ve baş selamı verdim. Gülümseyerek aynı karşılığı aldıktan sonra yavaş adımlarla aşağı inmeye başladım.
Merdivenlerden indikten sonra,çıkışa doğru yürüdüm. Kapıdan çıktığım anda yüzüme vuran soğuk,beni birkaç adım geriletmek zorunda kaldı. Dışarıda çok kötü bir fırtına vardı. Ağaçlar sağa sola şiddetle savruluyordu. Bu havada yirmi dakika mesafede olan evime yürümek zorunda kalmıştım. Laska her zaman böyle soğuk olurdu. Genelde soğuk havaları severdim fakat yağmur olmadığı sürece.
Ofladım ve bu soğuk havaya rağmen evimin olduğu yöne doğru yürümeye başladım. İş yerime en yakın ev olduğu için orayı seçmiştim. Fakat bugün olduğu gibi,bazen gidip gelmek zor olabiliyordu. Kuruyan dudağımı ıslattıktan sonra,yüzüme vuran soğuğa inat yürümeye devam ettim. Bazen gerçekten arabaya ihtiyaç duyuyordum. Ehliyetim vardı fakat bir arabam yoktu.
2 yola ayrılan bir sokağın önünde duraksadım. Genelde hep sağı kullanmama rağmen bu sefer içimden geleni yaparak soldaki yola girmeye karar verdim.
Sokak lambalarının aydınlattığı ıssız sokaklardan birine girip yürümeye başladım. Sürekli başka bir yolu kullanıyordum fakat bu sefer buradan gitmeye karar vermiştim. Belki buradan gidersem daha kısa sürede eve ulaşabilirdim.Küçük bir farklılıktan ne zarar gelebilirdi ki?
Sokağın içine doğru yürümeye başladığımda,küçük bir topluluk görmek adımlarımı duraksattı. Bu saatte,böyle ıssız bir sokakta olmak beni büyük bir kararsızlığa düşürdü. Sokak oldukça sessizdi,çünkü bu sokak harabe evler ile doluydu. Burada kimse yaşamıyor olmalıydı. Tek ihtimal ise buranın alkolik tipler ile dolu olacağı olurdu.Havadaki akıl almaz fırtınaya rağmen soğuk terler dökerek,birkaç adım ileri gittim.
Yaklaşık 7-8 kişiye yakın,yüzleri görünmeyen fakat vücut hatlarından bile korkutucu olduğu belli olan bu adamlar, biraz ileride duruyordu.
"Son sözünü söyle."
Elinde silah olan adam,karşısında diz üstü çöken adama sordu. Bu film klişesi olan söz,beynimi bulandırdı. Hakimiyet,elinde silah olduğu için onda sayılırdı. Diz çöken adamın ise başka şansı yoktu,tıpkı bir av gibi avlanmıştı.
Üstünlüğü koruyan adam ise avını sıkıştırmıştı.
Karanlığın hakim olduğu sokakta kaşlarım Çatıldı. Adam korku sinen gözlerini saklamadı. Ben ise meraklı bakışlarımı çekmedim. Bu sahne bana çok tanıdık geldi,tıpkı yıllar öncesi gibi. Korkudan dilim lal olmuştu. Ne geriye gidebildim,ne de ileriye. Olduğum yerde sessizce dikilmek zorunda kaldım.
"Bir gün sende kaybedeceksin Dora Demirhan, Yenilgini öbür tarafta keyifle izleyeceğim."
Dora Demirhan mı? Bu isim çok tanıdık gelmişti. Neydi bu adam,Laska'nın en büyük teknoloji şirketinin sahibi olduğunu duymuştum. Zihnimde yer edinen bilgileri bir anda gözümün önünden geçti. Fakat aynı kişi olmayabilirdi. Sonuçta ismi aynı olan çok kişi vardı. Gerçek Dora Demirhan bir katil olup tüm hayatını riske atmazdı.
"Ben kaybederek kazanmayı öğrendim,yenilgilerimin bir zafer olduğunu izlerken anlayacaksın."
Bu sözlerin ardından,sokakta gürültülü bir ses yankılandı.
Kurşun,adamın alnını yarıp geçtikten sonra adam kanlar içinde yere yığıldı. İrkildim ve büyümüş gözlerimle bağırmamak için kendimi sıktım. Ellerim ağzımın üstüne yer almış,titreyerek kendimi tutmaya çalışıyordum. Bu görüntü sonrası,içimde bir şeyler oluştu. Geçmişimde bana uzanan el,boğazımı sıktı. Gözlerim onları takip ederken,adam cebinden sigara paketi çıkardı. Daha sonra bir dal çıkararak dudakları arasına yerleştirdi. İrkildiğim yerde hala duruyordum. Beynim'de ise silah sesi yankılanıyordu.
Sessizce yutkundum ve olduğum yerde durmaya devam ettim. Gözlerim,onları takip etti,en sonunda yerdeki adamda durmak zorunda kaldı. Sokak lambası,yerde yatan adamın üstünü aydınlatıyordu. Etrafı hızla kan gölüne döndü. Daha iyi baktığımda parçalanan yüzü ile karşılaştım.Onun başında bekleyen,1.90 üstü boylarda olan Dora Demirhan ise sigarasını içerek yerdeki adamı izliyordu. Yüzünde hiçbir ifade yoktu,donuk bakışları adamın yüzünde dolanıyordu.
Boyu fazlası ile uzundu ve gölgesi yerde yatan adamın üstüne doğru serilmişti.
Adam can bile çekişmeden kısa sürede dünyaya gözlerini yummuştu ve yakalanma korkusu içimde büyük bir yer edinmişti. Ne yapacağımı bilemiyordum. Gitmek ve kalmak arasında kalmıştım. Gidersem beni fark edeceklerdi,kalırsam ise kısa süreliğine karanlıkta gizlenir ve yine onlara yakalanırdım. Gözlerim kenardaki arabayı buldu fakat tek bir adımım hepsinin dikkatini çekebilirdi çünkü hepsi çok sessizdi. Saklanacak hiçbir yerim yoktu.
İki ucu boklu değnekti.
Sigara dumanı,dudakları arasından çıkarak havaya karıştı. Bir süre dumanın kayboluşunu izledi,daha sonra sigarasını içmeye devam etti. O sırada ölen avını izlemeyi kesmiyordu.
"Ne yapalım?" Kenarda duran adam,herkesin duyacağı bir seste sordu.
Olanlara hala bir anlam verememiş olsam da,durmaya devam ediyordum.Kaçmak gibi bir aptallık herkesin dikkatini çekerdi. Bu düşünce beni irkiltmeye yetti,kalp atışlarım büyük bir gerginlikle göğüs kafesimi zorladı. Gömüldüğüm sessizlikle beraber ne yapacağımı bilemez şekilde öylece durmaya devam ettim.
Çok değil,biraz uzaklarında duruyor olsam da henüz kimse beni görmemişti. Tek istediğim eve gitmek,sıcak bir duş alıp uyumaktı. Fakat bulunduğum durumun ölüm sessizliğinden farkı yoktu.
"Çöpe atın," Dedi,Dora Demirhan sokak lambasının altında sigarasını içerken. "Gömülmeyi bile hak etmiyor."
Duyduklarım, beynim'de büyük bir şok etkisi yaratırken,havadaki rüzgar sert bir şekilde yüzüme çarptı. Kimse gürültü yapmıyor,sokak lambası altındaki adamı izliyordu. Dora Demirhan,büyük bir sakinlikle sigarasını içti ve eğilerek izmariti ölü adamın ağzına sert bir şekilde tıktı.
Gözlerim şaşkınlıkla sonuna kadar açılırken, çömeldiği yerden kalktı ve,"Gidelim." Diyerek herkese son kez komut verdi.
Bu komut üzerine herkes hareketlendi.Onlardan uzakta olan adam arabaya ilerlemek için arkasını döndüğünde göz göze geldik. Kalp krizi geçirmeme ramak kalmışken,ağzımdan herkesin duyabileceği şekilde korkulu bir nida yükseldi. Kısa süredir tuttuğum nefesim korkulu bir biçimde dudaklarımdan çıkıyordu.
Sadece bana bakan adam değil,herkesin gözleri bana dönmüştü.
"Misafirimiz var." Dedi,bana yakın olan adam.
Yutkundum ve ellerimi yumruk haline getirdim. Sokak lambası altındaki Dora Demirhan,beni yakından görmek amacı ile yaklaştığı sırada irislerine ufak bir şaşkınlık yayıldı. Bunun nedenini anlamamış olsam da ne yapacağımı bilemez şekilde karşımdaki 8 adama bakıyordum.
Heyecan tüm vücudumu sararken, bacaklarım titremeye başladı.
"Her şeyi görmüş olmalı abi," Dedi,farklı bir adam konuşarak."Onu da öldürelim."
Onu da öldürelim.
Bu cümle beynim'de birkaç kez yankılandı. Kalbimin duvarlarına çarpan korku en sonunda nefesimi kesmeye yetti. Karşımda duran Dora Demirhan bana doğru birkaç adım daha attıktan sonra önümde durdu. Kaçmak için bir hamle yapmam aptallıktan başka bir şey olmazdı. Bu sekiz adamın beni kolayca yakalayacağı gerçeği yüzüme bir tokat gibi çarptı.
Eli yavaşça havalandı, yanağımın üstünde durdu. Gözlerim her hareketini izlemeyi bırakarak,onun gözlerine tırmandı. Soğuk rüzgar saçlarıma çarparak,gözümün önüne savrulmasını sağladı. O sırada bir çift mavi göz ile buluştu gözlerim.
Aynı renk olan gözlerimiz birbirimizin yüzünü incelemeye başladı. Kalp atışlarım ikimizin duyacağı şekilde yükselirken, yanağımın üstünde duran eli dikkatimi dağıtmaya yetti.
Narin dokunuşları yanağımda gezmeye başladığında sertçe yutkundum. Bileğindeki Zincir bileklik,yanağıma değdiği sırada ürperdim. Dokunuşu nefesimi kesti.Kahverengi saçları,alnına dağılmış bir haldeydi.
Sert ve kemikli çene hattı,dolgun dudakları ve mavi gözlerine uyan orta kalınlıkta olan kaşları yüzüne uyuyordu. Dudağının kenarında hafif bir yara vardı. Yeni olduğu belli olan yara,hala ıslak kanı akıtıyordu. Kokusu ise anlamsız derecede büyüleyiciydi.
"Hiçbir şey görmedim." Dedim,dudaklarımı korku ile aralayarak. Bunu söyleyerek bile kendimi ele vermiştim. Tıpkı diğer adam gibi yakalanmıştım.
"Hiçbir şey görmedin." Diyerek beni tekrarladı. Ya gitmeme izin verecekti ya da öldürecekti.
Ölmek için henüz erken olsa bile,beni öldüreceğini anlamıştım.
Dudakları kenara doğru kıvrıldı. O sırada yanağında kendini belli eden uzun çizgi halindeki gamzesinde takılı kaldı gözlerim. Elini yavaşça indirdi,siyah pantolonunun cebine yerleştirdi. Üstünde siyah,boğazlı bir kazak vardı. Siyah ceketi,siyah botları ve siyah olan her şeyi dikkat çekiciydi.
O yakışıklı ve dikkat çeken bir adamdı.
"Burada olman büyük bir hata."
Eğilerek yüzüme doğru fısıldadı. Sıcak nefesi yüzüme çarparak,kanımın yanaklarıma hücum etmesini sağladı. Aramızdaki boy farkı yüzünden eğilmek zorunda kalmış,daha sonra kendini toparlamıştı. Arkasına döndü ve adamlara bakarak,"Gidiyoruz." Diye emir verdi.
Buna benimde dahil olduğumu belirtir şekilde yanındaki adama kafası ile işaret verdi. Adam hızla yanıma gelerek kolumu kavradı ve beni arabaya doğru yürütmeye başladı."Hiçbir şey görmedim yemin ederim!" Dedim,sesimi yükseltirken. Adam arabanın kapısını açtığı sırada,bizi izleyen adama baktım. Halinden memnun bir şekilde ellerini ceplerine yerleştirmiş beni izliyordu.
Dora Demirhan denilen bu adam kesinlikle çok rahattı.
Beni tutan adam,beni arabanın içine yerleştirip yanıma oturduğunda diğer tarafıma da bir adam oturmuştu. Ardından sürücü koltuğuna da birisi geçti. Hepsi 10 saniyede gerçekleşmişti. Neler olduğunu anlamadan bir sürü şey yaşamıştım. Karşımda bir adam ölmüştü. Her şey daha yeni aklıma kazınıyordu.
Bir cinayete tanık olmuştum.
"Bırakın beni!" Adam,seri bir hareketle arabayı çalıştırdı."Ben bir şey görmedim."
Hepsi beni görmezden geliyordu ve bu sinir bozucuydu. Adamın arabayı 120 ile sürdüğünü görünce,şaşkına döndüm. Laska'nın ıssız yollarından geçerek,orman yoluna girdik. Orman yolu farklı bir güvenlikle kontrol ediliyordu. Bu ormana girmek cesaret isterdi. Laska'nın en tehlikeli yeri bu ormandı. En kötü adamların sığınağı diye bilinirdi.
"Beni ormanda mı öldüreceksiniz?" Diye sordum,merakla."Ormanda ölmek istemiyorum."
Yanımdaki adamlar birbirlerine anlamsızca baktıktan sonra bana döndüler."Nerede ölmek istersin? Özellikle ölmek istediğin bir yer varsa seni oraya götürebiliriz."
Diğerleri komikmiş gibi gülmeye başladığında kaşlarım çatıldı."Bırakın beni,polise falan da gitmeyeceğim. Ciddiyim!"
"İstersen git,senin zararına olur." Dedi,arabayı süren adam.
"O adama kaçtığımı söylersiniz!" Büyük bir umutla konuştum."Ben hiçbir şey görmedim. Bunu böyle bilsin,hiçbir şey görmedim."
Arabayı süren adam,"Olmaz," Dediğinde kaşlarım çatıldı."Ölmek istemiyoruz."
"Neden,siz onun kölesi misiniz?"
Yanımdaki adam sertçe nefesini verdi. "Bizi kölelikten o kurtardı," Aralarında büyük bir sessizlik oluşmadan konuşmaya devam etti."Kara yollarında köle gibi çalıştığım günler aklıma geldi."
Diğeri ise,"Benimde madende süründüğüm günler." Diyerek devam etti.
"Benim de hastalığımın tedavi masraflarını o karşıladı. Tüm hayatım boyunca çalışsam o parayı bir araya getiremem." Arabayı kullanan adam da araya atlayıp konuştuktan sonra derin bir iç çekti.
Onların hayatlarını kurtarıp kendisine borçlu kalmasını sağlamış,onları köle haline getirmişti.
"Siz," Diyerek sustum. Şaşkınlıktan cümlenin devamını bile getirememiştim. "Sizi kullanıyor,hala bunun farkında değil misiniz? Aptal mısınız siz?"
"Uzatma,sus artık. Aptal da yaptı bizi,ölmeden tövbe et." Dedi, arabayı süren adam.
Ormanlık yolda ilerleyen araba,sadece yolu aydınlatıyordu. Dudağımı ısırdım ve ne yapacağımı düşünmeye başladım. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Kaçamazdım. Kaçmayı bırak,kaçmaya çalışamazdım bile. Düşüncelerim bir toz bulutu misali dağılırken,araba sert bir fren ile durdu.
"Yavaş," Derken,hafifçe ileriye savrulmuştum."Ne yapacaksınız bana? Öldürecek misiniz yoksa?"
Korkumu göstermemek için yüzüme alaylı bir ifade taktım.
Seri hareketlerle arabadan indikten sonra,sağ taraftaki adam beni kolumdan tutarak arabadan indirdi. Kolumu çok sıkmıyordu çünkü kaçamayacağımı anlamıştı. Arabadan çıktığımda karşımdaki 3 katlı villaya baktım. O kadar büyüktü ki bir şatodan farksız gelmişti.
Ormanın ortasında bulunan bu evi ilk kez görüyordum.
"Yürü hadi," Diyerek beni yürütmeye çalıştı adam. "Hızlı ol."
Sürükleyerek beni yürütmeye çalışınca,sinirle ona ayak uydurmaya çalıştım."Neden her şeyiniz bu kadar hızlı? Yavaş olsana."
Adam duraksayarak yüzüme baktı."Patron yavaşlıktan hoşlanmaz." Hızlı açıklaması sonrası beni tekrar yürütmeye başladı. Gözlerim etrafı süzmeye başladı. Bu büyük evin biraz ilerisinde küçük bir ev daha vardı. Fakat daha küçük ve tek odadan oluşuyordu. Ayrıca etrafı camlı olduğu için içerisi görünüyordu.
Kenarda duran lüks arabadan bir adam indi. Bu adam 185 boylarında duruyordu. Dora Demirhan gibi kumral değil,aksine geceye rengini veren siyah saçları vardı. Bize doğru gelmeye başladığı sırada kolumu beni tutan adamdan kurtarmaya çalışıyordum.
"Ne oluyor?," Bize yaklaştığı zaman siyah saçlı adam konuşmuştu. Dora Demirhan gibi ilgi çekici bir tipti. Fakat Dora Demirhan'ın ondan daha yakışıklı olduğunu itiraf edebilirdim."Kim bu kadın?"
"Dora bey onu eve getirmemizi istedi Berkin bey." Adam kısa bir açıklama yaptığında,adamın isminin Berkin olduğunu öğrenmiştim. Bana baktı,uzunca süzdü. Gözleri üstümde bir süre oyalanmıştı.
"Beni kaçırdınız! Sizi köle yapan bir adama çalışan aptallardan başka bir şey değilsiniz. Dora Demirhan kim olduğunu sanıyor!?" Yüksek sesimden sonra Berkin şaşkınca adama bakmıştı.
"Laska'nın en büyük teknoloji şirketinin sahibiyim," Arkamda duyduğum katı ses tüm damarlarımı kurutmaya yetti. Birkaç adım sonrası,Dora Demirhan karşımda duruyordu."Tanıştığıma memnun oldum, Sarışın."
Kendinden emin ifadesi ile bana bakmayı sürdürdü. Ben ise mavi gözlerine tamamen odaklandım."Ben memnun olmadım Dora Demirhan! Beni bırakmak zorundasın. Yoksa seni ifşa edeceğimden mi korktun?"
Önce yüzümdeki alaylı ifadeye baktı,daha sonra güler gibi oldu."Senin yerinde olan bir sürü kişi oldu sarışın,fakat senin onların yerinde olmak istediğini hiç sanmıyorum." Cümlesini algılamaya çalıştım. Kısaca bunu söyleyen çok kişi öldü demek istiyordu. "Yoksa ölmek mi istiyorsun?"
"Beni öldüremezsin!" Kendinden emin olan bu kadının altında büyük bir korku yatıyordu. Bu onun keyfini daha da yerine getirdi.
"Bu gece bir cinayete tanık oldun,buna rağmen hala böyle düşünmen aptallık."
"Nasıl böyle dikkatsiz olabilirsin Dora?" Berkin sert bir sesle konuştuğunda,gözlerim onu buldu. Saçları oldukça dağınık görünüyordu."Sabahtan beri her yerde koşturup durduk,bu planın böylece suya düşmesini istemiyoruz."
"Plan kafamda Berkin,dikkatsiz değilim. Sarışın ağzını bile açmayacak. Öyle değil mi sarışın?"
Dora'nın gözlerine alaylı bir ifade ile baktım."Seni ifşa edeceğim, Demirhan."
Berkin kaşlarını çatarak bana baktı. Bu söylediğim onun hoşuna gitmemiş olacak ki beni götüren adamı bakışları ile gönderdi."Kimsin sen?"
"Alaca Bartunç," İsmimi söylediğim zaman,hızla Dora'ya döndü.
Bir anda sessiz kalmıştı."Ne oldu? Pek hoşuna gitmedi sanırım."
"Dua et Dora kadınlara zarar vermiyor. Yoksa çoktan ölmüştün." Berkin'e bakarak,büyük bir kahkaha attım.
"Öyle mi,O zaman beni nasıl susturabilir ki? Tüm Laska bir katil olduğunu öğrenecek."
Berkin elini şakağına attı."Başımızda o kadar dert varken birde bu ortaya çıktı amına koyayım."
Dora ise onun aksine rahat fakat sert yüz ifadesi ile beni dinliyordu. "Kes artık," Arkada bekleyen adama işaret verdi."Onu eve götür,yeni evine alışsın."
Adam hızla yanıma gelerek beni kollarımdan tuttu ve az ileride olan ev kapısına doğru sürüklemeye başladı."İfşa edeceğim seni Demirhan! Herkes bir katil olduğunu öğrenecek anladın mı?"
Onlar arkada kalırken adam beni evin içerisine itti. Ardından kapıyı kapatarak kilitlemeye başladı. Kilit sesini duyunca kapıya yapıştım."Aç lan sende bu kapıyı! Delirmek için çok müsait bir gündeyim zaten!"
Nereden çıktığını bilmediğim cesaretimle kapıyı çekmeye çalışsam da açılmadı. Sakin olmaya çalışarak,sırtımı kapıya yasladım. Biraz düşünmeye ihtiyacım vardı. Aklıma hala sokaktaki adam geliyordu. Dora'nın onu acımadan vurması ve cesedine önem vermeyerek çöpe göndermesi beni şoka sokmuştu.
Gözlerim etrafta dolandı. Lüks bir evin içerisindeydim. Kocaman bir TV ünitesi,geniş ve rahat görünen siyah koltuklara baktım. Orta masanın üstünde ise bolca sigara paketi,izmarit ve viski şişesi duruyordu. Yarım kalan viski bardaklarına baktıktan sonra etrafı dolaşmaya başladım.
"Viski mi? Bir katile göre çok zevksiz."
Dora Demirhan evine özel bir özen göstermiş,duvarlara sıcak renkler uygulamıştı. Bu oda oldukça büyüktü. Kenarda bir yemek masası vardı ve odanın hemen karşısında ise bir mutfak duruyordu. Mutfağa girdikten sonra,bahçeye açılan kapıya yürüdüm. Elimi koluna attıktan sonra birkaç kez aşağı indirdim fakat kapı açılmıyordu.
Pencerelere yöneldiğimde üstünde özel kilitler olduğunu gördüm. Bu demek oluyordu ki Dora Demirhan'ın bu evde tutsak olarak tuttuğu ilk kişi ben değildim. Bu yüzden buna göre önlemler almış evi sıkıca güvenliğe almıştı.
Mutfaktan çıktıktan sonra tekrar salona girdim fakat salonda aynı şekil kilitlerle doluydu. Yukarı çıkan bir asansör vardı biraz ileride. Ama asansörün şifreli olduğunu görünce kaşlarım havalandı. Merdivenlere yöneldim,çıkmaya başladım. Merdiven sadece 2. Kata kadar uzuyordu. Diğer kata ise sadece asansör ile çıkıldığına göre Dora Demirhan o katta kalıyor olmalıydı.
2. Kattaki odaların kapısını açmaya çalıştım fakat kilit ve şifreler ile doluydu. Şifrelerini kırmak aklımdan geçse de bunun için bir bilgisayara ihtiyacım vardı. Nefesimi verdim ve tekrardan aşağı indim. Çantam ve telefonum arabanın içinde kalmıştı ve o adam almıştı.
Gözlerim bir saat aradı. Şu an saatin on civarı olması gerekiyordu. Yarım saatten azdır buradaydım. Evin kapısının açılma sesini duyduğumda kendimi salondan attım ve kapıya baktım. Beni eve getiren adam gelmişti.
"Ne halt ediyorsunuz siz?" Diye sordum,merakla. "Bu sefer beni mi öldürmeye geldiniz?"
Kaşları oldukça çatık görünüyordu."Seni ilgilendirmez,git ve uslu uslu otur."
"Beni öldürmeniz beni hiç ilgilendirmez,haklısın aptal." İçimdeki öfke büyüdükçe iyi şeyler olmayacağını biliyordum. İçimden bu adamı öldürmek geçmişti. Gerçi bugün olanlardan sonra bunu düşünmek oldukça normal değil miydi?
Kapıyı kapattı fakat kilitlemedi. Aklında bir şeyler olduğu belliydi,bu yüzden asansöre doğru ilerledi. "Neden kapıyı kilitlemedin? Patronun gitmeme izin mi verdi yoksa?"
Omuz üstünden arkasına baktı."Bahçede o kadar adam varken kaçman imkansız." Ardından asansöre görmediğim şifreyi girdi ve içine girerek yukarı çıkmaya başladı. O asansör içerisindeyken,ben ise asansörün önünde duruyordum.
Tuşlara iyice baktığımda,stop tuşunu görerek sırıttım. Eğer buna basarsam adam asansör içinde kalacaktı. Aklımdan geçen planlarla birlikte sırıttım ve çok geçmeden stop düğmesine bastım. Asansör gürültülü bir ses çıkararak durdu.
"Allah Allah,asansörde kaldı galiba ya." Kendi kendime söylenerek,kapıya doğru ilerledim. Açık olan kapıyı gördüğümde,beni iri ve en az 2 metre boyunda olan adam karşıladı. Çok korkutucu ve ürkünç görünüyordu. Yutkundum ve elimle içeriyi gösterdim."Arkadaşın asansörde kaldı,yardım etmen gerekiyor."
Yüzüme tepkisiz bir şekilde baktı ve öylece durmaya devam etti. "LAN ASANSÖRDE KALDIM!" Asansörden gelen ses sonrası ikna olmuş olacak ki hiçbir şey söylemeden içeriye doğru ilerledi. Ben ise onun asansöre ulaşmasını bekledim.
Asansör önüne geldiği anda kapının ardına geçtim ve dışarıdan kapatarak içeride kilitli kalmalarını sağladım. Etrafıma baktığımda ise kimsenin olmadığını görerek şaşkınlığa uğradım. Bu bir oyun muydu? Kaçmamı bekliyor olabilirlerdi. Bu yüzden ön bahçeden kaçmak yerine arka bahçeden kaçmaya karar verdim.
Çitin üstünden geçtikten sonra arka bahçeye doğru ilerledim. Hızlı adımlarım arka bahçeye girdiğinde,etrafıma baktım. Her taraf ormanlık olduğu için nereye gideceğimi bilemiyordum. Direkt rastgele ormana doğru girdikten sonra hızla koşmaya başladım.
Birkaç dakika öylece koşturdum.Daha sonra yorulduğum için durmak zorunda kaldım ve nefes nefese bir ağaca tutundum. Elimi ağaca yasladıktan sonra,nefes alışverişimi düzene sokmaya çalıştım. Boğazım fazlası kurumuştu ,şu an fazlası ile suya ihtiyacım vardı.
Başımı kaldırdığım anda dilim tutulur gibi oldu. Yine aynı sahne,aynı kişiler ve aynı pozisyon...Dora Demirhan'ın insanlarla derdi neydi?
Önümde duran adamlara baktım,sakin bir şekilde. O sokakta yaptığı gibi yine silahın ucunu bir adamın alnına dayamıştı. Bu adam günde kaç kişiyi öldürüyordu?
"Son sözünü söyle," Diyerek yine o klişeyi uyguladı. Bunu neden yaptığı hakkında bir fikrim yoktu fakat izlemeye devam ettim. "Ağzından çıkacak hiçbir şey umurumda değil ama bunu yapmak bana zevk veriyor. Bu yüzden son sözünü söyle."
Adam gözlerini sıkıca yummuş ölmeyi bekliyordu. Dudakları arasından çıkan sıcak nefes buhar olup havaya karışırken,"Sen iğrenç bir adamsın Dora Demirhan. Bunun için bana teşekkür etmene gerek yok,ben yıllar önce annene teşekkür ettim." Dedi. Bu sözler sonrası Dora Demirhan çenesini sertçe sıktı. Çene kemikleri derisini parçalayacak gibi görünüyordu.
Çok geçmeden silah sesi tüm ormanda yankılandı. Kuşların bir anda havaya süzülmesi ve ağzımdan çıkan çığlık sonrası,gözler yine bana döndü. Dora Demirhan bu sefer de şaşırmış olsa da,gözlerinde daha farklı bir ifade gördüm. Öfke tüm çehresini esir almıştı. Bu öfke bana değil,öldürdüğü adama aitti.
Ne olduğunu anlayamayan beynim,beni daha fazla ayakta tutmayı reddetti. Gözlerim kapanmaya başlarken,bacaklarım beni daha fazla taşıyamadı. Kendimi sonbaharın döktüğü kırılgan yapraklar üzerinde bulurken,bu sefer gözlerim tamamen kapandı.
🍷🍷🍷
YAZAR : S...
Bu bölümde aklınızda kalan bir cümle oldu mu?
Hayal dünyama girdiğin için teşekkür ederim Dora Demirhan...
Sizi çok seviyorum,görüşmek üzere. Hoşça kalın..🍷🫀