Atakan'dan,
Yeni okulları hep yeni bir başlangıç olarak görmüşümdür. Yeni bir ortam, yeni hocalar, yeni sınıf vesaire vesaire. Yeni okula başlarken değişmeyen tek şey arkadaşlarımdı. Hala arkadaşlarım ile birlikteydim. Gamze ile birlikteydim...
Tanıdık zil sesi ile bulanık gözlerimi araladım. Birden yataktan fırladım. Uyuyakalmıştım büyük ihtimalle. Telefonu elime aldığımda 10 cevapsız arama ve 5. kez çalan alarmın bildirimini gördüm. Yataktan fırlayarak Üzerime okul formamı geçirip çantamı kaptım ve yüzüme su tuttum. Evde kim var, ne var umursamadan dışarı kapıyı açıp okula doğru yol aldım.
Okulun önündeki güvenlik bana ters ters bakışlar atmaya başlayınca hırkamı indirip formamın üzerindeki Uysal lisesi simgesini gösterdim. Adam başı ile onaylayınca okula girdim. Çıkarken acele ile cebime attığım telefonum çalmaya başladı. Aleyna arıyordu. Telefonu açarak kulağıma götürdüm.
Aleyna: " Çocuklar! Açtı sonunda. Neredesin be Atakan? Gelmeyeceksen de bari mesaj falan yazsaydın. "
Atakan: " sen tabürcü mü oldun? "
Aleyna: " Günaydın. "
Atakan: " Tamam. Gelince konuşuruz. neredesiniz? "
Aleyna: " 1. tenefüsteyiz Atakan. "
Atakan: " Has... ders mi kaçırdım? "
Aleyna: " 2. dersi de kaçırmak istemiyorsan çabuk gel artık. "
Atakan: " Okulun önündeyim. Geliyorum. "
Aleyna: " Umarım. "
Atakan: " Dur! Aleyna. Hangi sınıfız biz? "
Aleyna: " 10/Ğ canım. "
Atakan: " Ciddiyim. "
Aleyna: " Bende ciddiyim. "
Atakan: " Ne? "
Aleyna: " Sınıfın adını 10/Ğ koymuşlar Atakan. Bu kadar basit. "
Atakan: " Koyabilirler mi ki? "
Aleyna: " Koymuşlar işte. Kapatıyorum ben. Bay bay. "
Atakan: " Bay bay. "
Bir insan sınıfa niye 10/Ğ ismini verir anlam veremiyordum. Kaşlarımı sorarcasına çatarak sınıfa doğru ilerlemeye başladım. Sonunda önüne vardığımda bir duraksadım. Hani olur ya okulun ilk günü sınıfa girmeden önce yaşanan stres. Aynen onu yaşıyordum şu an. Tenefüs olduğu için o kadar da tırsmadım ve kapıyı açıp içeriye doğru ilerledim. Kafasına siyah bir mont geçirmiş birini gördüm. Önce tanıyamadım ama kızılımsı saçlarını ve her zaman taktığı kulaklığını görünce Gamze olduğunu anladım. Hemen Gamze'ye doğru ilerledim ve yanındaki sıraya oturdum. Beni fark eden Gamze bana bakarak konuşmaya başladı.
- Sonunda be. Neredesin?
Atakan:
- Uyuyakalmışım. Gece pek uyuyamadım.
- Neden?
- Bazen değişik rüyalar görüyorum.
- Ne gibi?
- Babamı gördüm. beni... beni vuruyordu.
- Babanın ölümünden sonra çok sarsılmış olmalısın.
- Olay sadece babamın ölümü değil. Her neyse. Ne dinliyorsun?
- Kağan Boşnak.
Sınıf kapısının açılma sesi ile bizimkilerin geldiğini sandım ama tanınmadık bir yüz vardı karşımda. Siyah ve orta uzunlukta saçları birazcık gözlerine düşüyordu. Gamze şaşkınlık içinde konuşmaya başladı.
- Emre?
Emre:
- Vaaay. Arkadaş sevgilin mi?
Gamze:
- Sanane?
Atakan:
- Kim bu?
Gamze:
- Önemli biri değil.
Atakan:
- Nereden tanıyorsun?
Emre:
- Arkadaşıyım.
Gamze:
- Sen nereden benim arkadaşım oluyorsun acaba?
İçeri gelen Psiko grubu gözlerini kısarak Emre adındaki çocuğa baktılar. Aleyna konuşmaya başladı.
- Kim bu? Bu sınıftan mı?
Emre:
- Emre ben. Gamze'nin arkadaşı.
Poyraz:
- Götünden sallama bok herif.
Yusuf:
- Burada noluyo biri bana anlatabilir mi?
Çağatay:
- Emre?
Emre:
- Vaaay. Çağatay? Ne arıyorsun buralarda ya sen okula gidiyor muydun ki?
Lalin:
- Emre ile tanışıyor musunuz Çağatay?
Emre:
- Evet. Kendileri müstakbel komşucuğum olur.
Yusuf:
- Ne oluyor lan burada biri bana bir şey desin. Kim bu Emre? Nereden tanışıyorsunuz? Bir benim mi haberim yok?
Lalin:
- Emre, dün tamamen şans eseri karşılaştığımız birisi. Gamze, Poyraz ve ben tanıyorduk sadece. Birde Çağatay'ın komşusuymuş bizde yeni öğrendik. O kadar. Bu sınıftan değil. Son sınıfa gidiyor.
Poyraz:
- Vay be! Tüm hayatını anlattı herhalde bu hıyar herif sana sende inandın. dün ben gittikten sonra ne konuştunuz Allah bilir. Sınıfını bile biliyorsun.
Lalin:
- Abartma.
Atakan:
- Öğretmenler zili çalıyor. Hoca gelebilir her an. Otursanız artık diyorum.
Emre:
- O zaman ben kaçar.
Emre kapıyı açıp sınıftan çıktı ve içeride bir tek Psiko grubundakiler kaldı. Ben Gamze'nin yanından kalkmadım. Gamze'de bana hiç bir şey demedi. Yusuf ve Aleyna cam kenarındaki en arka sıraya, Lalin ve Çağatay cam kenarındaki en arkadan 1 önde olan sıraya, Gamze ve ben orta sıradaki en arka sıraya, Poyraz ise tek başına duvar kenarındaki en arka sıraya oturdu. Sınıfa henüz bizden başka kayıt yaptıran olmadığını anladım. Ece bu sınıfa gelir sanıyordum ama gelmemişti.
İçeri orta boylu, 25-26'lı yaşlarda, kumral ve dalgalı saçlı bir kadın geldi. Elindeki çantayı öğretmen masasına koyduktan sonra bize bakarak sırıttı ve konuşmaya başladı.
- Selam gençlik. Ben kimya öğretmeniniz Esra. Şimdiden memnun oldum. Öncelikle bir yoklama alalım. Aleyna Koçak?
Aleyna:
- Burada.
Hoca:
- Çağatay Aksoy?
Çağatay:
- Burada.
Ece Uysal?
Bütün sınıf birden başka yerlere odakladığımız gözlerimizi hocaya çevirdik.
Aleyna:
- Ne demek Ece Uysal?
Hoca:
- Burada yazıyor. Bir sıkıntı mı var?
Aleyna sorar gözlerle bize baktı. Bende bilmiyorum manasında omuz silktim. Aniden sıradan kalkıp sınıftan çıkan Poyraza dikti herkes gözlerini.
Hoca:
- Nereye?! Nereye gitti?
Lalin:
- Bilmiyorum hocam.
Hoca:
- Birisi arkadaşınıza bakmaya gitsin.
Hemen ayağa kalkıp sınıftan çıktım ve koridora göz gezdirdim. Poyrazın müdür odasına gittiğine adım gibi emindim. Hemen merdivenlerden çıkmaya başladım. Müdürün odasına ani bir giriş yaptığımda odada tahmin ettiğim gibi Poyraz ve müdür duruyordu. Poyraz beni takmadan kafasını tekrar müdüre çevirdi ve konuşmaya devam etti.
- Okul için yola çıktığından eminsiniz değil mi?
Müdür:
- Evet. Arabaya binmek istemedi ve yürüyerek gideceğini söyledi.
Poyraz kafasını olumlu manada sallayıp odayı terk etti. Bende onun gibi hızlı adımlar atarak peşinden gittim. Beni duyabileceği bir uzaklıktan bağırmaya başladım.
- Ece'yi mi arıyorsun?! Nereye? Bende geleceğim, bekle!
Duraksayarak arkasına döndü ve kollarını birleştirip yanına gelmemi bekledi. Elimi omzuna koyarak nefes nefese konuşmaya başladım.
- N-nereye?
- Eceyi bulcam.
- Bak Poyraz, bir şeyi açıklığa kavuşturalım. Sen ne süpermansin, ne ıronmansin, ne de dünyanın kurtarıcısısın. Sen Poyrazsın. Sadece Poyraz, güçlü olsan da dünyadaki herkesi yenemezsin, kurtaramazsın.
Beni aldırmadan gözlerini devirdi ve ilerlemeye devam etti. Bende arkasından konuşmaya devam ettim.
- İyi, ben gelmiyorum! Ne yapıyorsan yap!
Beni yine takmadı ve gözden kayboldu. Ve yine her zamanki gibi Poyrazın Süpermen duygularını bastırmasına yardım etmek için Poyrazın peşinden koşuyordum. Peşinden sürükleyen kişi yine Poyraz olmuştu.
*
Ece'den,
Gözlerime ölesiye bağlanmış ipten dolayı gözlerimi yitirmek üzereyken sonunda aydınlığa kavuşmuştum. Karşımda benim yaşlarımda genç bir çocuk duruyordu. Yüzü tanıdık geliyordu. Hemde çok tanıdık geliyordu ama bir türlü çıkaramıyordum. Gözlerimi kısarak ağzımdaki ipi süzdüm. Konuşabildiğim kadar konuşmaya çalıştım ama anca boğuk harfler çıkartıyorum. Karşımdaki çocuk sinema filmi izler gibi izliyordu beni. Ne kadar sinirim bozulsa da çaktırmıyordum. En sonunda yığıldığı koltuktan kalkıp yanıma geldi ve kulağıma doğru yaklaşıp birkaç kelime fısıldadı.
" Sen benim avım olacaksın güzellik, bir yere kaçayım deme. Birazdan geleceğim. "
kapıyı açıp dışarı çıktı ve sert bir şekilde geri kapattı. Ardından 4 kere kapıyı kilitledi. Benden bu kadar korkuyor muydu yani? Kafamdaki gereksiz düşüncelerden kurtulup buradan kurtulmak için bir şeyler düşündüm ama burada tıkılı kalmıştım. kurtulmam imkansızdı. Ellerimi kangren yapacak kadar sert bağlamıştı ve ağzımdaki bant kafamın etrafından iki kere sarılmıştı. ayaklarımı açmak için uğraşmadım bile. Küçük bir kız gibi ağlamaktansa buradan kurtulmaya çalışmaya çalışmam lazımdı ama ben gözyaşlarımı tutamıyordum. Bunun için kendime hep kızıyordum. Ağlamayı kestim çünkü Aleyna'nın beni mutlaka bulacağını ve ortalığı ayağa kaldıracağını biliyordum. Beni bulacaklardı. Evet, zamanımı ümitlenerek geçirecektim.
Atakan'dan,
Poyraz daha öncede geldiğimiz ve Çağlar ile yaşanmışlıklarımız olduğu depoya geldi. Bu depodan tiksiniyordum artık. deponun kapısını açtı ve açıldı. Bu kadar kolay mıydı? Deponun ortasında gördüğümüz kişi karşısında bir mini şok geçirdik, aslında ben geçirdim. Aleyna deponun etrafında sağa sola dönüyor ve her yere bakıyordu. Bizi gördüğünde kafasını geri çevirdi ve boş boş sağa sola bakmaya devam etti. Poyraz ona doğru ilerledi ve kolunu hafifçe tuttu. " O burada değil. ". Aleyna Poyrazı dinlemeden aramaya devam etti. " O zaman nerede!? " diye haykırdı Aleyna. " Bilmiyorum. " Bir an aynı çizgi filmlerdeki gibi kafamda bir ampül belirmiş gibi hissettim. " Ev! " Poyraz bana dönerek yüzünü buruşturdu ama Aleyna tam tersi yanıma doğru koşmaya başladı. Ve yanımdan geçip sokağa çıktı bende arkasından gittim, Poyrazda bize yetişti ve Çağların evine doğru ilerlemeye başladık. Bunu Çağlardan başkası yapmış olamazdı. Her yere bakmalıydık.
Gamze'den,
Atakan, Poyraz ve Aleyna sınıftan apar topar çıkmıştı ve elimde olmadan onları düşünmeden duramıyordum. Tenefüs zilinin çalmasına 5 dakika vardı ve hocadan lavaboya gitmek için izin aldım. Sınıftan çıkıp telefonumu elime alıp Atakan'ı tuşladım. Ama ses Atakan'ın değildi. Telaşla konuşmaya başladım.
" Çağlar? "
" Atakan ve birkaç minik dostun daha şu anda karşımda ve umut dolu gözlerle telefona bakıyorlar fakat konuşmaları neredeyse imkansız. Bunu kimseye söylemeden attığım konuma gel. Birine söylersen olacakları bilmek istemezsin. "
" Dur tahmin edeyim. Büyük ihtimalle onlara zarar vermekle ilgili tehtitler savuracaksın ama buna cesaret edemeyeceğini ikimizde çok iyi biliyoruz çünkü şu anki durum tam olarak 9'a karşı 1. Ve o bir sensin. En sonunda korkak bir tavuk gibi kenara kısılacaksın. O yüzden daha az iddialı konuşmalısın ve uyuz, klasik, boş tehtitler savurmayı bırak. "
" Peki. Sen bilirsin canım. Ama Kuzey'in durumu pek iyi görünmüyor açıkçası. "
" Ku-kuzey mi? "
" Çok az zamanı var Gamze. Bir saat. Bilemedin 1.30 "
" Ne saçmalıyorsun sen?"
" İnanmıyorsan gelde kendin gör. Dediğim gibi, az zamanın var. "
Telefonu yüzüme kapattı. Ve ben ne yapacağımı hiç bilmiyordum. Gidip diğerlerine söylesem hepsini tehlikeye atacaktım. Tek başıma gitsem beni de yakalayacaktı. Ne yapacaktım şimdi? Çağlar'ın dediklerine inanmalı mıydım?
*
Atakan'dan,
Içimden Gamze'nin buraya gelmemesi için dua ediyordum. Zaten dışımdan söylemem de mümkün değildi. Poyraz'a bakarak "ne yapacağız şimdi?" Derecesine bir bakış attım. O da omuz silkti. Ölesiye sandalyelere bağlanmıştık. Artı olarak bir misafirimiz bile vardı. Kuzey yaralanmıştı ve bilincini yitirmek üzereydi. Ne kadar sevmesem de onun için üzülmüştüm. Ayrıca ona bir şey olursa Gamze çok üzülecekti. O yüzden bir an önce buradan kurtulmalıydık.
*
Gamze'den,
Tenefüs zili çalmadan okuldan çıktım ve olabildiğince uzaklaştım. Bir parkta oturup plan yapmaya çalıştım. Aklımda bir şeyler kuruyordum ama bir türlü sonuca ulaşamıyordum. Sonra birden aklıma bir isim geldi. "Emir!" Diye banktan kalktım birden. Neredeyse koşarak okula doğru ilerledim. Emir hemen okulun bahçesinde her zamanki yerinde oturuyordu. Çiftlerin üzerinden tırmanarak okula girdim ve hemen emirin yanına doğru ilerledim.
"Yalvarıyorum."
Emir nefes nefese kalmış halime şaşkınlıkla bakarak ne diyeceğimi bekliyordu.
"Bana yardım etmelisin. Lütfen."
"Neden?"
"Arkadaşlarım. Kötü birisi tarafından kaçırıldılar."
"Kusura bakma Gamzecim ama birkaç sümüklü arkadaşın için vaktimi harcayamam."
"Lütfen!"
Düşünürcesine gözlerime baktı. Bir kaç saniye sonra zil çalmıştı. Emir sanki bu anı bekliyormuş gibi okula girdi. Arkasından bakakaldım. Böyle olacağını tahmin edememiştim. Okuldan çıkıp bu sefer evime gittim. Mutfaktan kalın ve keskin bir bıçak aldım. Sonra kendimi sorguladım. Bunu cidden yapabilir miydim? Evet yapabilirdim. Bu kadarı fazlaydı artık. Birazda çağlar acı çekecekti.
*
İlk önce daha önceden de geldiğim depoya geldim ama burada kimse yoktu. Sonra sağa sola dönerek düşünmeye başladım. Nerede olabilirlerdi ki? Bıçağı Büyük bir çantaya yerleştirdim. Ayrıca yanıma babamın odasında bulduğum bir tabancayıda aldım. Babam avcılık yaptığı için sorgulamamıştım. Biraz daha düşündükten sonra çağatayı aramak geçti aklımdan. birtek o bilebilirdi nerede olduklarını. Sonra istemeyerek çağatayı aradım. İlk seferde açtı.
"Gamze? Sabahtan beri sizi arıyoruz! Neredesiniz?"
" Çağatay, kimseye bir şey söylemeden sizin deponun önüne gel. Birine haber verirsen o kişiyi tehlikeye atarsın bunu da bil. "
Sorgulamadan tamam dedi ve telefonu kapattı.
*
Bir kaç dakika sonra Çağatay gelmişti. Oda biraz düşündükten sonra tek kalan yerin evleri olduğunu söyledi.
"Tamam, teşekkürler Çağatay, ama şimdi tekrar okula dönmelisin. "
"Şaka yapıyorsun herhalde? Bende geliyorum! O benim ikizim."
"Tamam."
Sonra çantamı açarak aldığım çakı bıçaklarından birini ona verdim ve şaşkınlıkla bana bakmaya başladı.
" Ne olur ne olmaz. "
"Delisin."
Omuz silktim.
" Hadi gidelim."
*
Evin önünde durduğumuzda derin bir nefes alıp verdim. Sonra acele ile basamaklardan çıkmaya başladım. Çağatay anahtarla dış kapıyı açtı. Sonra umutsuz gözlerle bana bakarak konuştu.
"Evin anahtarı yok. Sadece dış kapı."
Hızlı adımlarla evin arka tarafına doğru dolandım.
"Sizin pencere hangisi?"
Çağatay bana şaşkın gözlerle baktı. Sonra amacımı anlayınca güldü.
"Hemen merdiveni getiriyorum. Bagajda olacaktı."
Kafamla onaylama işareti yaptım.
Elinde pencereye uzanacak boyda bir merdivenle geldiğinde hemen orta kattaki pencereye yerleştirdi ve ben hızlı adımlarla çıkmaya başladım. Pencerenin kapısı kapalıydı. Şimdi ne halt yiyeceğimi düşünüyordum. Sonra yanındaki pencereye baktım. Aralarında 2-3 metre kadar mesafe vardı. Aşağıya doğru bakarak konuşmaya başladım.
"Çağatay buradaki pencere sizin pencere mi?"
Gösterdiğim pencere tuvalet penceresiydi. Çok zorlarsam buradan girebilirdim. Çağatay sorumun üzerine gözlerini kocaman açtı ve konuşmaya başladı.
"Oradan nasıl sığacaksın ki? Ayrıca sen sığsan ben sığmam. Seni yalnız bırakamam."
"Çağatay, sadece soruma cevap ver olur mu?"
"Evet. Bizim pencere. Ama şimdi orada bekle."
Onu dinlemedim. Dinleyemezdim. Eğer Çağlar'ın dedikleri doğruysa, Kuzey cidden yaralıysa kan kaybından ölme ihtimali bile vardı. Üzgün gözlerle Çağatay'a baktıktan sonra tuvalet penceresine doğru ilerlemeye başladım. Son kez Çağatay'a baktığımda kafasını olumsuz anlamda iki yana sallıyordu. Pencereyi sonuna kadar açıp zar zor içeri girdiğimde yere düşmekten son anda kurtuldum. yavaşça yere atladığımda ne yapacağımı bilmediğimi fark etmiştim. Evet bir planım vardı, ama planım akışına bırakmaktı. Tuvalet kapısını yavaşça açtıktan sonra çok sessiz adımlarla yürümeye başladım. Kulağıma sesler gelince seslerin tanıdık olduğunu fark ettim. Atakan'ın sesiydi bu.
"Kuzey, kuzey! Aç gözlerini! Uyanık kalmalısın!"
Atakan ve Kuzey'in arasının iyi olmadığını biliyordum ama şimdi Atakan sanki kardeşine uyan diye bağırıyor gibiydi. Ben gözlerimi tutamıyordum. Gözümden damlalar süzülmeye başlayınca odaya girmeye cesaretimin olmadığını fark ettim. Çağlar'ın sesi hiç duyulmuyordu. İçimden evde olmamasını diledim. Yaşlarımı sildim ve tamamen duygudan yoksun bir şekilde hareket etmeye karar verdim. Çantaya koyduğum bıçağı elime alarak koridorda yürümeye başladım odanın önüne geldiğimde gözükmeden sesleri dinlemeye devam ettim. Atakan ağlamaya başlamıştı.
"Kuzey, sana böyle davrandığım için üzgünüm. Ne yaparsan yap, yeter ki gözlerini aç. Yalvarıyorum."
Atakan gerçekten bu kadar üzgün müydü? Dış kapının anahtarla açılma sesini duyunca hemen farklı bir odaya girdim. Çağlar'ın sesini duyunca kalbim hızlanmaya başladı.
"Eveet. Nerede benim piyonlarım? Da daa işte buradalar! Ovvv Atakancık, ne oldu sana bebeğim? Sil gözyaşlarını dayanamam ben ama."
Atakan'ın sesi çıkmıyordu ama sandalyede çırpınma sesleri duymuştum. Vakit bu vakitti. Çağlar'ın dikkati dağınıktı. Şu anda bir şeyler yapabileceksem yapabilirdim. Elimdeki bıçağı saplayacak biçimde havaya kaldırarak Çağlar'a doğru koşmaya başladığımda Çağlar iri gözlerle beni izliyordu. Bıçağı ona doğru fırlattım ve bıçak omzunu çizip yere düştü. Çağlar acıyla inlerken bir andan yerdeki bıçağı alıp bana doğru gelmeye başladı.
"Noldu minik kuş? Planın işlemedi mi? kurtaramadın mı Kuzeyciğini?"
Diğer odadan Atakan'ın sesi geliyordu. Kaçmamı söylüyordu. istersem Çağlar' yaralamışken kaçabilirdim ama kaçmadım. Dimdik durdum. Ve bıçakla bana doğru gelen Çağlar'a doğru yürüdüm. Benden bir hamle beklemediği için bir şey yapmıyordu. Ama yaraladığım yerine sertçe bir yumruk atınca acıyla yere yığıldı. Elindeki bıçağı alıp üzerinde gezdirdim. Ve gülerek konuşmaya başladım.
"Nasıl bir hismiş? Kaybetmek. Acı çekmek. Çaresiz olmak. Berbat değil mi? Bencede."
Gülerek yüzüme baktı.
"Seni bitireceğim demiştim. İlk başta sana söyledim. Cesedini çöpten bulacaklar dedim. Ben sözlerimi her zaman yerine getiririm. Her zaman."
Elimde gevşek tuttuğum bıçağı aniden elimden alınca kokuyla geri çekildim. Bir anda ayağa fırladı ve bıçakla üzerime yürüdü. Bıçağı kalbime doğru tuttuğunda sıkıca gözlerimi yumdum. Çok sıkı. Ölmekten korkuyor muydum? Aslında hayır, ben ölmekten değil geride bir şeyler bırakamamaktan korkuyordum...