Keyifli okumalar...🖤
Dazai ile beraber geçirdiğimiz yoğun dramalı vakitten sonra, hazırlanmak için odamıza çıktım. Mutfakta geçirdiğimiz iki saatten sonra biraz daha iyi hissettiğimi düşündüm. Ağrım öncekisine nâzâran sanki acısı dinmiş gibiydi ve daha iyi hissediyordum. Tabii hala sancısı vardı, ama bu o kadar da ciddiye alınacak bir durum değildi.
Odamıza çıkıp geldiğim kıyafetlerimi giyindim. Ardından banyoya yönelip dolabın içerisinden kolyeyi alıp boynuma geçirdim. Birkaç saniye kolyem ile bakıştıktan sonra, gülümseyerek banyodan çıktım. Dazai kapı pervazına yaslanmış beni izliyordu.
-Bebeğim, eşyalarını alıp geri gelicek misin?
-Ah, bilmiyorum... Büyük ihtimal sabah beni alman gerekicek.
-Oh, pekala...
Yatağın üzerindeki ceketimi de kolumdan geçirip üzerime giyindiğimde, Dazai önüme gelmiş ve ceketimin fermuarını çekiyordu. Ceketi tamamıyla kapattıktan sonra yakamı düzeltmiş, ardından bana sarılmıştı. Saçımı öperken bende elimi beline sarmıştım.
-Çıkalım mı?
-Hıhım... Olur çıkalım.
Hafif bir baş sallama ile benden ayrılıp elimi tuttu. Ardından gülümseyip bana yaklaştı ve hafif eğilme ile dudaklarımızı birleştirmişti.
Birleştirme ile karnım karıncalanmaya başlarken, elimi tutan elleri hafifçe sıkıp, karşılık verdim. Kısa sürede dillerimiz de işe karışınca elimi bırakmış, belimden tutup kendisine asılmış ve bedenlerimizi birleştirmişti. Hafif bir inilti bıraktığım da, benden ayrılmış alınlarımızı birleştirmişti. Dudaklarımız birbirine değecek kadar yakınlıktayken konuştu.
-Dediklerimi ve hatrına gelen ânılarını kafaya takma bebeğim. Ben hep senin yanında olacağım, bunu unutma. Tamam mı?
Dediklerini ne kadar denesem de, mümkün olmıyacağını bildiğim halde zorlukla başımı onaylarcasına sallayıp, sevgilimin göğüsüne sarıldım. Gözlerimi kapatıp belindeki ellerimi sıktığım zaman, oda bana sarılmış ve endişe etmemem gerektiğini kulağıma fısıldıyordu.
Geçen beş dakikadan sonra ayrılıp, yüzüne gülümsedim ve elini tuttum. Ardından odanın kapısına asılıp, odadan çıkarttım.
Arkamdan oda gülerek gelirken merdivenleri aşıp salona geldik. Koltuktaki telefonumu alıp cebime attım ve Dazai'e döndüm. Ne yapıcağını beklerken o telefondan birisine yazmış, ardından bana dönmüştü.
-Hadi gidelim.
Gülüp elimi tuttu ve çıkış kapısına ilerledik. Kapıyı açıp ayakkabılarımızı giyerken, bahçe kapısının girişine duran siyah lüks araca baktım. Dazai'i beklerken, o ellerimi tutup arabaya doğru götürmeye başlamıştı.
Bahçe kapısından çıkıp arabanın yanına gelince, Dazai arka koltuğun kapısını açmış ve girmemi beklemişti. Binip oturunca kapımı kapatmış, ardından şoför koltuğunda oturan gözlüklü gencin yanına oturdu. Gözlüklü genç aracı çalıştırırken, Dazai konuştu.
-Ee Ango, işler nasıl?
-İyi gidiyor Dazai-san. Sadece yakalanma ihtimalim olduğundan, biraz tedbirli olmam gerekiyor o kadar.
-Hmm... Haklısın, ajancılık zor iş. Ama parası iyi değil mi?
-Eh, sizin kadar kazanamıyorum ama, yeterli oluyor...
Aralarındaki konuşmayı dinlerken, Dazai arkasını dönüp bana gülümsedi. Ardından "Ango" Denilen gözlüklü çocuğu gösterip konuştu.
-Chuuya, bebeğim bak bu Ango. Diğer vampir tanıdığım ve bana bağlı minik askerim~
-Majesteleri, bana minik asker demeseniz olur mu?
-Hey hey, ne oldu? Önceden demem için yalvarırdın?
-Şey o zamanlar... Biraz... Sizin dikkatinizi çekmeye çalışırdık, o yüzden-
-Ahahahaha! Görüyor musun bebeğim! Odasaku ile Ango'ya bu yüzden bayılıyorum. İkiside gerçekten çalışkan ve bana bağlılar. Onlara güvenebilirsin~
Bana otuz iki dişini gösterip sırıtırken onun o haline gülümseyip, Ango'ya döndüm. Ardından dikiz aynasından baktım ve göz göze geldik. Gözlerinin kızarmaya başladığını görünce ürksem de, umursamayıp konuştum.
-Bende Nakahara Chuuya, memnun oldum efendim...
-Oh, bende Chuuya-san.
-"San" Demene gerek yok, lütfen...
-Pekala, o zaman Chuuya-kun?
-Oh, o olur...
Yüzüne gülümsediğim vakit o da hafifçe gülümseyip, karşılık verdi ve yola devam ettik.
Geçen yarım saatten sonra evimin önüne gelmiş ve durmuştuk. Dazai arkasını dönüp elimi tuttu ve sıktı. Gözlerine bakıp gülümsediğimde o da bana gülümseyip "Herşey güzel olucak" Diye de fısıldamıştı. Son kez elini sıkıp gülümsedikten sonra kapıyı açtım ve çıktım. Kapıyı kapattıktan sonra ön koltukta bana bakan Ango'ya gülümseyip el salladım ve arkamı dönüp bahçe kapısına ilerledim. Çok geçmeden de evimin kapısına gelip kapıyı çaldım.
Birkaç takırtıdan sonra kapı açılmış Kenji üzerime atlamıştı. Onun bu haline gülerken o omuzumda ağlamaya başlamıştı. Gülümsemem yavaşça solarken Kenji'yi omzundan tutup asıldım ve kızarmış gözlerine baktım.
-Kenji'm, abim noldu? Neden ağlıyorsun?
-A-Abi ben... Ben, seni özledim. Ama yoktun ve... Yoktun işte, gelmedin... Seni çok bekledim ve gelmedin...
Hıçkırarak konuşurken ona sunabildiğim en güzel gülüşü sunup sarıldım. Sarı saçlarına parmaklarımı geçirirken bir yandan da kulağına fısıldıyordum.
-Buradayım abim, bir yere gitmedim. Merak etme... Seni bırakıp, bir yere gitmem...
-Ama ben... Korktum...
-Şşş, geçti...
Saçını okşarken annem yanımıza geldi ve kapıda kalmamız ile Kenji'yi kucakladı. Ardından benim içeriye girmemi söyledi. Evime girip ayakkabılarımı çıkardım ve ayakkabılığa yerleştirdim. Ardından salona girdim ve koltuğa boylu boyunca uzanan Rampo abim ve tekli koltukta telefonla konuşan Yosano ablama baktım. Abim elindeki kumanda ile kanalları gezerken, beni farketti ve gözlerini aralayıp gözlerime baktı. Ardından "Hayırdır" Dercesine göz kırpıp söze başladı.
-Benim üç maaşlık telefonu, sen nasıl aldın? Açıkla bakalım...
Salonun içerisine birkaç adım atıp abimin karşısına geçtim ve derin bir nefes alıp konu-
-Ben gelene kadar onun kılına dokunmayın! Neşterlerimi ve makaslarımı hazırlayın! Hemen deşmeye-Ay! Muayeneye geliyorum!
Ablamın aniden kalkması ile tiklerken, o yanımdan geçip üzerine kabanını giyinmiş ve çıkmıştı. Birkaç saniye kapı ile bakıştıktan sonra, Rampo abim dikkat çekmek için sahteden öksürmüş ardından ona dönmüştüm.
-Şey abi, Sevgilim aldı... Birkaç sorunlu herif yüzünden telefonum kırılmıştı bu yüzden-
-Dazai-kun mu? Buraya gelen, manken arkadaşın mı?
-Oh, Evet.
Abim birkaç dakika sadece gözlerime baktı. Ben bakışlarımı kaçırıp utançla başımı eğerken, abim doğrulmuş ve ayaklanmıştı. Ardından yanımdan geçerken, omzuma elini koyup konuştu.
-Arkandayım, minik kardeşim...
Ardından kapıya yöneldi ve salondan çıktı. Şaşkınlıkla yerle bakışırken, yüzümü bir gülümseme aldı ve gülmeye başladım. Çok geçmeden rahatlıkla daha sesli gülerken, kafama gelen terlik ile sesim kesilmişti. Kapıya baktığımda abim yeşil gözlerini bana dikmişti.
-Salak salak gülüp durma. Hadi, elini yüzünü yıka, sonra yemeğe gel.
-Oh, peki abi... Üzgünüm.
Başımı sıvazlarken, abim ufak bir sırıtış koyup arkasını döndü ve merdivenlerden çıktı. Bende ayağa kalkıp salondan çıktım ve merdivenleri adımladım. Mutluydum. Eğer ailem arkamda olursa, benden mutlusu-
Ben... Onlar gibi insan değildim...
Aklıma âniden hücum eden bu düşünce ile merdiven korkuluğuna tutunup, yerle bakıştım. Ben gerçekten de bu aileyi haketmiyordum. Onların sevgisini... Beni desteklemelerini ve-
Çalan telefonun bildirimi ile dikkatim dağılmış, elimi cebime atıp telefonumu çıkarmıştım. Ekrana baktığımda, arayanın Dazai olduğunu farkettim ve telefonu açıp, merdivenlerden çıktım ve odama ilerledim.
-Efendim Dazai?
-Oh, bebeğim napıyorsun?
-Odama gidiyordum. Sen?
-Seni düşünüyorum...
-Ahahaha! Bunu kesin, bütün flört ettiklerine söylemişsindir...
-Hayır~ Demedim, sadece sana özel~
-Yalanını sikiyim Dazai.... *Sırıtır*
-Ahaahahaha!
Odama girip kapıyı kapattım ve üzerimdeki ceketi tek elimle çıkardım. Ardından yatağıma oturup konuşmaya devam ettim.
-Bunun için aramadın, değil mi?
-Ne kadar zekimiş benim sevgilim~
-Sökül ağızındaki baklayı Dazai...
Ayağımdaki çorabı çıkarırken, Dazai konuştu.
-Chuuya, bebeğim sana ânıları ve dediklerimi kafana takma demedim mi?
-HA!? Sen nasıl-
-Bingo! Düşündün değil mi!?
-Şey ben... Üzgünüm Dazai, sadece bu ailenin sevgisini hakettiğimi-
-Salak salak konuşma Chuuya, bunca yıldır yanlarındasın. Bu ufak sorun için seni dışlamazlar. Bu yüzden rahat ol lütfen... Hem bilmedikleri sürece bir sıkıntı olucağını düşünmüyorum, söylemezsen bir sıkıntı olmaz.
-Haklısın...
-Pekala, sevgilimin gönlünü rahatlattığıma göre ben kapatıyorum. Gece yanına gelmemi ister misin?
-Hayır, yoksa müzik açmak zorunda kalıcaz ve... Gece vakti daha çok dikkat çekeriz... Yani sabret, seni abaza!
-Ahahaha! Pekala, kapatıyorum bebeğim.
-Tamam...
Telefonu kapatınca yüzümdeki gülümseme ile telefonu komodine koydum ve ayaklandım. Üzerimdeki tişört ve kotu çıkarıp sandalyeme koyarken, dolaptan çıkardığım kazak ve eşofmanı üzerime geçirdim. Ardından kirlileri alıp odadan çıktım. Banyoya yönelip kirlileri sepete attıktan sonra, banyodan çıkıp merdivenlere yöneldim.
Merdivenlerden de indikten sonra güzel kokular gelen, mutfağa adımladım ve mutfağa girdim. Anneme arkadan sarılırken, bir yandan da konuşuyordum.
-Anne, neler yaptın.
-Pirinç topları, köfte ve patates. Bir kaçta meze ve salata.
Açlıkla yaptıklarına baktıktan sonra yanından ayrılıp, tezgahtaki tabakları masaya yerleştirdim. Ardından sandalyeye oturdum. Oturmam ile diklenmem bir olmuştu. Diklenmem ile de masaya karnımla vurmuştum ve tok bir ses yankılanmıştı.
Çıkan ses ile gözlerimi yumup dudağımı ısırırken, annem olduğu yerde tiklemiş, Rampo abim ise kapıdan bana bakıyordu. Kenji ise koşarak sese gelmişti. Utançla etrafıma bakınırken mırıldandım.
-Şey... Sandalyenin minderinde iğne var herhalde... Ânide battı ve... Sanırım artık yok. Hadi ama, bakmayın öyle!
Yavaşça sandalyeye oturduğumda, başımı öne eğdim ve masaya başımı koydum. Arkamdan gelen Rampo abim ise, hafif kıkırdayıp ensemdeki kazağı işaret parmağı ile asıldı ve titrememi sağladı. Gözlerim tamamen açılıp yerle bakışırken, kulağıma fısıldadı.
-Bu izleri de iğne mi yaptı, Chuuya?
Şaşkınlıkla yerle bakışırken o gülmüş ve karşımdaki sandalyeye oturmuştu. Pekala, abim gerçekten bir dâhi... Onu küçümsemek gerçekten aptallık olur...
Geçen birkaç dakikanın ardından, sofrada yemeklerimizi yiyorduk. Annem, Rampo abim, Kenji ve ben...
-Şey... Anne, arkadaşım ile yarın tatile çıkmayı planlıyoruz. Bu yüzden öğlen havalimanına gitmeliyim...
-Oh, Chuuya! Bebeğim neden şimdi söylüyorsun bunu? Eşyaların hazır değil ve-
-Anne, hiç merak etme. Eksiğim olsa bile, orada tamamlıyacağıma emin olabilirsin.
-Pekala, nereye gidiyorsunuz? Ve kiminle?
-Şey, arkadaşımla ve... Dubai'e.
-Puğğ!!!
Dediğim ile Rampo abim ve annem ağızlarındaki suyu püskürtünce dudağımı ısırdım ve konuşmalarımı bekledim.
-Chuuya! Kaç yaşındasın sen de, o kadar büyük bir yere tatil diye gidiceksin!? Hem orası çok pahalı bir yer ve oraya kazancımızın yeticeğini düşünmüyorum...
-Anne haklısın ama-
-Sorun yok anne. Gitsin, emin ol sıkıntı çekmiyecek. Ama Chuuya, okulunla ilgili sıkıntı olursa affetmem ona göre.
-Oh, peki abi...
Susup başımı epdim ve önümdeki tabakla oynamaya başladım. Ardından annem elini omzuma koyup konuştu.
-Rampo abine güveniyorum bebeğim. Pekala, git ve eğlen. Tamam mı? Bizi de aramayı umutma.
Yüzüne gülümsedim ve mırıldandım.
-Teşekkür ederim anne...
Geçen yarım saatten sonra duşumu aldım ve dişlerimi fırçaladım. Çantamı da kısaca hazılayıp, yatağıma ilerledim ve yatağıma sokuldum. Sabah uçuşum vardı ve sadece sevgilimle beraber olucaktım. Onunla mükemmel vakit geçireceğime emindim...
Düşüncelerim arasında gözlerim yorgunlukla kapanmış ve zifiri karanlıkla buluşmuştu...
~~~~~~
-Dazai, biletleri aldın, değil mi?
-Evet aldım sevgilim.
-Dikkat dikkat! Sıradaki *** numaralı uçağımız uçuşa geçicektir. Lütfen yolcularımız biletlerini hazırlasın ve *** numaralı uçağa ilerlesin...
Dazai bana dönüp gülümsedi ve elimi tuttu. Bende gülümseyip uçağa ilerlerken, arkamızdaki bağırışma ile arkamıza döndük.
-Dazai-nii!!
-Dazai abi!!
Dazai'e doğru koşan siyah saçlı kıza ve turuncu saçlı çocuğa baktım. Hızla yanımıza geldiklerinde, Dazai kaşlarını çatmış ve merakla ikiliye bakıyordu.
-Tanizaki, Naomi... Sorun ne?
Nefessiz kalan iki genç, güçlükle konuştu.
-Sürpsiz saldırı... Düşman vampirler ve kurt adamlar bir olup, Krallığa saldırı da bulundu! Hemen gitmeliyiz abi!
Dazai duyduğu ile şaşkınlık ve sinirle karşısındaki iki gence bakarken, elindeki elimi farketmeden sıkmıştı. Acı ile inlediğim vakit, beni farketmiş ve sakinleşmişti. Ardından bana dönüp endişe ile bana baktıktan sonra, elini omzuma koydu ve gözlerime baktı. Gözlerinde korku vardı...
-Chuuya, bebeğim hemen eve git. Ardına bile bakma. Şimdi gidiyorum.
Omzumdan elini çekip iki gence yöneldiğinde, üzerindeki ceketin ucunu tuttum ve bana dönmesini sağladım.
-Dazai... Ben...
-Endişelenme bebeğim... Göz açıp kapayana kadar gelicem. Söz veriyorum...
Gözlerine yavaşça dolan gözlerimle bakıp fısıldadım.
-Seni seviyorum, Dazai... Dikkatli ol...
Dazai bir müddet yüzüme baktıktan sonra, gülümsemiş ve dudağıma ufak bir buse kondurup fısıldadı.
-Bende seni çok seviyorum... Beni bekle, kara prensini...
Ardından iki genç ile hızla havaalanından ayrılmıştı. Bir müddet etrafıma bakındıktan sonra, bende çıktım ve evime yönelmek için taksi beklemeye başladım. Çok geçmeden taksi bulup bindim ve evime ilerledim.
Bahçe kapısından içeriye adımladım ve evime yöneldim. Kapıyı tıkladım... Ama kapı aralıktı...
Kaşlarım çatılırken, içeriye girdim ve bağırdım.
-Millet! Nerdesiniz? Hey!
Ses gelmeyince salona yöneldim ve içeriye baktım. Gördüğüm ile nefesim kesilmişti...
Abim, annem ve Kenji halatla bağlanıp, salonun ortasında baygın yatıyorlardı. Yanlarında ise sandalyeye ters oturan, turuncu saçlı bir genç vardı. Beni görünce sırıtmış ve ayağa kalkmıştı.
-Kimsin sen!? Ailemden ne istiyorsun!?
-Hoho! Gerçek ailen olmadıkları halde, bu derece bağlı olman çok korkunç Chuuya...
Yanıma gelip biraz eğildi ve gözlerime boş bakışlar atıp mırıldandı.
-Bu gidişle Gerçek Ailene alışamıyacaksın...
-Kimsin sen...
Yüzüne bir sırıtış ekleyip konuştu.
-Ben Mark Twain, tanıştığıma memnun oldum, Kardeşim...
Evet, yeni bölümün sonuna geldik! Düşünceleriniz neler? Bölüm nasıldı? Ve gelecek bölümde ne bekliyorsunuz? Düşüncelerinizi yazarsanız sevinirim...
Gelecek bölümde görüşmek üzere! Sizi böylesine bir sonla, yalnız bırakıp gidiyorum.≧﹏≦
Hepinizi çok seviyorum! Hoşçakalın!!!🖤🖤
1.9K Kelime...