Katil Beni Seçti

By MahideOnat

137K 4.2K 1K

Koyu kahverengi gözleri vücudumun her santimini ezberlemek istercesine yoğundu. Arka fonda çalan müziğe eşlik... More

Tanıtım
(1)K.B.S
(2)K.B.S
(3)K.B.S
(5)K.B.S
(6)K.B.S
(7)K.B.S
(8)K.B.S
(9)K.B.S
(10)K.B.S
(11)K.B.S
(12)K.B.S
(13)K.B.S
(14)K.B.S

(4)K.B.S

11.3K 414 80
By MahideOnat

BERİL DEMİRHAN'DAN...

Geçmişten kısa bir kesit...

Yeşil ışıklı bir odadaydım. Karşımda yine o adam vardı. Kabuslarımın baş karakteri. Levent Demirhan. Her gece olduğu gibi saat 12'de yine odama girmişti. Yattığım yere daha çok sinip cenin pozisyonuna bürünmüştüm. Çünkü biliyordum. Yine bana dokunacaktı. Gözlerimi bir daha göremeyecek kadar sıkmıştım. Farkında bile değildim ki.

Adım sesleri bir bir yaklaşıyordu. Saat yelkovanının çıkarttığı ses ile onun ayak sesleri. Sanki bir korku filminin içinde gibiydim. Yaklaştı. Yaklaştı.
Ve yaklaştı. Nefes alış verişlerini duydum. Ardından saat yelkovanının sesini.

Tik tak. Tik tak.

Korkuyordum. Ölüyordum. Tükeniyordum.

Her gece yaptığı gibi yanıma uzandı. Artık bir baba gibi bana yaklaşmadığının farkındaydım. Biliyordum. Öğrenmiştim. Sekiz yaşındaki bir kızın öğrendiği ilk şey Tecavüz/Taciz olmamalıydı. Olmamalıydı değil mi?

Günümüz...

İnsanın büyüdüğü, doğduğu ev onun kaderidir derlerdi değil mi? Ben nerde doğmuştum? Ben kimim? Gerçek adım neydi? Babam! Babam kimdi? İnsan öz babasına bir yabancı gibi bakar mıydı? Ben bakmıştım. Hata mı etmiştim? Yanlış bir davranış mıydı bu? O da o adam gibi miydi peki? O an zihnimde hastanede zar zor duyup anladığım sözleri zihnimi doldurmuştu.

ona cehennemi yaşatıcam.

Yaşatacak mıyıd gerçekten? Zaten cehennemi yaşatamamışlar mıydı bana? Daha ne kadar kötü bir hayatım olabilirdi ki? Daha nelerle baş edeceğim?

Sevgili prensesin artık külkedisi olacak.

Prenses! Prenses! Ben hiç bir zaman bir prenses olamadım ki baba! Kızına öyle bir hayat yaşattılar ki artık ruhu yok. Ruhunu öldürdüler baba! Kızını diri diri mezara gömdüler. Sende mi artık ölü olan ruhumu yine öldüreceksin? Sende mi beni diri diri gömeceksin zar zor çıktığım o mezara? Sende mi beni sevmeyeceksin? Onlar gibi misin baba? O adam gibi misin? Olma! Yalvarırım olma. Ben senin nefret ettiğin o kadının kızıyım! Benden demi nefret edeceksin?

" Hala uyanmadı! Soğuk su getirip ayıltalım!"

Düşüncelerimden beni alı koyan bir dakikadır uyanmadı diyen adamdı. Bir dakika önce kendime gelmiştim. Ama gözümü açamıyordum. Açamıyordum işte. Ama açmak zorundaydım. Yoksa bu adamların kim olduklarını öğrenemezdim. Beni niye burada tuttuklarını öğrenemezdim.

Yavaşça gözlerimi araladım. Beyaz ışığın gözlerime akın etmesiyle gözlerimi hafif kapatmıştım. Bir gölge belirdi. Gözlerimi yavaşça açtım. Görüş açıma ilk önce iri bir el girdi. Ardından cüssesi. Mirzan Aktan gibi kumral saçları vardı. Hafif çatılı kaşları ve sert bakışları. O benden nefret ediyordu. Bu bakışlarından belliydi. Ama neden?

Gözlerimi ondan ayırmazken geri çekilmişti. Yerimde hafifçe doğrulup bakışlarımı etrafta gezdirdim. Müstakil bir evdeydik. Tahminimce burası salondu. Koltukta yatıyordum. Karşımda Mirzan Aktan ve siyah gözlü adam vardı. Çaprazımdaki koltukta ise az önce ilk gördüğüm adam vardı. Kumral saçlı adam. Onun yanında kalçasını koltuğa yaslamış siyah saçlı kahverengi gözlü bir adam vardı. İkisi çok benziyordu.

En kıyı köşede duran sırtı bana dönük olan adama kaymıştı bakışlarım. İri bir vücuda sahipti. Sırtı ile bakışmayı kesip Mirzan Aktana çevirmiştim bu sefer bakışlarımı. Ela hareleri adeta nefes almamdan bile nefret ediyor gibiydi. Boş bakışlarla karşılık verirken aklıma gelen işim ile yerimde kaskatı kesildim.

Saat 2 de emreyle randevum vardı. Saat sekizde ve saat on da ameliyatım vardı. Allahım nasıl unuturum? Bakışlarım hızla bileğimdeki saate kayarken saatin 3'e geldiği zihnime ok misali inmişti. Hızla yerimde doğruldum. Çıplak ayaklarımı umursayacak halde bile değildim. Tam koşar adım gideceğim sıra birinin kolumu tutması ile hazırsız yakalandığım hareket ile sertçe göğsüne çarpmıştım. Beni çeken kollardan ayrılmadan önce kim olduğuna bakmıştım.

Mirzan Aktan. Bakışları hala bana dönmemişti. Kendime gelip itmeye çalışsam da nafileydi. " Bırak beni! Gitmem gerekiyor!" demiştim soğuk bir sesle. Beni duymuyor gibiydi. Dirseğimi karnına geçirip sert bir şekilde geriye ittim. Bir anda içerideki adamların bana doğru gelmeleri ile Bi kaç adım geriye gitmiştim.

" Hiç bir yere gidemezsin!" dedi titreyen bir sesle. Sesi o kadar ürkütücü çıkmıştı ki bir an o adam var karşımda sanmıştım. Onun gibi konuşuyordu.

" Beni zorla burda tutamazsın! Anladın mı beni?" demiştim titreyen ellerimi arkama alıp saklayarak.

" Hiç bir yere gidemezsin dedim!" sesinde anlam veremediğim bir tını vardı.

" Neden? Kim olarak? Hangi hakla?"

" Baban olarak!"

" Babam olarak! Babam olarak! Sen yirmi altı yıldır beni o kadının eline bırakarak babalığını zaten göstermişsin. Gerisine lüzum yok!"

Cevap vermelerine izin vermeden oradan ayrıldım. İsteseydi beni o kadının elinde alırdı. Buna adım kadar emindim. Bu kadar güçlü birinin yapamayacağı hiç bir şey yoktu. Ama benim için yapacağı hiç bir şey yokmuş demek ki. Kapıyı açıp koşar adım çıkarken etrafıma araba var mı diye bakınmıştım. On dan fazla siyah araba vardı. Ve bir o kadar koruma. Bakışlarımı Korumalarda gezdirip başları olduğunu tahmin ettiğim adama doğru ilerledim.

" Beni hastaneye bırak! Yetişmem gereken bir işim var!" sert bir sesle konuşmamla karşımdaki adamın çatık olan kaşarlı daha da çatılmıştı.

" Bak istersen beni yine buraya getir! Hastaneye gitmem gerekiyor! Ameliyatlarım var. Lütfen!"

Koruma ilk önce arkama bakmıştı. Derin bir nefes alıp verirken beni orda bırakıp gitmişti. Arkasından melül melül bakarken birden durmuştu. Omzundan bana bakıp
"Gel ve zorluk çıkarma!" demişti sert bir sesle.

Bu söylediğine göz devirip hızla peşinden ilerledim. Birden ayak bileğimde sızı hissetmemle dururken bakışlarımı ayaklarıma çevirdim. Hafifi bir kanama vardı. Bunu umursamayıp koşar adım korumanın arkasından ilerledim. Diğer arabaların aksine siyah büyük bir arabaya binip çalıştırmıştı. Bende vakit kaybetmeyip hızla arabaya bindim.

" Nerde?" ilk önce ne olduğunu anlayamasam da sonradan anlamıştım.

" Eren hastanesi." demiş ve yola odaklanmıştım. Ellerim titrerken derin nefesler almaya çalıştım. Ama bir türlü başaramıyordum. Camı açıp başımı hafif çıkarttım. Derin nefesler alıp verirken titremelerim hafiften beni bırakıyordu. Geri aynı pozisyonuma dönmüştüm. Korumaya bakamıyordum. Onun bana bir kaç kez baktığını hissetsem de bakmamıştım. Hastanenin yakınlarına gelince yavaşlamıştı. Bir çok araba vardı girişte. Ne için olduğu ise tartışılır cinstendi.

Bakışlarım saate kaydığında bu sefer 15:20'ydi. Zamanım olmadığı için hızla kapıyı açıp çıktım. Ayaklarımın çıplak olmasını umursamadığım gibi koşar adım hastaneye doğru koştum. Yerdeki sivri şeylerin ayağıma batması ile inleyip hızımı daha da arttırdım. Hastaneye bodoslama girip hiç kimseyi umursamadan koşar adım merdivenlere yöneldim. Başka ayak sesleri geldiğinde koşarken arkama baktım. Korumaydı. Yani ben koruma olarak adlandırmıştım. Öyle olduğunu düşünüyordum.

Onu umursamayıp dördüncü kata doğru ilerledim. 2. Kat. Hız seviyemi ne kadar hızlı koşarsam o kadar hızlı koşmaya yönelttim. 3. Kat. Son bir kat kalmıştı. Koşmaktan karnıma hafif iğneleme hissi dolmuştu. Alt dudağımı dişlerim arasına alıp sıktım. Dördüncü kata geldiğimde hızla kaldığı odaya doğru ilerledim. 345'inci Oda. Hızlı adımlarla odaya doğru ilerlerken en alt kat doktorunun elinde olan beyaz önlüğünü aldım. Üstüme geçirdiğim gibi hızlı hızlı yürürken hiç kimsenin bakışlarını takmamıştım.

Odanın önüne geldiğimde derin bir nefes alıp kapıyı tıklattım. İçerden gel komutunu alınca huzurlu bir nefes verip içeri girdim. Bakışlarımı odada gezdirirken Emre'nin yatakta sırtı bize dönük olduğunu fark ettim. Onu gördüğüm gibi içime huzur dolmuştu. Yine herkese küsmüştü muhtemelen. Yetimhanede kalıyordu. Daha dünyaya gözünü açtığı an yetimhaneye verilmişti. 11 yıldır da orda kalıyordu. Yani yetimhanede. Onu bulduğumda 10 yaşındaydı. Küçüktü. Bir çöp konteynırın arkasına saklamıştı. Yetimhaneden kaçmıştı o gün.

Onu bulduğumda ilk önce benden korkması beni daha da bitirirken ona yardım edeceğimi söylediğimde ise kararsız kalıp kabul etmişti. Korkuyordu her şeyden. Herkesten. Kendi evim vardı. Bazen onlarla aynı havayı solumak istemediğim için müstakil bir ev tutmuştum eskiden. 4+1'di. Üç tane odası, Amerikan mutfağı ve bir banyosu vardı. Tatlı bir evdi. Her şeyden çok huzurlu. Emre'yi alıp oraya götürmüştüm. Yaklaşık 2 hafta onun için o evde kalmış ve alışması için elimden gelen her şeyi yapmıştım. Aralıksız her gün yanına giderken öz kardeşim gibi sevmiştim. Hiç olmayan kardeşim sanki Emre gibiydi. Sonra bir gün bir kaç rahatsızlığı olmuştu. Onu kontrole gittiğimde ise tümör vakası olduğunu anlamıştım. Yaklaşık 2 aydır buradaydı. Ne bir ilerlemesi olmuştu nede bir gelişmesi. Bu gün de son kontrollerini yapacaktım. Yanına doğru ilerleyip karşısına geçtim.

" Emre! Ablacım!" dedim üzgün bir sesle. Kızgındı bana. Buna çok emindim. İlk defa onun yanına hiç gelmemiştim. Kontrolünü bile geciktirmiştim. Bakışları yavaşça yüzümü bulurken bakışlarında olan kırgınlık geçmişti. Yerini sevgi dolu bakışları yer almıştı.

'' Abla! Gittin sandım! Beni bıra...''

'' Şşıt. Öyle bir şey mümkün mü ablam! Ben seni hiç bırakır mıyım?''

'' Bırakmazsın ki. Ama kontrolümü yapmaya gelmedin. O adam geldi ve kontrollerimi yaptı. '' kaşlarım istemsizce çatılırken konuşmaya başladım.

'' Hangi adam ablacım!'' sesim istemsizce tedirgin çıkmıştı. Umarım umduğum kişi değildir.

'' Hani senin 'kıskanç domuz' dediğin adam.''

Allah kahretsin. Hakandı. Herkesten önce Emre'yi tedavi etmeye karşı çıkan ilk kişi oydu. Ve biliyorum ki onu buradan gönderecekti. Sırf para almadığımız için. Bunu ben başhekimden istemiştim. Oy kararı ile belirlenmişti tedavisi. Çoğunluk ise tedavi olması açısından oy vermişti. Ve şuan eğer karar verilmeden önce orda olmazsam hakan istediğine ulaşacaktı. Ve her şey benim suçumdu. Eğer bayılmasaydım zamanında yetişir ve ben kontrol ederdim. Benim suçumdu

'' Emre! Ablacım! Ben gidip sonuçlarına bakacağım tamam mı? Sen burada beni bekle. Hemen döneceğim.'' usluca başını sallamasıyla içten bir şekilde güldüm.

Seri adımlarla odadan çıkıp Laboratuvar' a doğru ilerledim. Bakışlarım saate kaydığında buçuğa geldiğini fark ettim. Muhtemelen herkes laboratuvar' daydı. Sonuçlar bir saat veya bir buçuk saate çıkardı. Bazen çok uzun sürebilenler de var tabi. Üçüncü kata doğru ilerlerken başımı omzuma yatırıp arkamda beni bir saniye bile yanlız bırakmayan kişiye göz ucuyla baktım. Hala beni takip ediyordu. Geri önüme dönüp yürürken bu sefer asansöre doğru ilerledim.

'' Beni takip etmekten vazgeçin! Kaçacak halim yok!''

'' Kaçmayacağınızı biliyorum!''

'' O zaman beni takip etmeyin!'' asansöre bindiğim gibi üçüncü kata bastım. o da arkamdan girerken bakışlarımı boşluğa diktim.

'' İşin ne zaman bitiyor?''

'' Bilmiyorum!'' dedim bıkkın bir sesle. '' Ameliyatlarım var. Uzun sürebilir. Çok uzun sürebilir.''

'' anladım.''

Üçüncü kata indiğimiz gibi koşar adım ilerlerken yerde ayaklarımın izleri kalıyordu. Kan izleri. Etrafımdaki insanlar bana endişe ile bakarken onları takmayıp Laboratuvar' a doğru ilerledim. Laboratuvar' a girdiğim gibi etrafa bakındım. Hakan başta olmak üzere yanında başhekim ve bir kaç doktor daha vardı. Umarım daha karar verilmemiştir. Yanlarına doğru ilerlerken korumaya '' İçeriye giremezsin! Yasak.'' demiş ve cevap vermesini beklemeden ilerlemiştim. Yanlarına vardığım gibi Hakanın konuşması bir olmuştu.

'' Biliyorsunuz ki Emre'nin beynindeki kötü huylu tümör yüzünden 2 aydır ne yapacağımıza karar veremedik. Son sonuçlarda ise tümörün biraz daha büyüdüğünü fark ettik. Kurtulma ihtimali çok düşük. Benim fikrim çok daha iyi hastanelere gönderilmesidir. Eğer ameliyatı gerçekleştirirsek olumsuz çıkması çok yüksek. Buna kalkışmadan önce Hastanenin itibarını düşünmeliyiz. ''

Ne saçmalıyordu bu adam? Ne hastanesi? Ne itibarı? Bu kadar mı insanlıktan çıktılar.

'' Ben ameliyatı yapacağım. Sonuç ne çıkarsa çıksın sorumluluğu ben alacağım. "

" Beril doktor! Bu ameliyatın ne kadar riskli olduğunun farkında değilsin sanırım. " dedi başhekim tedirgin bir sesle.

" Ben her şeyin farkındayım'' dedim kendimden emin bir sesle ''Bütün sorumluluğu alacağımı söylüyorum zaten. "

" Buna izin veremeyiz. Hastanenin itibarı ne olacak! Bencilce karar veremezsin Beril' cim!''

Yaptığı davranışların ve ortaya koyduğu fikirlerin farkında değil sanırım. Bencilliğin vücut bulmuş haliydi Hakan.

'' Asıl sizler küçük bir çocuğu sırf bir itibar için iterek bencillik yapmıyor musunuz? ''

'' Biz sadece Has..''

'' Lütfen! Lütfen artık şu lanet olası hastaneyi ağzınıza almaktan vazgeçin. Ben kararımı verdim. Sizler ne düşünüyorsunuz?''

'' Eğer ameliyattan başarısız çıkarsan sonuçlarının ne olduğunu biliyorsun.'' işimden olabilirdim. Ağır bir ceza alabilirdim. Kısa süreli bile olsa hastaneden uzaklaştırılabilirdim. Çünkü ölümü göze alarak o ameliyata girecektim.

'' Biliyorum.''

'' Beril doktor ameliyatı yapacaktır. İtirazı olan? ''

Hiç kimseden ses çıkmadığında '' İzninizle!'' demiş ve bir şey demelerine izin vermeden oradan ayrılmıştım. Ameliyat için hazırlanmam gerekiyordu. Tümörün daha da büyümesini engellemek için. İki aydır bir gelişmesi olmayan tümör sanki boş bir anımızı kollamış gibi bu gün büyümüştü. Akıl karı değildi. Laboratuvar' dan çıktığım gibi ilerlerken sertçe bir bedene çarpmıştım. Aceleyle kısa bir özür dileyip ameliyathaneye doğru ilerledim. Arkamdan adım sesleri işitirken tartışmaya vaktim olmayacağı için onu umursamadım.

Ameliyathaneye girdiğim gibi hazırlanırken Emre'yi düşündüm. Hayata o kadar umutsuz bir şekilde bakıyordu ki sırf o umutsuzluğa umut suyu dökmek için her şeyimi verebilirdim. Kendime umut yerine umutsuzluğu her gün aklıma getirirken başkalarına umut olmam gülünecek cinstendi. Eğer kendime umut olamıyorsam başkalarına umut olabilirdim değil mi? Doktorluğu da bu yüzden seçmemiş miydim! Umudu kendine getiremiyorsan başkalarına umut olabilirsin. Ben öyle düşünüyordum. Emre'yi kardeşim gibi görürken gitmesine izin veremezdim. O benden gidemezdi ki zaten. Çok üşürdü orda. Üşürdü değil mi? Elimde olmadan Emre'ye çok bağlanmıştım. Ve onu kaybetmek beni yerle bir ederdi. Ameliyat için hazırlanmıştım bile.

Ameliyat kapısından içeriye girdiğim gibi sedyede yatan Emre'yi görmem bir olmuştu. Onu gördüğüm gibi dudaklarımda bir buse kondurulmuştu. Yanına doğru ilerleyip baş ucunda yerimi aldım. Sözsüz bir bakışma geçerken güç vermek adına içten bir şekilde gülümsedim. O da aynı karşılığı verince hemşireye '' Başlıyoruz!'' dedim.

1 SAAT SONRA...

Kafatası kemiğini kesmiştik. Sonrasında ise tümörün bir çoğunu çıkartmıştık. Şimdi ise iki seçeneğim vardı. Ya o birazını da alıp kişiyi riske atarak ameliyata devam edecektim ya da ameliyatı sonlandıracaktım. Ne yapacağımı bilmezcesine düşünürken zihnime Emrenin sözleri doluştu.

''Ben yaşamak istiyorum abla'' demişti. Ardından devam etmişti. '' Çocukluğumu yaşayamadım bari gençliğimi yaşayayım. Yaşayayım değil mi abla?'' demişti. ''Hep yaşa. Hiç pes etme. Yaşamak size çok yakışıyor.'' demiştim. Ve artık emindim. Devam edecek ve onu bu mikroptan kurtaracaktım. Zor olacaktı belki. Ölümü de getirebilirdi. Ama bende başarabilirdim. Yapabilirdim. Hemşirelere dönüp ''Devam ediyoruz'' dedim. Her biri tedirgince birbirlerine bakarken yanı başımda olan Aysun hemşire '' Hocam! Riskli olacak! Emin misiniz?'' dedi tedirgin bir sesle. Cesaret vermek istercesine gülümseyip '' Eminim. Başarabilirim. Başarabiliriz.'' olumlu anlamda başını sallayıp diğer meslek taşlarına döndü. Ardından bana dönüp '' Ne yapacağız?'' dedi.

Kendinden emin çıkan sesimle '' Laparoskopik Beyin Ameliyatı.'' demiş ve Aysun hemşirenin Endoskopu almasını beklemiştim. Hızlıca endoskopu bana verip yanımda durmuştu. Endoskopu aldığım gibi kalan tümörü görüntüledim. Küçük boyutlu makas ve pensler ile sakince tümörü çıkartmaya başladım. Tam çıkartacağım sıra birden kanaması oluştu.

'' Hocam! Hastayı kaybediyoruz! '' dedi Aysun tedirgin bir sesle. Eğer durursam ya ölecekti ya da fazla kan kaybından yoğun bakıma alınacaktı.

'' Beril! Beril dur! Öldüreceksin hastayı!'' camdan bizi izleyen hakanın sesiydi.

Son tümör parçasını da çıkartıp derin bir nefes aldım. Kanama da durmuştu. Gözümdeki Ameliyat gözlüğünü çıkartıp herkeste bakışlarımı gezdirdim. Başarmıştım. Başarmıştık.

'' Ameliyat bitmiştir. Aysun sen kapatabilirsin.'' sevinçle başını tamam anlamında sallamıştı. Ayağa kalktığım gibi ameliyathane de alkış sesleri yükselmişti. Arkama baktığımda hiç ummadığım yüzlerle karşılaşmıştım. Onların burada ne işi vardı?

Mirzan Aktan' nın burada ne işi vardı?

SON......

BÖLÜM NASILDI?

En sevdiğiniz sahne?

Gelecek bölüme kadar görüşürüz.....

Continue Reading

You'll Also Like

215K 10.6K 26
Aziz Ağa: "Varsın hiç çocuğumuz olmasın kırlangıç bizde anne baba hasretiyle kavrulan çocuklara yuva oluruz " Ayşe: Anneler hep can yakar Aziz ya ben...
31K 2.6K 21
AskerxKomutan işte klasik.
MAZHAROĞULLARI By niss

General Fiction

160K 11.4K 24
Aşiret + gerçek ailem kurgusu. Birçok klişenin toplamından meydana geliyor, istediğimiz de zaten klişeler değil mi? İrem yaşadığı şehri temsil etmiş...
309K 16K 59
Klâsik gerçek aile kurgusuna benzer ama daha olası bir kurgudur; Kızımız eski ailesinden gördüğü baskılar sonucu 18 yaşında ayrı bir eve taşınır ora...