SİS (+18)

By herasvisius

233K 7.2K 7.3K

"Yaşamak kadar acı, ölüm kadar özgürüm." *Şiddet, kötü alışkanlık, argo, cinsel içerik vb. olumsuz ögeler içe... More

1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
20.
21.
22.
23.
24.
25.
26.
27.
28.
29.
30.
31.
32.
33.
34.
35.
36.
37.
38.
39.
40.
42.
43.
44.
45.
46.
47.
48.
49.
50.
51.
52.
53.
54.
55.
56.
57.
Yazar Notu

41.

2.4K 99 94
By herasvisius

Birini darmadağın etmek kolaydır.

Zaaflarını biliyorsanız her şeyden daha kolay. Tek bir davranışınıza, sözünüze kalır. Ruhunda belki de hiç kapanmayacak yaralar açarsınız.

Dağıtmak kolaydır da geriye kalan yıkımla yüzleşmek en zorudur.

Zaman ne kadar o anda kaldı bilmiyorum.

Yanına ulaşmaya çabaladığımda düşmüştüm sanırım, dizlerim acıyordu.

İsteyerek yapmamıştım belki ama bu canını yaktığım gerçeğini değiştirmezdi. O, ablasının başına gelenlerden sonra benim ölümüme bile dayanamazken ben altında krize girmiştim.

Sadece bir an ona baktığım gibi bakmıştım.

Sadece bir an...

Ve o tek bir an canını acıtmaya yetmişti.

Özgür iyi biri değildi. Bir katildi, acımasız bir mafya lideriydi. Şu zamana kadar birçok insanın canını çok yakmıştı ama dedim ya, her insanın zaafları vardı. O şerefsizlerden biri olmaktan korkuyordu.

Ruhundaki yarayı deştiğimin farkındaydım.

Tuhaf...

Krize girmiştim, onun beni almaya çalışacağını biliyordum ama bu gerçeklik canımı o kadar yakmıyordu artık.

Özgür'ün ruhunda deştiğim yara her şeyden daha çok canımı yakıyordu.

"Özgür?" diye fısıldadım titrekçe. Hıçkırıklarım azaldıkça karanlığı da sakinleşmeye başlamıştı. Siyahlarında yanan adam artık yoktu, geride kalan boşluk vardı.

Bana baktı.

Gözlerinde gördüğüm boşluk o kadar canımı yaktı ki bir an nefesim kesildi.

O bana hiç ifadesiz bakmazdı ki...

Öfkeyle, tutkuyla, heyecanla, alayla yanardı siyahları.

Sevgiyle parlardı.

Kirpiklerini ağır ağır kırpıştırdı. Adem elması sertçe hareket ettiğinde nefesimi tutuyordum. "İyi misin güzelim?" dedi sessizce. Bir damla yaş yanağımdan kaydı, boynumun altında kaybolup gitti. Cevap verecek gücü kendimde bulamadım.

Yerinde yavaşça doğrulurken kıpırdamaya cesaretim de yoktu. Ben ne zaman bu kadar korkak biri olmuştum bilmiyordum. Ama bu durum beni rahatsız etmedi bile. Elimin altındaki teni buz gibiydi, içim üşüdü. Kalbimin sızladığını hissettim. "Deniz?"

"Özür dilerim." diye mırıldandım bilinçsizce. Siyahları siyahlarıma tutunduğunda karanlığı sakindi, ruhu sakindi ama için için yanmaya devam ediyordu acısı.

Kaşları çatıldı. "Sen özür dileyecek bir şey yapmadın."

Başımı iki yana sallarken yaşlar yanaklarımdan inmeye devam ediyordu. "Düşündüğün gibi değil. Ben..." Duraksarken derin bir nefes aldım. Anladığım şeyi söylersem onu durduramazdım.

Beni almaya geleceğini bilseydi tüm dünyayı ateşe verirdi.

Özgür sessizliğimi yanlış anladı, ben de yanlış anlamasına müsaade ettim. Doğruların sonuçlarındansa yanlışları tercih ettim.

"Deniz..." dedi sertçe. "Sen iyi olmadan sana dokunmamalıydım. Sen bir şey yapmadın."

Cevap vermedim, veremedim.

Burnumu çekerken kolundan destek alarak ona gitmeye çalıştım. Bacaklarımda güç yoktu ama bu isteğimi fark etmişti. Büyük elleri bana uzanarak kollarını etrafıma sardı, boynuna tutup ona sarıldım.

Erkeksi kokusu ciğerlerime dolduğunda gözlerim dolmuştu istemsizce.

Özür dilerim. Sana yalan söylemek zorunda olduğum için, canını yaktığım için özür dilerim.

"Şşş." dedi saçlarımın arasına doğru. Bir eli sırtımda yatıştırıcı biçimde dolaşıyordu. "Geçti güzelim."

----

"Ne zaman döneceksiniz?"

"Bilmiyorum."

"Ne demek bilmiyorum? Bir şey söylemedi mi?"

Sıkıntıyla nefes verdim. "Söylemedi, Uygar. Sabah sabah kafa açtın yine."

"O heriften hoşlanmıyorum." dedi öfkeyle. Sabah sabah aradığı yetmezmiş gibi bir de saçma triplerini çekmek zorunda kalıyordum. Görmeyeceğini bile bile gözlerimi devirdim.

"İnan bana duygularınız karşılıklı. Diyecek bir şeyin yoksa kapatıyorum. Uykumu siktin."

Söylediği şeyi beklemeden suratına kapattım telefonu. Elalarının öfkeli olduğunu hayal edebiliyordum ama umurumda değildi. Önemli bir şey varsa arardı zaten.

Tüm vücudum ağrıyordu.

Dalamayacağımı bildiğim halde uyumak için çabaladım. Ama zihnim çoktan bir fabrikanın siftahını yapması gibi işlemeye başlamıştı. Özgür'ün yanımdan ne zaman kalktığını bilmiyordum.

Belki de hiç yatmamıştı.

Misafir odasındaki yataktaydım. Dün gece bedenim Özgür'ün, zihnim uykunun kollarına sığınmayı tercih etmişti yine. Bir ara hayal meyal beni taşıdığını hissetmiştim ama uyanamamıştım. Odada yalnızdım. Başımda bir ağırlık vardı. Ağrı kesici ihtiyacıyla yataktan çıktığımda dün gece üzerimde olan altın rengi elbisenin hala üstümde olduğunu fark ettim. Önceliği duş almaya verdim.

Suyun ısınmasını beklerken aynaya baktım.

Makyajım dağılmıştı, at kuyruğum bozulmuştu. Alt dudağım hafifçe şişerken gözlerimde ürkütücü bir sessizlik vardı.

Hala çok güzelsin.

Güzel olmak istemiyordum. Güzellik, celladımın boynuma geçirdiği ilmekti.

"Çok güzelsin, bebeğim." diyor dudağımı okşarken. Saniyeler önce yaşadığım dehşetin izleri hala vücudumda, bana dokunmasın istiyorum. Boynumu çevirerek tenimle temasını kesiyorum.

"İstediğini aldın. Siktir git şimdi."

Onaylamayan bir ses çıkartırken yatakta doğrulduğunu fark ediyorum. "İstediğimi çok önce almıştım zaten, bebeğim. Ama sen benden bir şey çaldın ve onu geri verene kadar durmayacağım."

Gözlerimi kırpıştırken üzerimdekileri tek tek çıkarttım. Ensemde başıma doğru yayılan dayanılmaz ağrı öylesine canımı acıtıyordu ki zar zor nefes alıyordum. Isınan suya buzdan vücudumu bırakıp gözlerimi kapattım. Sıcak su her yerimdeydi, ana rahmi gibi sarılmıştı bana.

Annem hala yaşasaydı böyle olur muydu acaba?

Kanser onu hiç tanımadan alıp gitmeseydi benden, hala mutlu olur muydum? Yoksa yine bu durumda mı olurdum?

Anneliği tanımadan anne olunur muydu?

Düşüncelerime bir balyoz vurup dağıttım. Düşünmek benim cezamdı. Düşünmeyi kesemiyordum ve bu her şeyden çok yakıyordu canımı.

Çenemi sımsıkı birbirine kenetleyip uzun bir duş aldım. Banyodan çıkarken buharlar peşimden geliyordu. Üzerime rahat kıyafetler geçirip artık sırtıma yapışan midemi susturmak için aşağı indim. Ev sessizdi, Özgür daha gelmemişti.

Ayaküstü hazırladığım bir sandviçi ve kahveyi alıp salona geçtim. Televizyonu açarken bulmak istediğim şey neydi bilmiyorum ama sessizliğe tahammül edemiyordum. Kanalları dolaştım, şansıma hep magazin programları vardı. Rastgele birinde durup yerken izlemeye başladım.

Ülkenin ünlü gündemi oldukça karışıktı. Milyarder sevgilisiyle tatil fotoğrafı atanlar, içip içip olay çıkartanlar, yeni televizyon dizisi için hazırlananlar...

Bir de bunları ağzının suyu aka aka takip eden diğerleri...

Götünde donları yok ama her halttan haberleri var amına koyayım.

Sandviçim bitti, kahvemden birkaç yudum kaldı. Kapının açılma sesini duyduğumda hala saçma magazin programını izliyordum. Salona giren ağır adımlarını duyunca bakışlarımı ona çevirdim. Siyahları siyahlarıma tutundu, gözlerindeki ateş içimi yaktı.

"Deniz?"dedi Özgür yanıma gelirken. Üzerindeki siyah bir boğazlı gözleriyle uyum içindeydi.

"Hoş geldin."

"İyi misin?"

Gözlerimi devirdim. "İyiyim, Özgür. Neredeydin?"

İri bedenini koltukta yanıma bırakırken aramıza hatrı sayılır bir mesafe bırakmıştı. "Buradaki işi uzatmamaya karar verdim. Yarın sabah dönüyoruz." dedi düz bir sesle. Ona dönüp bacaklarımı altıma alarak oturmaya devam ettim. "Tatilimizi bir süre daha ertelemek zorundayım, güzelim."

"Tatil umurumda değil."

Sessizce birbirimize baktığımızda karanlığındaki kararlılık öyle belirgindi ki istemsizce gerilmiştim. Daha farklıydı bu sabah ama nedenini bilmiyordum. Başını yana yatırarak uzun uzun baktı yüzüme.

"Ne oldu?" diye mırıldandım. Baskıcı bakışlarının altında sesim doğru düzgün çıkmamıştı. Sessizce baktıktan sonra omzunu silkti, sonra aklına bir şey gelmiş gibi kaşları çatıldı.

"Bir süre ortalıkta olmayacağım. Dışarı çıkacaksan korumalarla çık."

Ofladım. "Peşimde kuyrukla dolanmayı sevmiyorum. Eskisi gibi görünmeden gelsinler."

"İşler eskisinden daha karışık, güzelim. Yakın koruma altında olman daha iyi."

Pekala.

Merakımı bastıramadım. "Neler oluyor?" diye sordum sesimi düz çıkarmaya çalışırken. Elini asi siyah tutamların arasından geçirip dağıttı.

"İstihbarat birimleri olaylara el attı, anlaşma teklif ediyorlar. Anlaşılan o şerefsizin akıbetinden sonra beni indirmek yerine iş birliği yapmaya karar verdiler."

Hassiktir.

"İstihbaratlar mı?"

Alayla güldü. "Ne oldu? Bu işleri tek başına eli kanlı mafyalar mı yapıyor sanıyorsun?"

Kaşlarım çatıldı. Tamam, tabi ki pis işlerin sadece karanlıkta yapılmadığını biliyordum ama anlaşma?

"Öyle değil. Tabi ki biliyorum bu işlerin bir aydınlık ve bir karanlık yüzü olduğunu. Ama anlaşma yapmak isteyeceklerini düşünmemiştim."

Sessiz kalırken gözleri kısıldığında yapacağı açıklamayı değerlendiriyordu sanki. "Her devletin bir derin devleti vardır. Bu yüzyıllardır böyle devam eder. Birileri ekran yüzü olup dikkati karanlık işlerden çekerken diğerleri tüm pis işleri üstlenirler. Silah, seks, uyuşturucu ticaretleri, devletler arası gizli anlaşmalar, kara para aklamak için paravanlar, yolsuzluklar, halkı kışkırtmak için yapılan kripto operasyonlar, faili meçhul cinayetler... Ne ararsan var bu siktiğimin heriflerinde ama sorsan hepsi melek."

Sonlara doğru sesi öfkeyle yükselmişti. Başımı dikkatle sallarken kahvemden kalan son yudumu içtim. Dudaklarını yaladıktan sonra devam etti. "Bu derin devletler kendi çıkarları doğrultusunda mafyalarla iş birliği yapabilirler. Kendi istediklerine silah satışına göz yummak gibi. Benim için de yıllardır belli koşullar çerçevesinde işliyordu bu düzen ama o şerefsizin kanına girmişler, beni devirip yerime geçecekmiş." Alayla bir ses çıkarttı. "Hesaba katmadığı şey benim her zaman tedbirli olduğum. O gerizekalı yeni giderken ben tur bindirmiştim."

"Necmi kim?"

Gözleri öfkeyle parladı. "Bölge sahiplerinden biri. Gerçi yakında ölü bir bölge sahibi olacak." dedi karanlık bir sesle. Başımı anladığımı belirterek sallarken dudaklarımı büzdüm.

"Anlaşma dediğin ne?"

Gözlerini ovuştururken ilk defa yorgunluğunu fark ettim. Dün gece hiç uyumamış mıydı?

"Milli istihbarat bana ihanet etti, bunun bir bedeli olacak o kesin. Şimdilik gelen teklifleri değerlendiriyorum."

The Godfather'ın favori filmi olmasına şaşmamak gerek amına koyayım.

Bir süre sessizce birbirimize baktık. Onun bu kötülüğü beni rahatsız etmeliydi belki, koşarak kaçmalıydım yanından. Aklı olan herkes kaçardı ne sebeple olursa olsun. Eskiden olsa yanından bile geçmezdim ama ben eski Deniz değildim. Yanından kaçmam gerekirken dün gece neredeyse sevişecektik. Düşüncelerim bir anda sekteye uğradı.

Dün gece sevişecektim.

Bu cümle üç ay öncesine kadar öyle imkansızdı ki düşünmüyordum bile. Sevişmek, birbirini seven iki ruhun tensel olarak da birleşmesi demekti.

Biz birbirimizi seviyor muyduk?

Yoksa sadece yaralarımıza merhem olduğumuz için mi bu denli bağlanmıştık birbirimize?

Sikeyim.

İlkim olmayacaktı. Evlenmeden olmaz gibi bir takıntım asla yoktu eskiden ama ilkimin biraz daha özel olmasını isterdim hep.

Olmamıştı.

Düşünme, dedim kendime. O geceyi düşünmek bana acı veren anıların başında geliyordu. O gece yaşadığım dehşet, başka hiçbir şeye benzemiyordu çünkü.

İlkim olmayacaktı ama sonum olabilirdi.

"Ne düşünüyorsun?"

Gözlerimi kırpıştırarak kaybolan odağımı bulmaya çalıştım. Karanlık gözleri dikkatle yüzümde geziniyor, tüm ciddiyetiyle analiz ediyordu. O anda tekrardan düşüncelerime daldığımı fark ettim. "Hiç." dedim başımı iki yana sallarken. Gözlerimde ne görmüştü bilmiyorum ama gerginleşmişti.

İçini çekti. "Öyle olsun." Ayağa kalkıp gerindi, iri yarı vücudundaki kasları kasılarak belirginleşti. "Ben birkaç saate dönerim, güzelim."

Sersemce başımı sallayarak onayladım. Yanımdan geçip giderken hala tam olarak kendimde değildim. Tüm benliklerim birlik olup neon tabelaya yazmışlardı bir soruyu. 

Bir süre daha oturup düşüncelerimi susturmaya çalıştım. Sonrasında elimdekileri mutfağa bırakıp evin içinde gezindim. Dışarı çıkmak için fazla halsiz hissediyordum, evde kalmak en iyisiydi.

Alt kattaki PlayStation'ı hatırlayınca oraya yöneldim. O odadan nedensizce hoşlanmamıştım ama evde yapacak daha iyi bir şeyim yoktu.

Oda dün gördüğüm gibiydi. Hala aynı düzenlilik vardı. PlayStation'ı kurup yüklenmesi için beklerken koltuğun kenarında ritim tutuyordum. En sonunda yüklendiğinde oyunlardan birini rastgele açıp oynamaya başladım. Eskiden kalabalık arkadaş grubumla oynamayı çok severdim. Küçük bir turnuva bile düzenlerdik kendi aramızda. Ama oynamayalı yıllar olmuştu.

Ne kadar süre geçti bilmiyorum. Sanırım dördüncü tura geçmiştim. Belli belirsiz sesler duymaya başladığımda oyunu durdurup etrafa baktım. Gelen giden yoktu, kaşlarım çatıldı. Gerçekten delirmiştim sanırım.

Harika.

Oyunu tekrar başlatacaktım ki sesleri yine duydum. Ama daha yakından geliyordu bu sefer. Sanki iki kişinin boğuk konuşmasıydı.

Gerçekten delirdim.

Paranormal şeylere inanmazdım. Bir insanın başına gelebilecek en kötü şeyi başka bir insanın yapabileceğine inanırdım fakat tam şu anda içinde bulunduğum duruma anlam veremiyordum.

Ya delirmiştim ya da...

Beklediğim şey neydi bilmiyorum ama hemen karşımdaki ıstakaların bulunduğu duvarın hareket etmesi beklediğim bir şey değildi.

Duvar gözümün önünde cızırtılı sesler çıkartarak yana kaydı, loş koridordan yaklaşan iki kişiyi görebildim.

"Ben gelene kadar ayıltın. Sonra devam edeceğim."

"Emrin olur, abi."

"Deniz nerede?"

"Evdeymiş hala, abi. Dışarı çıkmamış."

"Tamamdır koçu-" Bakışlarımız birbirine tutunduğunda şaşkınca gözleri irileşti. Bir anda burada oluşunu beklemiyormuş gibi bir hali vardı. "Deniz?" diye soludu şaşkınca.

Aynı şaşkınlık bende de vardı. Gizli bir bölmeden, yanında en iyi adamlarından biriyle, üstü başı kan içinde gelmişti karşıma.

O anda jetonum düştü.

Bu oda sadece göstermelikti.

Kaşlarım havaya kalktı. "Dışarı çıktığında tekrar evde karşılaşacağımızı düşünmemiştim."

Özgür başını yanındaki adama çevirip çenesiyle gitmesini işaret etti. Adam geldiği yoldan geri dönerken duvar tekrardan hareket etmeye başlamıştı. Yavaş adımlarla yanıma yaklaşırken onu inceliyordum. Üzerini değiştirmişti. Siyah bir kısa kollu vardı. Parmak boğumları kanla kaplıydı ki bu geldikleri yerde ne yaptıklarını açıklıyordu.

Birkaç adım ötemde ayakta durup bana baktı. Karanlık gözlerinde gördüğüm kan açlığı oradaydı, ürperdiğimi hissettim.

Gerçek kimliğiyle karşı karşıyaydım.

Ellerini açıp kapatarak parmaklarını esnetti. "Dışarı çıkacağını düşünmüştüm."

Omzumu silktim. "Dışarı çıkmak istemedim."

Kanlı parmaklarını saçlarının arasından geçirirken söyleyeceği şeyleri düşünüyormuş gibiydi. Düşünüyordu, dün geceden beri bir şeyi düşünüyordu ve bu hali beni tedirgin ediyordu.

Karanlığının ona bir şeyler fısıldadığını biliyordum.

Bakışlarım hemen arkasındaki bilardo masasına takıldı. Dün gece kriz geçirmeseydim onu verimli kullanabilecğimize emindim. Bir an buna üzülsem de aklıma dolan fikirle gülümsedim.

Hala verimli kullanabiliriz.

"Boş zamanın var mı?" dedim dikkatimi yeniden ona çevirirken. Özgür'ün kaşları çatıldığında sesimdeki işgüzarlığı anlamış gibiydi.

"Belki. Neden?"

Elimdeki PlayStation kolunu bırakıp ayaklanırken kendimi olabildiğince dizginlemeye çalışıyordum. Umursamazca bir omuz silktim. "Canım sıkıldı. Bilardo oynayabiliriz diye düşündüm."

"Bu halde mi?" Ellerinde kurumaya başlamış kanları alayla salladı, sonra çenesiyle hareketli duvarı gösterdi. "İçeride yapmam gereken bir katliam var."

Siktir.

Bu hali çekici gelmemeliydi ama geliyordu. Kırmızıya boyanmış kolları, tişörtün altından bile belli olan kasları, hafifçe aralık dolgun dudakları, kirli sakallı çenesi ve alev alev yanan siyah gözleri... Ayak parmaklarımın kıvrılmaması için mücadele verirken boğazımı temizledim.

"Katliamın bekleyebilir."

Siyahları parlarken bir süre yüzüme baktı. En sonunda sesli bir nefes vererek onayladığında mutluluğumu belli etmemeye çalıştım.

Orospu.

Istakalara bakmaya giderken onu taklit ettim. Istakayı elimde sallayarak alışmak için beklerken topları düzeltiyordu. Masanın üzerinden gerilen kol kaslarına bakarken içimde bir şeylerin hareketlendiğini hissedebiliyordum.

Beyaz topu yerine koyup eliyle masayı işaret etti. "Buyurun, Deniz Hanım."

Gülümseyerek alaycı bir reverans yaptım, ilk atışı yapmak için masaya eğildim. Tam karşımdaydı, elindeki ıstakayı yere yaslamış beni izliyordu. Vuruşumu yapmadan önce kirpiklerimin altından ona baktım. "İyi olan kazansın, Özgür Bey."

Gözledi parladığında siyahlarının titreştiğini görmüştüm. İlk atıştan sonra çizgili topları ben aldım, düzler ona kaldı. İki topu kolaylıkla ceplere yolladım ama üçücü oldukça zorluydu, ıska geçti.

Dudaklarımı büzdüm. "Isınma turu diyelim."

Güldü, gülüşünü izledim. "Kesin öyledir." dedi alayla.

Gözlerimi devirdim.

Hızla üç topu ortalıktan kaldırdı, dördüncüye vurmak için hazırlanırken seri adımlarla yanına gittim. Şişen kaslarıyla ıstakayı vuruşu yapmak için geriye çekti.

Gözünün önüne düşen bir tutam siyah saçı usulca geriye ittim.

Istaka topa olması gerekenden daha büyük bir hızla çarpınca banttan sekip hedefe ulaşmadı.

Elimi saçlarından çekmeden çarpık bir gülümseme sundum. Gözleri öfkeyle kısıldığında bakışlarımız birbirine tutundu. "Dikkatimi dağıttın." dedi karanlık bir sesle.

Masumca güldüm. "Sadece saçının gözüne girmesini engellemeye çalıştım." dedim ellerimi havaya kaldırırken. Masadan geriye kalkarken başını iki yana sallamıştı. Vuruşumu yapmak için masaya dayanarak eğildim, dilimi dudaklarımda gezdirirken Özgür'e baktım. "Bir iddia mı koysaydık ortaya?"

Gözleri kısılırken kötü kötü baktı. "Daha ilk iddiamızın dilekleri bitmedi. Yenisine mi girelim?"

Haklıydı. O kullanmıştı dilek hakkını ama ben daha kullanmamıştım. Aklıma yaşamamı dilediği gelince gülümsedim. İçim ısınmıştı. Topa yumuşak bir dokunuşla dokundum, beyaz olan sarı çizgiliye dokunarak cebe girmesini sağladı. Bir diğerini daha yollarken olması gerekenden daha fazla eğilmiştim masaya.

Karanlık bakışlarının üzerimde olduğunu hissedebiliyordum.

Oyun bir süre karşılıklı devam etti. Benim her eğilişimde keskin bir nefes çektiğini duyuyor, zalimce gülümsüyordum. Son topa geldiğimde iri vücudunun yanında masaya dayandım, kalçalarımı olması gerekenden fazla yukarı kaldırdım. Yanımdaki koca bedenine bakmadan "Kaybetmeye hazır ol." diye mırıldandım. Sesimdeki kışkırtıcı tonu algıladığına emindim.

Vuruşu yapmak için parmaklarına sabitlediğim ıstakayı geri çektim, doğru hız ve açıdan atış yapabilmek için derin bir nefes aldım.

Siktir.

Aynı anda iki şey oldu.

Topa vurdum. Topa dokunduğum anda sert parmakları belimin iki yanından kavradı, hafif bir baskıyla masaya yüzüstü yapışmamı sağladı. Cılız bedenimi masanın soğuk yüzeyine yaslarken sıcak teni sırtımdaydı.

Siktir. Siktir. Siktir.

İçimden bir ürperti dalgası geçti.

"Özgür?" diye fısıldadım kesik bir sesle. Sıcak dudaklarını ensemde hissettiğimde dizlerim titremişti.

Ah.

"Beni..." diye fısıldadı enseme. Sıcak nefesi içimde bir çağlayan gibi gümbürderken gözlerimi ağır ağır kırpıştırdım. İri vücudunun sert hatlarını tüm vücudumda hissedebiliyordum. "Zorlama, güzelim."

Yutkundum. "Ben bir şey yapmıyorum."

"Ne yaptığını gayet iyi biliyorsun."

Karanlık sesindeki o tehditkâr ton... Yüzümü masadan kaldıramadan sert parmakları kalçalarımı okşadı.

Ayak parmaklarım kıvrıldığında nefesimi tutmuştum. Dudaklarını bir kez daha enseme bastırdığında  kalçalarımı kaldırarak kendimi ona bastırdım. Tüm vücudu gerildi, parmakları tenime saplandı. "Deniz."

Kışkırtıcı biçimde bir kez daha ona sürtündüm. Genzinden gelen kısık bir hırıltıyla beni masaya bastırdı. Bu ilkel tepkisine gülümserken içimdeki Tanrıça'nın uyandığını hissediyordum. Bir öpücük daha bıraktı enseme, titredim. "Beni kışkırtma, güzelim."

Dilimi dudaklarımda gezdirdim. "Sen de istiyorsun."

Sesim hissettiğim  bütün arzuyu gözler önüne seriyordu.

Takip edemediğim bir hızla beni sırtüstü çevirdi.

Siktir.

Şimdi sırtüstü uzanmıştım masaya, üzerime eğilerek kollarını başımın iki yanından dayayarak beni masayla arasına hapsetti. Gece karası gözleri alev alev yanıyordu, yutkundum.  Yüzünü eğerek dudaklarımızı birbirine yaklaştırdı ama dokunmadı. "Seni istiyorum." diye fısıldadı erkeksi sesiyle.

Ah.

Kirpiklerimin altından keskin çehresine baktım. Yakışıklı yüzü arzuyla yüklüydü, bu görüntü karşısında titredim. Yüzünü eğerek dudaklarıma yaklaştığında gözlerim istemsizce kapandı. Derin nefeslerini dudaklarımın üzerinde hissediyordum. İlk dokunuşu bekledim.

Dokunmadı.

Dudaklarımın birkaç milim uzağında bekledi, bekledim.

Zaman şehvete gebe haliyle intihar etti dudaklarımızın arasındaki milimlerde.

Hem şehvetin hem zamanın katili olduk böylece.

"Seni her şeyden çok istiyorum."

Fısıltısı dudaklarımızın arasında asılı kaldığında bacaklarımın arası sızlamıştı. Gözlerim hala kapalıyken burnunu burnuma sürttü, derin bir nefes aldı. "Her şeyini istiyorum. Kalbini, ruhunu, bedenini. Her şeyine sahip olmak istiyorum." Yutkunduğunu duydum. "Ama sen iyi olmadan hiçbirine elimi sürmeyeceğim, güzelim."

Hayır.

"Ya hiç iyi olmayacaksam?" Sesim öyle kısık çıkmıştı ki söyleyip söylemediğime emin olamadım bir an ama Özgür duymuştu. Çektiği derin nefeslerden anlamıştım bunu.

Başımın yanındaki eli hareketlendi, kanlı parmakları boynuma dokundu. "O zaman iyileşmeni umut etmekten başka bir şey gelmiyor elimden."

Umut etmek...

İyileşmemi umut edecekti, iyileşemeyeceğimi bilse de.

Gözlerimi aralayabilmek için göz kapaklarımla verdiğim bir mücadeleden sonra yüzümün hemen önündeki güzel yüzünü görebilmiştim.

Gözlerinde gördüğüm ateş yanıyordu ama canımı yakmıyordu.

Kararlıydı artık.

Benim dayanabileceğime emin olmadan serbest bırakmayacaktı alevini.

Karanlıkta yürümeyi öğrenmeden karanlığına tamamen almayacaktı beni.

Bekleyecekti, duracaktı, hissedecekti.

Tam şu an olduğu gibi...

Alev alev yanmaya milimler ötede bekleyecekti, ta ki ben onu tamamen kabul edene kadar.

-DEVAM EDECEK-

Continue Reading

You'll Also Like

2.9M 109K 61
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
523K 6K 9
Ortaya atılan bir iddia ve kırılan kalplerin hikayesi.... Alev Aslan'ın tek istediği birazcık sevgi ve ilgiydi. Kimsenin kalbini kırmak, gururuyla oy...
375K 30.7K 40
Aile kurgusu✨️ 🪷 Gözlerime bakmaya devam ederken sordu. "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" kafamı aşağı yukarı salladım. "Abim!" dedim gür bir...
665K 47.9K 55
Abi kurgusu. Bir gitsem de kurtulsam. Duracaksam da bir sen durdursan. -Tamamlandı-